yıllar önce öğretmen yapılan ziraat mühendislerinin kimya mühendislerinin... hala öğretmenlik yaptığı bir ülkede öğretmen kalitesiz demek saçma oluyor. çünkü adamlar zaten öğretmen değil ki kalitesiz olsunlar.
ünlü piyemonte düşünürü ariston aqualtis'in bi lafı var, "elime ne sıçtın da yüzüne onu süreyim."
şimdi kendi bahçesinde dal olmayanın biri bahçe bahçe gezip ağaçlık taslıyor mınoyim. diğerleri "benim de yüzüme sıçmaz mı acep" diye çanak tutuyor. lan kalite dediğin nerede var da öğretmende olsun. burası ayrı konu. dur lan çeliştim kendimle. hah, eğitim üçayaklı bir ocakta pişen bi yemektir*. aile, çevre, okul. üçünden biri yamuksa üçün birini alırsın.
90 öncesi doğmuş kişiler öğrenmenin farklı yollarını bilirler. araştırma, okuma, kaynak tarama, deney, gözlem vs.. malesef 90 sonrası nesil hazır bilgiye ve pratik çözümlere alışarak büyüdü. ben mesela, gugıl denen bombastik arama motorunu yeri geldiğinde bilgiye ulaşmanın yedek yolu olarak bilir ve iman ederim. öğrenmek istediğim bilgilerin izini farklı metodlarla sürebilirim. cıplah ellerimnen avlanabilirim, ataş yakarım, aşımı ekmeğimi taştan çıkarır yirim. fakat son nesil internet kaynaklı olmayan bilgilere ulaşma deneyimine sahip değil. "anadolu yöresine has damak tatları" minvalli bir ödev verildiğinde bile cümleyi aynen internette aratmak suretiyle yalan yanlış bilgilere ulaşır. ulaştığı yer de en iyi ihtimal bir dolu zibidinin, trollün itin kopuğun cirit oynadığı sözlükler. ee tarhana çorbası içen fakir insan.. kim yazmış yavrım bunu, hani kaynak? bi bakıyosun ya morganize isler ya da başka bir kadrolu troll. veriyorsun eksiyi yine. bu ufak bi anektod idi, ciddi sanıp mevzu bahs etmeyin.
yani zihninde hiçbir şeyi işlemeden güya araştırmasını tamamlar.
haspam, anan evde tarhana çorbası pişirmiyor mu hiç? maaile bilgisayarın başına geçip zeytinyağlı pilaki, patlıcan oturtma efendime söyleyeyim, kadın budu köfte resimlerine mi bakıyorsunuz? kaynak anneciğin işte.. otur sıfır. buğz ettim sabah sabah..
argadaşlar, gözünün yağını emdiklerim;
eğer öğretmenden kafanızın arkasına yerleştirilmiş soketten bilgi aktarması bekleniyorsa kötü bir haberim var. mavi hapı seçtiniz.
hep öğretmenlerin suçlu olduğu gerçeğini gözler önüne seren sorunsaldır.
Tabi, öğrenciler derste sakız çiğner, öğretmen binbir türlü güçlükle bir şeyler anlatmaya çalışırken arkadaşlarına uçak atar, silgi atar. Öğretmen bir şey söylemeye yeltendiği zaman, 'sanane' , ' sen kendi işine baksana' gibi laflar yaşına, olgunluğuna bakılmaksızın söylenir. Öğretmenin de bir sabır taşı olduğu için, bir uyarı yaptığı zaman, hemen hakaret boyutuna çekilir, soruşturma açılır , öğretmenin ekmeği ile oynanır. Kaymakam açıklama yapar, ' öğretmen ile öğrenci arasında herhangi bir mesele benim masama taşınırsa, ben hep öğrencinin tarafını tutarım.' der. En sonunda ne mi olur? Lan madem bunlar beni dinlemiyor, beni adam yerine koymuyor, ben kendimi yırtarken beni ciddiye almıyorlar, ve işin sonunda ekmeği ile oynanan kişi ben oluyorum, o zaman ben de bir şey yapmayayım, her şeye göz yumayım. en azından kendimi tehlikeye atmamış olurum.
