çoktan yarraklara yan basmıştır.
ama olsun türbanımız var kömürümüz var.
açlıktan ölsekte farketmez sonuçta başbakanımız dindar. onun hakkında kötü bişey düşünmeyelim sonuçta adam dindar.
çocuklarımıza borç dolu bir dünya bırakmak s.kimde bile değil en azından adamlar dindar.
(bkz: alın verin ama en çok göt verin)
basitçe anlatayım: eskiden firmaların levhalarında x imalat sanayi ltd şti yazardı çogunda, şimdi firmaların levhalarında dış ticaret ltd şti yazmaktadır. dış ticarete bağımlıdır ekomomiz, özellikle ithalata, türk ekonomisi çökmüştür.
iki kuşak sonra herşey daha kötü olacaktır.
realbusiness adlı derginin övüp övüp bitiremediği ekonomidir.*
--spoiler--
LONDRA - ingiltere'de iş dünyasına ve yatırımcılara yönelik olarak yayımlanan RealBusiness adlı dergi, Türkiye'yi "krize dayanıklı, resesyondan etkilenmeyen ve hızlı büyüyen" ülkeler arasında gösterdi ve bu durumdaki en heyecan verici üç pazarın arasına soktu.
ingiliz yatırımcılara Türkiye'yi hedef gösteren dergi, resesyon (durgunluk) yüzünden ingiltere dışında fırsat arayan iş çevrelerine krize dayanıklı diğer iki hedef ülke olarak da Belçika ve Panama'yı tavsiye etti.
ingiliz yatırımcıların ülke dışındaki fırsatlara gözünü diktiğini belirten ve "ancak hangi ülkenin hasat için yeterli olgunluğa geldiği" sorusunun bu noktada önem taşıdığını belirten dergi yazarı, "Hangi ülkelerin yeterli yetenek ve teknolojik imkanlarla donanımlı olduğu önem taşıyor" hatırlatmasında bulundu.
"2050'ye kadar ilk 10'da Türkiye olacak"
Bu noktada ilk sıraya Türkiye'yi oturtan yazar, "Türkiye'nin 2050 yılına kadar dünyanın ilk 10 büyük ekonomisinden biri haline geleceği" tahminine yer verdi.
Türkiye'nin halihazırda iş ve yatırım yapmak için inanılmaz fırsatlarla dolu bir ülke olduğunu vurgulayan yazar, iş gücünün yüzde 50'si 28 yaşın altında, 72 milyon nüfuslu Türkiye'nin, özellikle de istanbul'un müthiş bir enerjiye sahip olduğunu kaydetti.
istanbul'da bir merkez oluşturmak isteyen yabancı bir firma için, çok sayıda eğitimli gencin "dalından kopartılmayı beklediğini" ve ucuz iş gücü imkanı sunduğu belirtilen makalede, Türkiye'nin coğrafi ve stratejik olarak da Asya, Avrupa ve Orta doğu'nun ortasında eşsiz bir "bağlantı noktası" oluşturduğuna işaret etti.
Bu durumun Türkiye'de iş yapan yatırımcılara iki değişik pazara açılma şansı tanıdığına da işaret edilen makalede, bunlardan birincisinin AB ülkelerinin sofistike batı ekonomisi ve belki daha az gelişmiş ama büyümekte olan Orta doğu ve eski Sovyetler birliği ekonomileri olduğu vurgulandı.
Türkiye'nin nüfusunun yüzde 99,8'inin Müslüman olduğu, ancak Türkiye'nin bir liberal demokrasiye sahip bulunduğuna da dikkat çekilen makalede, ülkenin kapılarının bütün diğer dinlere ve inançlara açık olduğu ifade edildi.
Derginin yazısında, "Ayrıca bizim aksimize Türkiye'de devletin borçları azaltıldı, enflasyon oranı düşürüldü ve 2001'de yaşanan krizden sonra inanılmaz bir toparlanma kaydedildi" denildi.
Yazıda, Türkiye'de umut veren sektörlerin başında da çevre ve finansal hizmetler ile tarım ve bilgisayar teknolojisinin geldiği belirtildi.
Yazıda, ingiliz yatırımcıya hedef gösterilen ikinci ülke Belçika oldu. Belçika'nın dünyanın en sıkıcı ülkelerinden biri olarak görüldüğüne işaret edilen makalede, "Ancak iş finansal istikrara gelince, orada çok iyiler" denildi.
Belçika'nın coğrafi olarak önemli bir konumda bulunduğu ve iyi eğitimli, dil bilen bir iş gücüne sahip olduğu da hatırlatıldı.
