adnan berk okan adlı gazetecinin bir yazısında dile getirdigi iddia. inanıp inanmamak t.c vatandaşına kalmış ama ben ufak bir yorumdan sonra o yazıyı aktaracagım.
şimdi t.c'nin kurulması kimin işine yarıyor diye bir soru sorarsak alacagımız ilk cevap amerika ve saz arkadaşlarıdır. herkesinde malumudur ki böyle siper güçlerin karşısında büyük bir islam devleti olması tehlikelidir. mazallah cihat falan ilan ederler iyi sömüremezler.
yine ufak bir hatırlatma yapayım bu bir iddiadır ama güçlü bir iddiadır belgelerden çok sonuçlar ve kime yarar sagladıklarına bakarsak dogruyu anlayabiliriz.
neyse işte o yazı, şimdi kusun kusabildiginiz kadar;
t.c. yahudi devleti formatında kuruldu/adnan berk okan
15 nisan 2010 perşembe
halil cibran diyor ki; aranızdan biri tökezler de düşerse, arkasından gelenler için düşmüş demektir; onun ayağına takılan taş, arkasındakilere uyarı olmalıdır. önde sağlam ve hızlı adımlarla yürüyenler için de düşmüş demektir; çünkü onlar geçip giderlerken taşı kıyıya itmemişlerdir
t.c. yahudi devleti formatında kuruldu
unutmayın ki mustafa kemal ve arkadaşları da o dönemin cihan devletlerinin yardımıyla ve istihbarat teşkilâtının onayıyla kurabilmişlerdi türkiye cumhuriyetini
çünkü
***
yeni düzen, imparatorluklara son veren, bunun yerine ulus devletleri ön plana çıkaran bir düzen olacaktı
eğer mustafa kemal gibi batılı bir paşa olmazsa, ortadoğu'ya ve arap müslümanlara daha yakın bir başka osmanlı paşası çıkabilir ve yeni düzenin hiç istemediği bir strateji uygulayabilirdi
petrol bölgeleri amerikanın ve avrupanın etkinlik alanı dışında kalabilirdi
osmanlının yerine kurulacak yeni devlet de haliyle amerikanın ve avrupanın kontrolü dışına çıkabilirdi
bunun için başta amerika ve ingiltere olmak üzere fransa ile italya da; yeni ulus devletin, teşkilat-ı mahsusada çalışanlar arasında önemli bir yere sahip olan ve mason locası tarafından da desteklenen mustafa kemalin önderliğinde kurulmasını istemişlerdi
***
osmanlı geleneğinden başlayarak, - mustafa kemal dâhil - ülke yönetimine gelmesine izin verilen herkes, küresel derin devletin (bir zamanlar onlara cihan devletleri denirdi) ve yerli istihbarat teşkilâtının onayından geçmek zorunda kalmıştı...
en azından istihbarat teşkilâtına hizmet etmişti...
biliyorsunuz:
enver paşa teşkilâtı mahsusanın kurucusu, talat ve cemal paşalar ise teşkilâtın en önemli isimleriydi
bu üç paşa, yaptıkları strateji hatalarıyla imparatorluğu yıkmışlardı
mustafa kemal ise, cihan devletlerinin planladığı cumhuriyeti kurmakla görevlendirilmişti
***
o günden bugüne hiçbir şey değişmedi...
bütün başbakanlar, cıanın ve bizim istihbarat teşkilâtının onayıyla göreve gelebildiler
vadesi dolan başbakan da yine bu iki istihbarat kurumunun onayı veya göz yumması ile düşürüldü...
***
osmanlının son dönemlerinden başlayarak, genç cumhuriyet döneminde de, ülkeyi yönetmeye talip olan ve yönetmesine izin verilen tüm başbakanlar, mutlaka dünya yahudi lobisinin işaret ettiği, desteklediği ve kabul gösterdiği kişilerin arasından seçildi
mustafa kemal de selanikli bir aileden geliyordu ve dünya yahudi lobileri tarafından destekleniyordu...