Bu milletteki öğretmenlere karşı kusulan öfke, nefret bu denli büyükken öğretmenlerden verim beklemeyin. Ya saygı gösterin, anlayış gösterin ya da duruma ayak uydurun. Biraz empati yaparak kendi gözünüzdeki çöpü görmeye çalışın derim ben.
yapılan anlaşmalar ve kurulan komisyon gereği, eğitim sistemi yaklaşık 60 yıldan beri amerikan güdümünde ve onun ideolojileri doğrultusunda hazırlanan bir ülkenin öğretmenleri olarak, yine de başarılıdır bence. bağımsız bir ülke olarak bu sorun çözülmediği sürece, susadığımız o eğitim sistemine ve başarılı öğretmenlere kavuşmayı kimsenin hayal etmeye hakkı yoktur.
okul öncesi aile eğitiminin yetersiz olmasının doğurduğu bir sonuçtur. ülkemizde aile içi şiddet ve geçimsizliğe maruz kalmış ve görmüş çocuklarının okullardaki başarısı da düşmüştür. bu nedenle suçlular yine öğretmenler olmuştur.
son yıllardaki öğrenci ve veli merkezli eğitim anlayışın bokunun çıkarılmasıyla bir kenara itilen öğretmen, ne yapacağını şaşırmış, kime şirin görüneceği konusunda afallamış durumdadır. yapılan son yeniliklerin hep öğrenciye yönelik olmasıyla öğretmene bir şeyler katacak hiç bir yeniliğin olmaması, yeni atanan idealist ve dinamik öğretmenlerin kafaları örümcek ağı bağlamış moron idarecilerin ellerinde körelmeleri, ve daha nice faktörlerden dolayı öğretmen, ilk başlardaki hevesini muhafaza edememektedir. eğitim öğrenci odaklı olmalı tabi ki de ama bunun bir ölçüsü olmalı, zırt pırt sistem üzerindeki oynamalar da cabasıdır.
kpssye çalışmaktan alanlarını unutuyorlar. Üniversiteye giriş sınavlarında öğrencilerin net ortalaması belli. Geçen yıl 50 bin kişi sıfır çekmiş . Ya öğrenciler salak ya da öğretmenler bu işi bilmiyor.
3 ay tatil + maaş + ek ders ücreti + bayram seyran kar tatili kıl tüy tatil = sene boyu ense şeklinde bir formül ile açıklanabildiğinen dolayı über ötesi doğruluk arz eden bir düşünce.
öğretmen kesim, özellikle yeni mezunlar abaza olurlar genelde. öğretmenler odasında malzeme toplayıp 31 çekerler ki bu da haklarıdır çok yaptım zamanla.
o öğretmenler odasında ne fanteziler türüyor bir bilseniz.
ben coğrafyacıya, biyoloji hocası kimyacıya, din öğretmeni türkçeciye, hademe herkese....
amaçları sadece devlete kapağı atıp öğretmen bir karı ya da koca bulup göt büyütmek.
türkiye'deki öğretmenlerin eğitim vermekten çok, öğretmen odalarında karı/koca aramasından mütevelleit sonuna kadar katıldığım bir tespit bu.
hiç unutmuyorum, ben ilkokuldayken 3 çift öğretmen evlendirdik aynı okulda. izdivaç programı gibi mnskym, o öğretmenler odasında ne film dönüyorduysa artık!
sonra neymiş "öğretmen muma benzer, erir fakat aydınlatırmış." sen o'nu benim külahıma anlat. sevişmekten derse girmeye zaman bulamıyorlar!
doğru olma ihtimali yüksektir çünkü gerçek kaliteli öğretmenler kpss gibi sınırların içine girip kendi yetilerini baltalamayan ufuklarını genişleterek yola devam ederlerdir.
türkiye'de öğrettmenin ve öğretmenliğin değersiz olmasından; hatta uzunca bir süredir sistematik ve planlı olduğunu düşündüğüm bir şekilde değersizleştirilmesinden kaynaklanmaktadır.
1. vaktiyle bu ülkede elini sallayan öğretmen olmuş/öğretmenlik yapmaya başlamıştır.
2. toplumun zihnindeki "yeter ki memur olayım" düşüncesinin en rahat uygulaması olarak öğretmenlik görülmüş/görülmektedir.
3. müfredatların içi boşaltılmış öğretmene "öğretici" gözüyle bakılmaması sağlanmıştır.
4. öğretmen, belki askeriye de bile daha hafif olan "milli eğitim hiyerarşisi" nin en alt basamağında bir yerlerde (evet bazen okulda çalışan memur ve hademeden bile altta) konuşlandıırılmıştır.
