Kimsesizliğin şehrinde terk edilmiş bir ev, bu evi kim bilir hangi sıcak gülümsemelerin sahipleri kendi yalnızlığıyla baş başa bırakmıştı. Mamafih evin yalnızlığını ve uzun süren bakirliğini az sonra biri bozacaktı. Ayşe, uzun zamandır aradığı dört duvara kavuşmanın heyecanıyla yavaşça, işte bu evin eşiğinden içeri süzüldü; öyle sessiz, kuş tüyü adımlarla ilerliyordu ki, evin ahşap zeminine ayaklarının en sert dokunuşu tavşan uykusundakileri bile uyandıramazdı.
Ayşe evin her ücra köşesini titizlikle inceledi, arandı, tarandı, hiçbir canlı izine rastlamayınca bir oh çekerek eşyasıyla birlikte terk edilmiş evin divanına ayakkabılarıyla boylu boyunca uzandı. Rahatlamaya çalışıyordu ki tam, aklına erkek arkadaşı Timuçin geldi, onu hemen aramalı ve bu müjdeli haberi haberci güvercin edasıyla titrek bir heyecanla ulaştırmalıydı.
- Timuçin, jelibonum, sana bir sürprizim var, bil bakalım ne buldum?
+ Ya tatlım, bizim derdimiz başımızdan aşkın, Allah aşkına gereksiz bir şey için aradıysan, lütfen telefonu hemen kapat!
- Ama canımın içi, işte derdimize deva buldum, ev buldum ev, haydi toparlan gel, adresi veriyorum şimdi sana, yaz...
Timuçin, bu güzel haberi bir içkiyle kutlamak gerektiğini düşündü, fakat cebinde pek fazla parası yoktu, hayatın zulmeden yüzü baht kapılarını on kapıkulu gücüyle yüzlerine kapatmıştı. Ne yapsın gariban şehrin gariban vatandaşı Timuçin, boşlukta sallanan bomboş cepleri yine Köpek - Öldüren' e talim olacaklarının haberini veriyordu. Olsundu, köpek öldüren olsundu, onları öldürmezdi, öldürmeye gücü yetemezdi, bu hayat öldürmemişti ya, bundan böyle hangi cüretkâr şarap onları öldürebilirdi. ilk bulduğu markete girdi, şarabını aldı, Ayşe' sinin verdiği adrese doğru kendini koyuverdi.
Timuçin, Ayşe' nin jelibonu, eve giderken bir yandan mütemadiyen sayıklıyordu; "Şu hayatta baht kapısı kapanmayacak, feleğin çarkı hep dönecek, şu feleğin çarkını döndürecek güç bende yok ki, hayatın bütün pisliğini üzerime aldım. Hangi cennet, hangi cehennem beni böyle kabul eder, feleğin çemberinden deliksiz geçmişim, bu kirlenmiş ve hiçbir yöne gitmeyen, çıkmazlarda kaybolan kaderimi hangi dua kurtarır!".
Timuçin bu düşüncelerle uzun bir müddet gitti, hedefe ezbere götüren ayaklarıyla evin ahşap kapısını usul usul tekmeledi. Kapıyı büyük ve on aile içtenliği kokan gülümsemesiyle açan Ayşe doğruca sevgilisinin boynuna sanki onu bir senedir görmemişçesine bir hasretle sarıldı. Dudaklar buluştu, Timuçin'in dudakları tüm sıkılığıyla Ayşe'yi tebrik etti, şarapları ve güzel bir yatakları bile vardı, mutlu olmamak elde miydi?
Mutlu olmamak elde miydi? Mutluluk bir saniyelik, bir anlık bir şey değil miydi? Ne gereği vardı mutluluğu bu kadar önemsemenin? Gelin de bunu Ayşe ile Timuçin'e anlatın anlatabilirseniz, huzurları yoktu, sadece ve sadece mutluluk peşindeydiler, anlık keyifler, gelip geçici hazlarla baharlar, yazlar kim bilir ne zaman gelir...
Bu sırada evin etrafında bir yerlerde onları bekleyen umulmadık bir tehlike ile karşı karşıyaydılar. Mahallenin muhbiri, bir numaralı gammazı Bekir, evi uzaktan takip altına almış, olan biteni başından beri izlemişti. Bekir'e göre bu işgaliye uzun sürmemeliydi, bu bahtsız bedavacıları tam da kendine yakışan şekilde ihbar etmeliydi. Bekir telefonuna sarıldı:
- Alo, iyi akşamlar amirim, size bir ihbarda bulunmak istiyorum. Malumunuz mahallemizde terkedilmiş bir ev var, iki genç az önce...
Bekir yapacağını yapmıştı, bir polis ekibi evin önünde dakikasında bitiverdi, Ayşe ile Timuçin'in az önce aralanmış şans kapılarını sımsıkı bir şekilde, bir daha hiç açılmamasını istercesine kapatmak için yedi uyurları bile uyandıracak gürültüyle evin ahşap kapısını yumruklamaya başladılar:
- Açın polis! Çıkın evden, kapıyı açın, evi boşaltın!
+ Timuçin, ne yapacağız, bu sefer çok kötü tökezledik sevgilim!
- Sakin ol, yapacak bir şey yok teslim olacağız, zaten biz açmasak kapıyı kıracaklar ve daha kötü olacak.
Uzun bir debdebe büyük bir sükûnetle sonlanmıştı, Ayşe ile Timuçin yüzlerinde bulut grisi bir belirsizlikle kapıyı açtılar. Bekir onların o hallerini uzaktan seyredip keyifleniyordu, sevinçten coşuyordu, iki insanın mutsuzluğundan, hayal kırıklığından koskoca bir yüzsüzlükle kendine pay biçiyordu.
Polisler, Timuçin ile Ayşe'yi içeride çok tutmadılar, bir süre sorgu, bir iki gece nezaret ve sonrasında bir gece vakti kedi yavrusu gibi boyunlarından tutup dışarı savurdular. Timuçin de Ayşe de hayatta birbirlerine tutunarak ilerlemeye çalışan insanlardı. Şimdi hangi kapıya gideceklerdi, hangi kapı sahibi onları buyur edecekti, nereye sığınacaklarını kendileri bile bilmezken bunu kestirmek çok zordu. Ayşe seri adımlarla yürümeye başladı, Timuçin de arkasından, gecenin karanlığında arabaların keskin farları da onların peşinden seğirtti.