aksi olsaydı başarmasına asla izin verilmezdi
gelmiş geçmiş en yahudi karşıtıerdoğan bile başbakan olur olmaz yahudi lobisinden cesaret ödülü aldı
***
hâsılı
türkiye cumhuriyeti, başlangıçta bir yahudi devleti formatında kuruldu
biraz gecikme ile de olsa laikliğin getirilmesi, olası bir islâm devleti modelinin önünü kesmekti
ama
ilerleyen yıllarda komünist rusyaya karşı kalkan olarak kullanılması daha ehemmiyetli hale gelince daha küçük bir benzeri filistin topraklarında ikame edildi
ve
o devleti ilk tanıyanlardan biri de türkiye cumhuriyeti devleti idi
***
şimdi işte o devlet sadece petrol bölgelerinin değil, bütün dünyanın başına belâ olmaya başlayınca yeni bir düzen arayışı devreye sokuldu
erdoğanın, durduk yerde israil cumhurbaşkanını ve başbakanını fırçaladığını sananlar aldanıyor
erdoğan, türkiye başbakanına verilen rolü mükemmel oynuyor
eski iç egemenlerin asıl sıkıntısı da bu
yani küresel dünyanın muhatabı olmaktan çıkarıldıklarını görüyorlar
yani güç kaybediyorlar
yani, statükocu iç egemenler oyun dışı kalıyorlar
milletçe sevineceğimize halen, ak parti türkiyeyi satıyor! acizliği yapılmasını bir türlü anlayamıyorum
--spoiler--
herkesinde malumudur ki böyle siper güçlerin karşısında büyük bir islam devleti olması tehlikelidir. mazallah cihat falan ilan ederler iyi sömüremezler.
--spoiler--
mustafa armağan bu konuya dair 3 temmuz 2011 tarihli, "ingilizler istanbul'dan nasıl çıktı?" başlıklı önemli bir yazı yazmıştır. resmi tarih milyonlarca çöplük beyinli insan yetiştirdi bu ülkede. yalanlar yalanları getirdi. şimdi bu tespit sahiplerine de kızamıyorsun çünkü insan basbayağı işkilleniyor bu olanlardan.
kazım karabekir, daha 1919'dan itibaren ingilizler'in cumhuriyet kurması yönünde erzurum'da kendilerine defalarca telkinlerde bulunduklarını anlatır.
savaşın en büyük ganimeti, osmanlı, avusturya - macaristan ve alman imparatorluklarının yıklıması bir daha diriltilemeyecek şekilde son buldurulmasıydı. bunun dışında, türklere de türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerde bağımsızlık verilebileceği wilson ilkelerinde geçer. abd kongresi ve ingiliz yetkililerinden önemli bir bölümü (başbakanları hariç) hep bu tezi savunmuştur.
milli mücadeleyi kötülemek için yazmıyorum: ama bu böyledir.
Bir yazar diyor ki "Ortadoğu'da Yahudi amacına hizmet eden iki devlet vardır; biri israil, öteki..." "Anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az." Neden diğer devletler değil de bu üç nokta ile bitirilmiş cümlede düşündüğüm kasıt Türkiye? Bu sorunun cevabı çok basit, çünkü Ortadoğu'daki iki güç Türkiye ve israil'dir. Biri israil ise hükmetme kabiliyetine sahip diğer Türkiye... Laik yapısıyla, batıcı hayat tarzı hastalığıyla ortaya çıkıyor zaten. Türkiye Cumhuriyeti bir Yahudi projesidir. Neo-Osmanlı diye son zamanlarda ortaya çıkan söylem de bu Yahudi projesinin hayata geçirilişidir. I. Dünya savaşı'ndan sonra dünyayı Amerika'dan yöneten Yahudi. Amerika'nın çöküşünün yakınlaşmasıyla kendine dünyayı idare edebilecek yeni topraklar aramaktadır. Anlayacağınız ABD ve ingiltere'yi de yöneten kendileri değil, demokrasi yalanının olduğu her ülkedeki gibi lobicilik faaliyetleridir. Bu konular üzerinde çok derin araştırmalar yapmadan ve meseleye doğru yönden bakmayı öğrenmeden çok yanlış yorumlar yapılabilir. Olayın köküne inmek gerekmektedir; yani sistemi tüm yönleriyle irdelemek.