Son hedef ülke olarak da Panama'nın adını veren dergi, söz konusu ülkenin her ne kadar orta Amerika'da Guatemala, Kosta Rika ve El Salvador'un ardından dördüncü büyük ekonomi olarak kabul edilse de, bölgesinde en hızlı büyüyen ülke durumunda bulunduğunu bildirdi.
--spoiler--
planlı ekonomi zamanında italya modeli benimsenmişti. 70'lerin sonunda italyan ekonomisi büyüklüğünde bir ekonomi planlanmıştı. tabi ki gerçekleşmedi. italya uçtu gitti.
98 yılında türkiye ekonomisi ve rusya ekonomisinin büyüklükleri aynıydı şu an rusya türkiye'nin 2 katıdır.
işler olağan bile gitmiyor. hep inanılmaz krizler ve düşüşler yaşıyoruz. bu işin içinde bir iş olmalı ama çözemedim..
yıllardan beri kötü yönetilmesine rağmen kanımca en son batacak ekonomidir. Herkesle tartışırım. Nedeni çok basit herzaman umut üzerine kurulmuş ve her zaman savaşlardan ve krizlerden çıkmış bir ülkeyiz.
u.u. i.i.b.f. de bir ders adı. seçmelide değiş, zorunlu işkence. 2 farklı hocadan seçim şansı var. biri anlatım olarak iyi ancak sınavda çok kasar, diğeri dersi işkenceye çevirir ama sınavda kopyaya bile izin verir, o derece rahattır... **
türkiye global krizden etkilenmez çünkü bizi kessen acımaz. aynı zamanda bir türk dünyaya bedeldir.
yazan: mankafa.
"Gündem
Erdoğan'ın ilk global kriz yorumu
Başbakan Erdoğan, global krizle ilgili ilk kez konuştu. Krizin Türkiye için ciddi bir risk taşımadığını, geçmişten dersler alındığını belirten Erdoğan, bir hatayı kabul ederken, başka bir konuda da istanbul halkının sabırsız olduğunu söyledi."
borsanın 25binin altına düştüğü, doların bir ara 1.72'yi görüp 1.69'a çıktığı, avronun 2,14'e yükseldiği, ankara'nın dışındakilerin küresel krizi fena halde hisettmeye başladığı ekonomidir.
bir sürü bilimsel terim arasında, sanırım en doğrusu, minimal bir dille anlatmak olayı. türkiye ekonomisinde durum 2008 itibari ile şöyledir:
türkiye bir ailedir. bu ailenin 100 üyesi var. kocaman bir evde kalıyorlar ve para kazanıp harcıyorlar. bu 100 insanın her biri ayda 1 lira kazanıyor ve toplam 100 lirası oluyor.
ardından bu para harcanmaya başlıyor. bu ailenin aylık harcaması 200 lira.
dolayısı ile her ay 100 lira borca giriyor.
söz konusu harcamanın ise 180 lirası, 100 kişiden 20 kişi için yapılıyor. kalan 80 kişi, 20 lira ile idare ediyor.
borç kabardıkça bu böyle olmayacak denip evdeki eşyalar satılmaya başlanıyor.
örneğin plazma tv'ye ne gerek var deniyor ve 100 liraya satılıyor. böylece o ay borç olmuyor. herkes mutlu.
ancak evde televizyon olmayınca aile sıkılıyor ve çalışırken verim düşüyor.
ay sonunda toplam 95 lira kazanıyor bu defa. borç 105 lira oluyor. borç çok oldu diye evdekilerden birkaçının kullandığı, dikiş makinesi gibi üretim araçları satılıyor. borç o aylık kapandı. ama artık o 100 kişiden 5'i işsiz. tüm gün evde oturuyor.
harcama aynı ama gelir 90 liraya düşüyor. borç büyüyor. borç büyüdükçe daha çok eşya satılıyor. fark artıyor.
tüm bunların üstünde evin reisi, herşey çok güzel diyerek reisliğini sağlama almak istiyor. bunu ispatlamak için yavaş yavaş o 200 liralık aylık harcama artırılıyor.
yani bir yıl sonunda, aylık gelir 80 liraya, aylık gider 300 liraya yükseliyor. borçlar tüm aileyi sarmalıyor.
maalesef aile reisine inanmayı sürdürenler, eskiden ayda 200 lira harcardık şimdi 300 harcıyoruz zenginleştik heralde derler. tüm bunların, bilinmeyen bir zamanda, kendileri tarafından ödenecek bir borç olduğunu bilmeden.
gün itibari ile finansal göstergeler bakımından ilk seans itibari ile doların 1.32'ye dayandığı, euronun 2.08'e dayandığı, borsanın 38.500'ün altına indiği, ekonomidir.
