Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
"Bir padişahın kızı olan Zühre ile bir vezirin oğlu olan tahir'in aşk serüvenini anlatan Türk halk öyküsü. Yalnızca Türk boyları arasında değil, Ermeni, Gürcü ve Arnavut toplulukları arasında da sevilmiş ve temel yapısında fazla değişiklik olmadan, Tahir Mirza, Zühre- Tahir, Zohra- Tahar gibi adlar almıştır. Öykü kısaca şöyledir: Zühre'nin babası kızını Tahir'e vermek istemez, annesi de onların birleşmelerini engeller. Tahir sürgüne gönderilir. Tam Zühre'nin başkasıyla evlendirileceği sırada geri döner ama öldürülür. Zühre de onun mezarına girerek ölür..."
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
diyen şair bir sevginin ancak karşılıklı olduğunda bir anlam kazanabileceğini, sırf birini seviyorsun diye onun da zorla seni sevmesini istemenin bencillik olacağını şu tatlı dizelerle ifade etmektedir fikrimce.
ne kastım lan...
Geçmiş zaman ve eski günlerde zengin ve şöhretli bir padişah vardır. Malı, mülkü, askere kısaca her şeyi vardır. Ancak çocuğu olmamaktadır. Doktorlara gitmiş derdine çare bulamamıştır. Bunlardan fayda göremeyince kendisini eğlenceye verip ve yaptırdığı bahçeye gidip gelmeye başlar. Bir gün veziri ile çarşıda dolaşmaya çıkar. her kim bana bir altın verirse tanrı onun muradını versin diyen bir dilenciye para verir. Oradan ayrılıp bahçeye doğru giderler ve bir ağacın altında otururlar. ileride bir ağacın altında da yaşlı bir derviş görürler, onun yanına giderler. Derviş marifetlerim vardır deyince, padişah gönlünden geçeni bilmesini ister. Dervişte padişah ve vezirin çocuğunun olmadığını, evlat istediklerini bilir. Bunun üzerine dervişten yardım isterler. Dervişte cebinden cebinden bir elma çıkarır ve ikiye böler. Bu elmaları yerlerse çocukları olacağını, padişahın kızı, vezirin oğlu olacağını, ama onları ayırmamalarını evlendirmelerini söyler. Padişahta vezirde çok sevinir. Akşam elmayı yerler ve dokuz ay on gün sonra padişahın kızı, vezirin oğlu olur. Kızın adını Zühre, oğlanın adını Tahir koyarlar.
Tahir ile Zühre birlikte büyürler. En tanınmış hocalardan ders alırlar ve çok zeki olduklarından her şeyi öğrenirler. Fakat on yaşında Zührenin gönlü Tahire düşer ve uyurken Tahiri öper. Tahir çok kızar çünkü kardeş olduklarını sanır. Bir gün Zühre Tahiri yine öper ve Tahirde Zühreyi döver. Zühre o kadar üzülür ki Allaha Allahım benim sevgimin yarısını Tahire ver diye dua eder. Tahirde Zühreye aşık olur. Bu sefer Zühre kendini naza çeker. Ancak kardeş olmadıklarını öğrenen Tahir ile Zühre günden güne bir birine daha çok bağlanırlar. Sazlarını alıp bir birlerine türkü söylerler. Bunları gören Arap köle padişahın karısına söyler. Padişah kızını Tahirle evlendirmenin zamanı geldiğini söyler. Ancak karısı kızının padişah oğluyla evlenmesini istemektedir. Padişah kendi gözleriyle aşıkları görmek ister ve görünce de aşıkları evlendirmeye karar verir. Bu arada Tahir rüyasında iki kara köpeğin kendisine saldırdığını görür ve rüyası çıkar. Padişahın karısı, padişaha sihirbaz cadının yaptığı şerbeti içirince padişah Tahir'den soğur ve onu saraydan kovar. Aşkı ile yanıp tutuşan Tahir Zührenin köşkünün önüne gelerek sitem dolu türküler söyler. Zührede olayları dadısından öğrenir ve her şeyi Tahire açıklar. Arap köle bunları görünce yine padişaha haber verir. Bu sefer padişah onu Mardine sürer. Mardinde yedi yıl kalan Tahir bir gün Allaha dua eder ve onu zindandan kurtarmasını ister. Duası kabul olur zindanın açılan kapısından siyah atıyla Hızır gelir ve onu atına alıp, o uyurken Zührenin köşkünün önüne bırakır. Zühre Tahiri dadısına gönderir. O günden sonra her gece gizli gizli buluşup zevk ve sefa eylerler. Fakat bir gün Tahir rüyasında yine kara köpeklerin etrafını sardığını görür. Rüyası yine çıkar çünkü Arap köle onları yine görmüştür. Bunu padişaha haber verir ve Tahir, üstü açık bir sandıkla Şat suyuna bırakılır.
Şat suyu kenarında da Göl padişahının sarayı vardır. Zühre bunu bildiği için Göl padişahının kızına mektup yazar ve göl padişahının kızları da onu bulurlar. Göl padişahın üç kızı da Tahiri sevmektedir ve bir gün onu paylaşamadıkları için kavga ederken, Tahir bunları duyar ve kaçar. Bir çeşme başında dua eder ve uyur. At sesiyle uyanınca, yanında bir derviş görür. Yine ata biner ve gözlerini kapatır. Derviş aç dediği zaman Tahir kendisini Zührenin köşkü önünde olduğunu görür. Dadısına gider. Dertleşirler. Bir gün Tahir davul zurna sesleri duyar ve dadısından Zührenin evleneceğini öğrenir. Kadın esvabı ile düğüne gider. Kendini Zühreye tanıtır. Ertesi gün Zühre ile anlaşırlar. Hamama gitmek için çıkıp kaçmaya karar verirler. Ancak Arap köle de kadın kılığına girmiş ve onları görmüştür. Arap köle durumu padişaha haber verir. Padişah Tahiri yakalatır. Mecliste onu ve kızını anmadan üç hane türkü söylerse affedeceğini söyler. Tahir iki haneyi söyler fakat üçüncü hanede Zühre'nin içeri girdiğini görünce onun ismini kullanır. Padişahta onun boynunu vurdurmaya karar verir. Cellat Tahirin boynunu vurmadan Tahir namaz kılıp Allaha ruhunu alması için dua eder ve hemen ölür. Bunu gören Zühre aklını kaçırır. Hekimler çare bulamaz hatta Tahirin etini yedirmeye çalışırlar ama dadısından bunu öğrenen Zührede çok kızar, Tahirin mezarına gider. Allaha ruhunu alması için dua eder ve ölür. Mezara gelen Arap köle de Zühreye aşık olduğu için kendini hançerle öldürür. Padişah kızını Tahire vermediği için pişman olur ama iş işten geçmiştir.
Bir süre sonra aşıklara mezar yapılır. Arap köle de başuçlarına gömülür. Oradan geçenler Zühre'nin mezarında beyaz bir gül fidanı, Tahirin üzerinde ise kırmızı bir gül fidanı görürler. Arabın mezarında da kara bir çalı bitmiştir. Her sene aşıklar baltalarla o çalıyı keserler ancak çalının yine bittiğini görürler. Ziyaretgah olan mezarı da aşıklar ve bağrı yanıklar sürekli ziyaret ederler.
nazım hikmet'i nazım hikmet yapan şiirlerden birisi. mesela denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu ? sorusunun altında yatan ürkek kocaman kalbi görmemek için ölü olmak gerekir. insan olmak nedir sorusuna belki de kaçamak bir cevap. kim bilir.