kesinlikle doğrudur. hatta anadolu´ya malazgirt´te 1071´de giren alparslan´da bizzat ingiliz ajanıydı. 1000 yıl sonra ingiltere ve amerika´nın planı b.o.p. a hazırlıktı o savaş da.
kendisine saygısızlık yapıp küfür etmemek gerek sonuç olarak bu da bir fikirdir ancak vahim bir fikirdir. kurtuluş savaşında ölen insanların kemiklerini sızlatan gerçek anlamda şehit düşenlerin kanlarına saygısızlıktır.
abd ve ingiltere'nin ehven-i şer olarak görecekleri bir hükümete daha sıcak bakacakları varsayımından hareket ederek kafadan sonuca giden bir önermedir. ancak bu tarz konular bir gazete yazısıyla olumlu veya olumsuz sonuca varma noktasına götürülemez. ortada belgeler, makul kaynaklar olmalıdır. yoksa sadece niyet ve çıkar yönüyle bakılırsa, daha atatürk samsun'a yola çıkmadan önce, istanbul'da iken, italyanlar çıkarları uyuştuğu için temasa geçmeye, çengel atmaya kalkmışlardır (kaynak için (bkz: altı ay) ), ama atatürk işin sağlam pabuç olmadığını düşündüğünden olsa gerek, terslemese de mevzuyu daha ileri boyutlara da taşımamıştır. velhasılı, ortada çıkar veya eğilim olması, bir şeyin fiilen mutlaka öyle olduğu, olacağı anlamına gelmez. konu belgeleriyle, boyutlarıyla, alternatif olasılıklarla vs ele alınır, irdelenir; makul bir argüman ortaya konursa "tamam, böyleymiş sahiden" diye kabullenilir. ayrıca "izin verme" varsa bile keyfinden, isteyerek mi, yoksa mecbur kalınıp mı verilmiş; "izin verilen" taraf böyle bir izni talep etmiş mi, veya kaale almış mı; bunlar da irdelenmelidir.
abd babında da 1-2 hatırlatma: abd'nin 1923 yılında sömürgeleri vardı (örnek: filipinler). öte yandan anadolu coğrafyasına yaklaşımlarının daha ziyade wilson prensipleri çerçevesinde bir şekillendirme olduğu yorumunun daha ağır basacağı düşünülebilir.
birincisi 1923 yılında yapılan şey rejim değişikliğidir. tabi ki devrin süper gücü olan ingiltere ile bölgeye ilgisi giderek artan abd ile münasabetler olmuştur. ama tamamen onlar izin verdi. kurdurdu demek haksızlık olur.
müridlerin beynini nasıl sikiyorlar sorusunun cevabıdır.
kendi yaşamak istedikleri devlet düzeni dışında her yapıya yahudi devlet düzeni demek ne kadar kolay. ayrıca yazıda kaynaksız, desteksiz sallanan kısımları görmezden gelene aşkolsun.
öncelikle ingiltere afrika, hindistan ve shangai' sömürgelerinden ne zaman çekilmiş? anadolu' dan ne zaman?
çanakkale' ye ne amaçla gelip istanbul' u neden boşaltmış?.
çamur atmanın böylesi!
kuşkusuz, türkiye cumhuriyeti'nin kurulmasında bir çok etmen rol oynamıştır. başta, fransa ve ingiltere arasında olmak üzere, bölüşülmeye çalışılan osmanlı toprakları ama bilhassa boğazlar bölgesi üzerindeki, ülkelerin kişisel çıkarlarına dayalı olarak belirginleşen büyük anlaşmazlık, bunların en önemlilerinden biridir.
kurtuluş savaşı sırasında kullanılanılan silah ve mühimmatın, kendisi de genç ve bölgesinde güç oluşturma mücadelesi veren sosyalist rusya'dan temin edilmesi ve avrupalı emperyalist devletlere karşı kullanılması da aslında pek de gereken önemin atfedilmediği ya da öyle gösterilmesinin sam amca'nın işine daha çok geldiği bir başka etmendir. yani, kabul etmek gerekir ki kurtuluş savaşı, sadece allah allah nidaları eşliğinde, bağrı-yanık, baldırı-çıplak, istiklal ateşi ile yanıp tutuşan mehmetçik ve süngülerle değil özellikle büyük taarruz sırasında, komşusu sovyet rusya ve iktidardaki bolşeviklerin ciddi anlamda top, tüfek, mühimmat desteği ile kazanılmıştır.