borsada satışlar sürmekte, yabancı yatırımcı denilen ülkeye sadece parasına para katmak için para yatıran, iş sahaları açmayan unsur yoğun şekilde döviz alımları gerçekleştirmekte. anayasa mahkemesi'nin kararına göre sert yükselişler veya sert düşüşler gözlenebilir. bu sebeple anayasa mahkemesi'nin kararını 17:00'dan sonra açıklaması beklenmekte. bakalım salı sallanacak mı?
gün itibari ile doların 1.30, euro'nun 2.04 liraya yükseldiği, borsanın ise 39.501'e gerilediği ekonimidir.
bundan yaklaşık 2 hafta önce dünyadaki dalgalanmadan dolar fırlayıp, borsa düşünce bazı düdükler "savcı türkiye'ye 30 milyar dolar kaybettirdi" diye naralar atıp, ekonominin kötü seyrini kapatma davasına bağlamışlardı. ancak, borsadaki düşün temmuz 2007'den beri zaten gerçekleşiyordu. bu cuma ne oldu gençler? başbakan bulgaristan'da, cumhurbaşkanı tansiyonu düşürmek için muhalefet liderleriyle görüşüyor, ergenekon sorşuturmasında da ekstrem bir durum olmadı, ama borsa nasıl düştü arkadaş? dolar ve euro nasıl yükseldi?
"ekonomiyi görmüyor musun, bu ak parti'nin başarısıdır" diyen düdüklere ekonomiye, piyasaya bir kez daha bakmalarını tavsiye ederim.
akp'nin ekonomiyi kırılganlıktan kurtarıp, iyi yönettiğini zannedenlere şöyle seslenmek isterim bir atasözü ile, "borç yiyen, kesesinden yer"
son olarak, bugünkü kaybın faturası kime? borsa yükselirken, dövüz düşerken bunu akp'nin başarısı addedenler, ekonomideki kötü göstergeler için mazeret bulmakta zorluk çekmezler pek. bugün türkiye'de ne oldu da dolar akp'nin kapatılması davası açıldığında bile görmediği seviyeye bugün çıktı?
son günlerde gündemdeki yerini kaybetmesine ve bizzat başbakan tarafından yolunda olduğu söylenmesine rağmen önümüzdeki süreçte açmaza girmesi kaçınılmazdır.
şöyle açıklamaya çalışalım. amerikan ekonomisinde buna bağlı olarak avrupa ve çevre ülke ekonomilerinde resesyon artık yaklaşan değil başlamış bir süreçtir. fed para politikasında yapacağını yapmıştır. faizlerini beklenenin de üzerinde indirerek sırtını duvara dayamıştır. resesyonla mücadele etmek için yapılacak şey bellidir. durağanlaşmış ekonomiyi harekete geçirmek için genişletici maliye politikaları uygulamak. yani mevcut olumsuzluklarla mücadele edilebilmesi için para politikası yalnız başına etkili olmayacaktır. bu konuda abd veya avrupa için sorun yok ama türkiye nin açmazı tam da burada ortaya çıkıyor.
türkiye 2001 den bu yana sıkı maliye politikasına dayalı istikrar programını uyguluyor. bunun yanında merkez bankası da kısa vadeli faiz oranları ile enflasyonu kontrol altında tutmaya çalışıyor. bu programın en önemli ayağı yabancı sermaye girişi. zaten türkiye bu dönemde büyümesini yabancı sermaye ile finanse etti. ülke içinde faizi yüksek kuru da mümkün olduğu kadar düşük tutarak sıcak para girişi sağlandı. diğer yandan da özelleştirmeler vasıtasıyla doğrudan yatırım olarak yabancı sermaye girişi devam etti. tabi ki yabancı sermayenin güle oynaya türkiye ye gelmesindeki en büyük etkenlerden biri de dünya piyasalarına 8 - 9 yıldır hakim olan büyüme eğilimiydi.
şimdi işler değişiyor. dünya ekonomisi büyük çaplı bir resesyonun eşiğinde. merkez ülkeler yukarıda bahsettiğimiz genişletici maliye politikalarını uygulayabilirler ama türkiye nin maalesef böyle bir lüksü yok. otuz yıllık kronik yüksek enflasyonla mücadele konusunda bir yerlere gelmişken programdan ayrılmak çok mantıklı değil. diğer taraftan iç piyasaya üretim yapan firmalar yıllardır ithal ucuz mallarla rekabet ettikleri için çok iyi durumda değiller.
ihracata yönelik üretim yapanlar ise düşük kur nedeniyle karın tokluğuna çalışıyorlar. yani üretimi yapan sektörün finansal yapısı bir resesyonu kaldıracak durumda değil.
açmazda bu zaten. kredi hacmi aya varmış, reel sektörün mali yapısı zayıf, hükümet genişletici maliye politikası gibi bir argümandan yoksun. bir de yabancı sermaye gelişi kesilirse seyreyle cümbüşü.