Kendilerini varlıklarıyla kabul ettiremeyen insanların, iyi ya da kötü bir şekilde bir toplumda kabul görmüş insanları taklit etmesi, ona benzeyerek, onun gibi kendisini kabul ettirme çabasıdır.
Örnek veya rol model almadan farkı, kendini bir süre sonra o insandan uzaklaştırıp kendi yolunu çizmesi gerekirken onunla paralel ilerlemesidir.
Örnek ile daha iyi açıklayalım; bir sözlük yazarı cinsellik ile ilgili entry girip çok etkileşim alıyorsa bu taklitçi için bir yönelimi doğurur. O da o yönde ilerler. Bir yazar saçma sapan trollükler yapıyor ve yine yüksek etkileşim yapıp nick altı kasıyorsa taklitçi de o yönde ilerler. Bir yazar açık eksi oy atıyorsa herkese ve yine etkileşim yapıyorsa taklitçi de başlar açık eskilere.
Uludağ sözlükte -maalesef- çokça bulunan yazar türüdür.
başarılı kişilerin gittikleri yolları kopyalayarak rant kazanmaya çabalama işidir. zavallılığın uç noktasıdır.
şöyle de açıklanmış:
"Taklitçilik
Taklitçilik, toplumların içine işlemiş bir hastalık gibi. Giderek de, insanlığın tüm benliğini esir alacak konuma gelmiş durumda. Şöyle etrafınıza bir bakın. Taklitçilikten geçilmiyor.
Hangi iş başarılı olursa, hele o işte, biraz rant da varsa, taklitçi hemen onun kokusunu alır. En kısa zamanda taklidini ortaya çıkarıverir. Bizim çocukluk ve gençliğimizde her köşede plakçılar vardı. Plak işi bitince kasetçiler çıktı. O bitti, derken videocular yayılmaya başladı. Video işi bitince, internet kafeler yerden biter gibi çoğaldılar.
Taklit işi sadece bizde olmuyor. Gelişmiş ülkelerde birbirlerini taklit ediyorlar. Hele, otomobillerdeki değişim, gözle görülür düzeyde. Neredeyse modellerin tamamı birbirine benziyor. Tek farkları, markaları.
isveçlilerin geliştirip, tüm dünyaya sattıkları, gamma knife cihazından Çinliler de bir tane satın almışlar. Ancak, kullanmak için değil. Cihazı parçalayıp, tıpkısının benzeri taklitlerini yapıp satmaya başlamışlar bile. Ne demişler;iş bilenin kılıç kuşananın.
Bilimde taklitçilik olmaz mı? Pekala olur. Bir araştırma tutunca, hemen benzerleri yapılıyor. Bilime yön verecekse ne ala. Ya sadece taklit etmek içinse pes; demekten öte, diyeceğimiz yok. Hatta işler o hale geliyor ki, suyunun suyu örneği, yapıla yapıla artık ticari olmuş, piyasada satışa sunulan kitlerle bile, yüzüncü, beş yüzüncü kez bilimsel araştırmalar yapılıyor. Ben yazdım, örneği dergilerde çıktığında hayretle okuyoruz.
Bilimsel aktivitelerde bu taklitçilikten, oldukça nasibini alıyorlar. Bir kurs, sempozyum, toplantı ya da kongre başarılı olmaya görsün. Anında taklitleri arz-endam ediveriyor. Bir parti, vakıf, dernek, organizasyon, kitap, gazete, ya da bir dergi kurulup başarılı olunur olunmaz, kısa zamanda taklitleri ortaya çıkıveriyor.
Şimdi aramızda olmayan, çok ünlü bir ses sanatçımıza, taklitlerinden rahatsız olup olmadığını sorduklarına, -taklitlerimden asla korkmuyorum, taklitler asıllarını yaşatırlar- demiş. Kasetleri, CDleri hala yok satıyor. Taklitlerini ise hatırlayanımız bile yok.
Doğal olarak, yetişme ve çıraklık dönemlerinde, her insan kendinden öncekileri, az da olsa taklit eder. Ancak ister sanatçı olsun, ister bilim adamı, kişi belirgin bir olgunluğa ulaştıktan sonra, hala taklitçiliğe devam ediyorsa bu onun yetersizliğinin bir göstergesidir."
kendi yaratıcılığı olmayan kişi davranışları. özenti de diyebiliriz buna. ne yazık ki milletce taklitciliğe yönelmişiz. kendimizi körlemişiz, halbuki bizim insanız da bir şeyler yaratabilir. taklitcilik yaparak işin kolayına kaçıyoruz.
gerçek bir hastalık. bazen delilik boyutlarına vardığı, obsesyon yarattığı görülmüştür. facebook ve benzeri profil ve sosyal iletişim siteleri insanların içindeki röntgenciyi olduğu kadar, taklitçiyi de körüklemektedir bence. insanlar sırf göstermek için yaşadıklarından, zaman içinde bütün hayatlarını da bir gösteriye dönüştürüyorlar. sırf komşuları gitti diye, singapur'a tatile gitmeye kalkanlardan tutun, internette fotoğrafını gördükleri eski okul arkadaşının giyim zevkini taklit etmeye kalkanlar (o arkadaş 36 beden, sen 44 bedensin be), hatta başkalarının fotoğraflarındaki pozları bile kopyalayanlar...