yapılmaya çalışıldığında ortaya çıkan en iyi sonuçların sihirli annem ve benzeri örnekler olmasının bir sonucudur.
ilk başlarda "hadi bunlar ara adımlar, böyle salak yapımlar çıkacak ki daha iyileri yapılsın" diyerek geçiştirmemize rağmen bu tür sabrina çakması peluş diziler hala temcit pilavı gibi önümüze sunulmaktadır.
aşk ı memnu; olm daha fantastiğini görmedim ben ... tabi şimdi dizi olarak değil kitap olarak ele alınabilir... fakat son çekilen versiyonunda yaşanan fantastik olaylar o nu benim için bu listeye soktu...
kavak yelleri; belki de en fantastiği zira senaryosu "esinleme" ile başlayan bir yapım... dawsons creek''de böyle başladı ama işleri bu kadar fantastikleştirmeyi başaramadı amerikalı senaristler...
yaprak dökümü; bir edebi eser olması bakımından aşk ı memnu ile aynı şeyi diyebiliriz. fakat yaşar nuri güntekin şu diziyi görse kesin "bambaşkaymışsınız" derdi hacı... severek izliyoruz, zira endişemiz yok bitecek gibi durmuyor...
çocuklar duymasın; bence en fanastiği buydu... tamer karaddağlı adında bir adam tüm dizi boyunca 3 mimik ile oyunculuk sergilerken, kötü kadın müzeyyen diye ortalarda gezen onun kayın pederi 2 mimik ile 2. sıraya yerleşti.. zaten diğerleri oyunculuk namına bir şey yapmıyordu...
mahallenin muhtarları; o dizinin insanlara izletilmesi bile başlı başına fantastik bir olaydı.. ama erkan can'ın hatrı var daha fazla konuşmuyorum bu yüzden..
yazlıkçılar; tüm bizimkiler kadrosunun ayvalık'a tatile gittiklerinde boş oturmamak için çektiği dizi idi... zira bütüb bi sene burnu havada nazan hanım olarak oynarken gördüğümüz kadını - adını hatırlayamadım- saf kız kardeş olarak görmek fantastikti en azından 10 yaşımda böyle düşünüyordum..
şimdilik aklıma gelenler bunlar... daha sonra belki yenilerim... ama lütfen bu sektöre gönül vermiş emekçi kardeşlerimizin hakkını verelim... onlar da fantastik işler yapıyor ama anlayış biraz farklı...
tutmaz kaygisi olmasa, biraz cesaret olsa asilabilecek bir durum.
ben yapayim sana fantazi:
baraj sulari ortaligi ortmeden haldir haldir kazi yapan arkeologlar cok iyi islenmis bir tas bulurlar. radyoaktif sinyaller aldiklari bu tasi ankara'ya postalarlar. tas ustunde inceleme yapan asistanlardan birisi tastan bir parca koparayim derken komaya girer harita benzeri bir seyler ciziktirip ölür. bas adamimiz genc prof (hadi orta yas olsun, takim kaptani olacak madem) sekli cozmeye calisirken polis olaya dahil olur, cinayet olmadigi tespit edildigi halde teskilat boyle gencten (hadi bari bu genc olsun) eli yuzu duzgun bir elemani hadisenin takibine verir. etti mi iki kisi. prof haritayi cozer ve bunun turkiye'nin dort degisik noktasini isaret ettigini saptar (bu noktalar eski medeniyetlerin onemli merkezleri ya da baskentleridir). prof ve polis haritada isaret edilen bolgeleri gezmeye baslar ve degisik ozellikleri olan yeni tiplerle tanisirlar (mesela urfa'dan eski gelenekleri gizlice devam ettiren bir buyucu kadin, trabzon'dan dogal yetenekli bir dil uzmani, izmir'den bir sinyal uzmani elektronikci, vs. ver karakteri, ver aykiriligi). normalde birbirini hayatta tanimayacak adamlar tanisir.
ha bunlari nasil bir araya getirecegiz? bu tas aslinda bir baska boyut ile baglantiyi saglayan bir iletisim aracidir, (boyut diyorum, paralel evren diyorum, daha ne yapayim) ancak fiziksel darbe alirsa yapani cezalandirir, asistani oldurdugu gibi goturur alimallah; prof kaza eseri bu tasin iletisim kurmaya calistigini fark eder ve devletin ust birimlerini ikna edip bu tanistigi elemanlarla bir ekip olusturur. ondan sonra her hafta baska macera. ama bos gecmece yok, her hafta anadolu'nun bir eski medeniyeti hakkinda malumat verilecek (hititler, eski yunan, buyuk savaslar, tarim devrimi, falan; dunyanin en zengin gecmisine sahip topraklar buralar arkadas, malzeme o bicim). her hafta bilimsel bir hadiseden bahsedilecek. gundelik hayattan ne cok kopuk gosterilecek ne de gundeligin icine fazla dalinacak; fantazidir en nihayetinde.
istenirse tas ile iletisim kuran oteki boyuttaki tayfaya da belli karakterler saglanabilir, hatta hologram tipi gorsel hale de gecerler, dizi ilerledikce. her iki ekip (bizim turkiye'deki ve oteki boyuttakiler) birbirlerine yardimci olarak, eski medeniyetlere sizip bir mekanda baska bir tasa hapsolmus, bu hengame esnasinda ordan burdan degisik kazilarla degisik hediyelik esyalardan firlamaya baslayan "kotu emelleri olan" (her dizi baslarken ortaya cikip dizi sonunda geberen, hapse giren ya da kendisini kurtaran tipler vardir ya) boyut kacaklari ile ugrasirlar.
al bunu isle, bunun ustunde calis, yap birseyler iste...
hepsi de birkaç aptalın ellerini tuhaf tuhaf sallayıp büyü/sihir yapmalarından ibaret olan dizilerdir. belki çocukların ilgisini çekiyor olabilir ama 30 yaşına gelip de bez bebek'in fanatiği olan insan gördüm ben.
allah aşkına, dizi konusunda biraz diğer ülkeleri örnek alın. bir harry potter a bakın, bi de sizin aptalca dizilerinize..
