Filmi izlemedim ama adını duyunca hayatta hep bir gol atmak isteyen kişinin yaşamı boyunca yapamadığını ölerek yaptığı iması çıkartıyorum. Öyle ki zamansız elde edilen ve kimsenin umursamayacağı bir olay sanki.
derviş zaim filmi. film vasat bir yapım olmasından tanınır. ahmet uğurlu, tuncel kurtiz.
sistem karşıtı, öz eleştiri...
filmi beğenenler neyi beğendiğini idrak edecek güçte değil. sizi ezikler.
türk sinemasındaki en iyi filmlerden biri ve bana göre ismi en yaratıcı olanı.müzikleri baba zula ya ait.
filmde hisara tavuskuşlarına ve mahsun un buruk sevinçlerine öylece bakakalırsınız. birçok kere izleseniz de her seferinde farklı bir ayrıntı takılır gözünüze mahsun a veya sarı ya dair.filmin çekildiği rumelihisarındaki kahvehanenin yerine şimdilerde sikimsonik bir mekan açılması ise talihsizlik.
ekşi sözlükte hakkında çok güzel bir yazı yazılmış olan film. insanı tekrar tekrar izlemeye sevk ediyor.
--spoiler--
dün dışarı çıktım ya bir iki saat, kış geliyor artık dedim, çok üşüdüm çünkü. dün azıcık üşüdüm ya ben, bugün hasta gibiyim. çıkasım yok sıcacık yorganın altından, soğuğu hissedesim yok yeniden. dün azıcık üşüdüm ya ben, elimi ovuşturdum hani, işte tam o sırada aklıma mahsun geldi. ara ara aklıma gelir mahsun, ben de ara ara ziyaret ederim mahsunu rumeli hisarı'nda. denizin kenarında yakalarım onu genelde, elini ovuştururken tam. denize bakmaktadır, bir ileri bir geri yürümektedir. onu ne zaman öyle görsem dayanamam ya, yine dayanamıyorum;
kimi bekliyorsun mahsun? diye soruyorum.
reisdiyor, bir dişi yokken yerinde.
reis kızgın değil miydi sana?
kızgın, çok dövdü beni.
hadi gel kahveye gidelim, üşüdüm diyorum, bu sefer.
yok, onlar da kızgın bana. battaniyemi atmışlar dışarı, yağmurun altına.
o zaman yürüyelim biraz mahsun diyorum ve hatta yetmiyor, ondan da rol çalıyorum bu sırada; sarının mezarına gitsek, içki alıp. hava soğuk ama gidersek iyi olur, fena olmaz diye düşündüm. seviniyor mahsun. kenarında durduğumuz denize yansımış suretinden bir güzel müzik duyulmaya başlıyor aynı anda. peşimizi bırakmayan müziğin yanına; bir güzel marmara ile bir de yeni rakı ekliyoruz sonra, ve başlıyoruz yürümeye. ben tutamıyorum kendimi yine, soruyorum;
sen nasıl tutunamadın be mahsun? böyle büyük ellerle nasıl tutunamadın hayata? küçücük bir çay bardağına büyük gelen o ellerle, karman çorman saçlarını düzeltmek için tarak tuttuğun o ellerle, bir arabanın, bir otobüsün direksiyonuna sarılan o ellerle, yolda çarptığın o köpeği kucaklayan o ellerle, tavus kuşunu yakalamak için peşinden koşan o ellerle, aşık olduğun kadının yüzündeki saçları düzelttiğin o ellerle, rakıyı ve şarabı şişeden içtiğin o ellerle, sarıyı soğuk uykusundan uyandırmaya çalıştığın o ellerle, ağlarından balıkları bir bir çıkarttığın o ellerle, sarı fuları yıkadığın o ellerle, peçete tutan o ellerle, çıkma ekmek soran o ellerle, dayak yerken yüzünü koruyan o ellerle, ısınsın diye ateşe doğru uzattığın o ellerle... nasıl oldu da tutunamadın hayata?
hava çok soğuk diyor mahsun en sakin haliyle. üşüyorum ya, ellerim de üşüyor.
tam o esnada; biz daha varamadan sarıya, daha yoldayken henüz, daha yad etmemişken arkadaşların iyiliğini, daha dökmemişken mezarına yudum yudum rakıyı ve şarabı, iki polis gelip yaka paça götürüyor onu yanımdan. şişeler elimde öylece kalıyorum orada.
soğuk olan hava değil be mahsun. dünya soğuk. hayat çok soğuk. keşke bu kadar soğuk olmasaydı da dünya, sen de bu kadar üşümeseydin... diye bağıracak oluyorum arkasından. ama reisin sözleri geliyor aklıma bir anda;
çok değil, bir iki aya kadar da kış biter zaten. idare et. üşümezsin.
ve susuyorum sonra, kandırıyorum mahsunu. idare ediyorum. üşüyorum
--spoiler--
tabutta rövaşata , rövaşata gibi estetik gerektiren hareketi dar alanda yapabilme, yapmaya çalışma gayreti sanki.
hayatın ufak bi alanına tutunmuş insanların mücadelesi. kedi küçük zevklerini legal illegal yapma gayretini anlatan bir film.