orta doğu gibi her an patlamaya hazır ve daha kozmopolit toplum yapısına sahip ülkelerdense, avrupa sınırlarında nispeten daha düzenli, daha çağdaş ya da çağdaşlaşma yolunda hızlı adımlar atma mücadelesindeki bir ülkenin desteklenmesi gereği de dingin avrupa ile ateşten gömlek ortadoğu arasında bir tampon ülke olarak türkiye cumhuriyeti'nin doğuşunda üçüncü bir etmendir.
istense de istenmese de şu kabul edilmelidir; amerika birleşik devletleri ve ingiltere bugün olduklarından belki de daha büyük bir güçtüler o yıllarda. dünya ekonomisi ve jeopolitiği anlamında etkileri de yine bugün olduğundan daha az değildi. onalara rağmen bir şeyler yapmak mümkün değilse bu bağlamda ne yapacaksınız? tabiidir ki, yapılması gereken ne ise o yapılmıştır. uygun ortam oluşturularak, en azından fiili tepki göstermemeleri sağlanmıştır.
çevrenizdeki herkese ve sürekli kafa tutarak, ucuz kahramanlıklar yaparak bir yerelere ulaşmanın mümkün olmadığını, atatürk sonrası devlet politikalarıyla birlikte gördük ve yaşadık. bırakınız uzak çevreyi, komşularımız içiresinde bir tanesi ile bile düzgün bir ilişki kurmayı beceremedik, yapayalnız kaldık. 30 yıldır çözülememiş kıbrıs sorunu kimin için bir gurur vesilesidir, allah aşkına. halkın, türk'ün türk'den başka dostu yok! kabullenmişliği nasıl oluştu sanıyorsunuz?
atatürk'ün zaman ve mekana dayalı olarak başarılı bir öngörüyle çabuk ve kesin kararlar verme ve etkin olarak uygulatabilme yeteneği ile bu fırsatlar, türkiye cumhuriyeti'nin kuruluşunda tek tek ve başarıyla değerlendirilmişlerdir.
yazının sonundaki söylem tam bir kesinlikle söylenmiş olmasına rağmen doğru değildir..
israil devletini ilk tanıyanlardan biri de türkiye cumhuriyeti devleti idi denilmekte oysa israil devletini tanımakta hiçte söylenildiği gibi hızlı davranmadık, hemen hemen 9 ayı buldu..
ingiliz destekli yunan askerini unutmuş ve ya hiç öğrenmemiş ve ya öğrenmeyi reddetmiş adamın ta kendisidir. abd nin lozan antlaşmasını hala daha tanımadığını bilmeyen, öğrenmeyen ve bu sebeple ayıp eden insanların uydurmasıdır. saçmadır.
(bkz: dikkat biri zıçabilir)
eğer ingiltere ve abd izin verseydi kurulmasına ne diye ortaya türkiye yi abd mandasına alma veya ingiliz sömürgesi yapma planları atar ve bunu dernekleştirip faaliyet gösterirdi bunların sağlam dayanağı olmayan iddialar olduğu açıktır.
halife ve hilafetçiler, vatanı sattıkları ingiliz askerlerine, kabataş iskelesinde ayakta karşıladıkları ve domalarak ağırladıkları halde yaranamamışlardır. ancak mustafa kemal isimli, ayağında ayakkabısı bile olmayan çelik iradeli ve sarsılmaz inançlı bir subay öyle bir adamdı ki; ingiliz de, amerikalı da, fransız da, italyan da, yunan da önünde diz çöktü.
belki pazarlık talepleri oldu, belki masaya oturmak istediler ama devrin bazı diplomatik ilişkilerinden yola çıkıp, mustafa kemal paşa ve kadrosunu ingiliz, amerikan hayranı olarak tanıtmaya çalışan bedevi enikleri, türk bayrağı nı indirip kabataş iskelesinde domalarak yabancı asker karşılayan dedelerinin götündeki ingiliz yarrağını hatırlamalıdır. o zaman kimin ne bok olduğu anlaşılacaktır.