5. öğretmen, öğrenci karşısında güçsüz bırakılmış; yapılandırmacı yaklaşım diye diye öğrenciler başı boşluğa, öğretmenler yetkisizliğe mahkum edilmiştir. (öğreci dövmekten bahsetmiyorum tabi)
6. öğretmen, veli karşısında güçsüz hatta aciz bırakılmıştır. veli gelip öğretmene hesap sorar vaziyettedir ancak öğretmenin ders çalışmayan, ödev yapmayan, disiplinsiz öğrenciye hiçbir tepkide bulunma hakkına sahip değildir.
7. öğretmenler kendi içlerinde sendikalaşıyoruz ayağına siyasi kamplara bölünmüştür.
8. öğretmenler maaşlarından memnun değildirler. çalıştıklarının karşılığını alamadığını düşünmektedirler.
9. öğrenciler, ailenin gelir durumlarına göre sınıflara ayrılmış, fakir sınıfa ve zengin sınıfa düşen öğretmenler arasında kavga (özel ders, özel kurs vs.) ve ikilik doğurulmuştur.
10. öğretmen, toplumun gözünde bizzat milli eğitim bakanı tarafından para peşinde koşan ama sürekli yatan insanlar olarak gösterilmiştir.
11. vs. vs. vs.
daha da uzatılabilecek bu listede yazanlar ve yazmayanlar sebebiyle öğretmenlik bugün tarihin en düşük karizmasına sahiptir.
ayrıca bu ülkede hangi alanda kalite kaynamaktadır ki öğretmenler arasında kaynasındır?
Not: öğretmenlikten üç yıl önce istifa etmiş sporluyum.
bu aslında öğretmenlerin kalitesiz olması değil, sistemin öğretmenleri köreltmesi sorunudur.
yeni ve genç öğretmenlerin idealist olduğu, öğretme ve bir şeyler kazandırma isteği olduğu gözlemlenirken -genelleme yapmamak kaydıyla- yıllardır çalışan orta yaşlarında ya da daha yaşlı öğretmenlerde mesaisini doldurmaya çalışan memur havası gözlemlenir.
çünkü mantık basittir; "bunlardan adam olmaz zaten, kendimi de parçalasam kimse bana bir şey vermeyecek. bak filanca öğretmene o da bir şey yapmıyor ama aynı parayı alıyoruz. ben neden yorayım kendimi?"
işte kendimi neden yorayım sorusunun olduğu yerde sorunlar da ortaya çıkar. bunu düşünen öğretmen yaşına bağlı olarak ya bir şekilde öğretmen yapılmış ya da istediği tercihler olmayınca " eh bari memur olayım, sırtımı devlete yaslarım hem 3 ay tatil" mantığı ile sonlara yazdığı öğretmenlik tercihini kazanmış yani aslında öğretmenlik, öğretmek, vasıflı bireyler yetiştirmek aşkıyla yanıp bitmeyen kişilerdir. sistemin de ona sunduğu rahatlık ile kendini salan öğretmendir. haliyle bu da beraberinde kalitesizlik getirir.
halbuki çalıştığı ölçüde kazanıyor olsa, dershane mantığı ile çalışmayan öğretmenlere bir güzel kapı gösterilebiliyor olsa yani o öğretmen çalışmak zorunda olduğunu bilse kalite de artar öğretmen sevyeside öğrenci sevyeside.
" sanki diğer herşey kaliteli" denilesi önerme. herşeyden önce bu milletin zihniyeti kalitesiz, önce o zihniyet düzeltilsin sonra öğretmenler de düzelir.
her genelleme gibi bu genelleme de hata içerir. yüksekovada görev yapmış biri olarak söyleyebilirim ki bir öğrenciyi kazanmak için kırk takla atıyoruz.ha bu camiada kötü öğretmen yok mu? illa ki var. zaten sıkıntı da burada. sadece olumsuz örnekleri görürsek bütünü kaçırabiliriz. son söz kötü öğretmen kötü öğrenci kötü veli yoktur.kötü eğitim sistemi vardır.
Genelleme yapmak yanlış olur ama bunun nedeni bazı eğitim fakültelerinin bazı bölümleri sınava girdin mi gel mantığıyla öğrenci almasıdır. bunlarla birlikte zamanında öğretmen olmuş ziraat mühendislerini, biyologları, fen edebiyat mezunlarını da düşünürsek...
Türkiyede ki eğitim fakültelerinin kalitesiz olmasından ileri gelir. Sorumluluk bilinci gelişmemiş insanların ve bencilliğin artması da buna neden olan etmenlerdir.