Aslında Türkiye'de fantastik diziler yapılıyor ama bunlar daha çok çocuklara yönelik yapımlar oluyor. Sihirli Annem, bez bebek, kayıp prenses, selena, uzaylı zekiye gibi... Bu mirası nasıl devraldık bilinmez ama Türkiye'de yapılan bilim kurgu ve fantastik yapımlarda "olur mu lan öyle şey" yaklaşımı hakim. Yapımcısından senaristine, oyuncusundan yönetmenine kadar herkes yaptığı işe inanmayınca ortaya da ciddi bir şeyler çıkmıyor. Belki de iyi niyetle çekilen ama akıbeti malum "Dünyayı Kurtaran Adam" ın düştüğü pozisyonun bunda etkisi vardır. Kimse bir daha o seviyeyi paylaşmayı istemiyor.
Türkiye'de elbette bir "yüzüklerin efendisi", "Narnia günlükleri" v.b. çıkması beklenmeyebilir ama "Kelebek etkisi" gibi bir filmin çıkmamasının sebepleri arasında yaratma cesareti ve yeteneğinden yoksun insanların bu sektörde yer almasını gösterebiliriz. Ayrıca Türkiye'de insanlar sevdikleri işi değil de para kazandıkları işi yapma eğilimindeler. Parayı hangi işi yaparak götürecekse o işin içinde insanlar. Bu durumda hem gerçekten bu işe gönül vermiş insanların kendilerini gösterme şansı azalıyor hem de sektördekiler yetkin insanlar olmadıkları için ciddi yapımlar çıkmıyor.
bir ara emel çölgeçen 'in oynadığı zeliha'nın gözleri adında bir dizi vardı. o da birkaç bölüm çekildi, yeterince reyting almadığından olacak ki kaldırıldı. izlenebilir bir diziydi oysa ki.
edit: zeliha'nın gözleri ile ilgili yazılanlara bakınca nedenini anlıyorum aslında, yok sadece kendi semtini görüyormuş, yok bir bölümde yakalanıyormuş katil. aynısını yabancılar yapınca bir numaralı dizi olur, yerli olunca herşeyini eleştirirler.
doğru başlık yapılmaması değil yapılamaması olmalıydı, zira türkiye gibi bir ülkede fantastik diziler yapılsa bile hemen hemen hepsi düşük yaş kitlesine hitap etmiştir. bunun nedeni bence yetişkin kitlenin fantastik diziler'e önem vermemesi değil daha çok dizileri oluşturan kişilerin fantastik olayların yetişkinlere hitap etmediğini düşünmesidir. yetişkinlerin bile animasyon izlediği bir ülkede yaşadığımız için benim bakış açıma göre bu doğru değildir. ayrıca bir fantastik dizi oluşturmak kolay bir iş değildir, bunu yapabilecek kalitede ve yetenekte bir kadro gereklidir. yinede önümüzdeki yıllarda böyle bir oluşum beklenebilir.
Samanyolu TV'de "fantastik bir film izlemek ister misiniz?" jeneriğiyle başlayan "Büyük Buluşma" adında bir dizi yayınlanırdı.
Dizinin tanıtımı:
--spoiler--
Hayata ölümden sonrasının gözüyle bakın. Saat zamana, zaman tarihe, tarih hayata yol alırken ve her şey yolunda akıp giderken, ansızın zaman durur. Tüm ışıklar kararır. Hayatın parlak yüzü aniden solgunlaşır. Artık sırada en büyük gerçekle buluşma vardır. Ve hesapla olan o büyük buluşma, herkes için kaçınılmazdır. Vicdan aynasında tartılan hayatlar... Hayata veda eden kişiler ölümlerinin hemen ardından Ferah Kapısı adlı mekâna gelirler. Onları Ferah Kapısı'nda karşılayan ve vicdanlarının yansıması olan Amil, ölen bu kişilerin geçmişlerini gözler önüne serecektir. Amil aslında bir aynadır ve hükmünde asla yanılmaz. Zaten vicdanlarımız da daima doğru hükmü veren ve güzel olanı gösteren bir ayna değil midir? Basit detaylar ve büyük sonuçlar... Ölen kişilere bazı sorular soran Amil, onlardan hayattayken aldıkları kararları vicdan aynasında tartmalarını isteyecektir. Hayatlarını yeniden hatırlayan kahramanlarımız, yaşarken farkına varamadıkları bir takım şeyleri şimdi daha iyi görebilmekte ve hissedemedikleri bazı şeyleri şimdi hissedebilmektedir. Yanlış bir bakış, bir taşın kenara itilmesi, bir sevgi cümlesi, kucaklanan bir serçe yavrusu veya herkesin dışladığı bir garibi sarıp sarmalamak; Basit gibi görünen bu detaylar aslında çok önemli neticeler doğurmaktadır ve insanların ölçüp biçmeden yaşadıkları hayatlar ancak Ferah Kapısı'nda gerçek manaları ile değerlendirilecektir. Bir başka deyişle hayata, bu kez tersinden, yani ölümden sonrasının gözünden bakılacak ve böylece hayatın gerçek anlamının ne ifade ettiği anlaşılmış olacaktır.