süper lig: her puanın önemli olduğu lig.
bank asya birinci lig: "küme düşme de ne olursa olsun" ligi.
TFF üçüncü lig: körlerin ve sağırların birbirlerini ağırladığı, talihsiz şekilde türkiye'nin efsane takımlarının da ter döktüğü lig.
(bkz: adana demirspor)
(bkz: eskişehirspor)
sabri sarıoğlu gibi yerli futbolcuların yanına trnasfer edilen lugano gibi yabancı futbolculardan mürekkep futboldur. amansız ol zın zın zın!!! Deveye sormuşlar boynun niye eğri, o da ya tutarsa demiş.
Ülkemiz de insanlarin en önem verdikleri 2 konu vardir.Biri siyaset,biri de futbol.
Bizim insanimiz futbol hastasidir,futbolla yatip futbolla kalkariz.Cok severiz bu oyunu.Belki de futbolun en önem verilen yeridir Türkiye.Ama hicbirzaman profesyonel bakamiyoruz olaya.Futbol kültürünü bir türlü belleyemiyoruz.Ingiltere futbolun besigi,idol bir ülke iken,biz 2.sinif bir futbol ülkesi konumundan bir türlü cikamiyoruz.Nedeni futbolu cok sevdigimiz halde bu oyunu tam olarak cözememiz,bilmemiz.
Bizim insanlarimiz herzaman basariyi ister,ama bunun icin ne yapilmasi gerektigini bilmez.Kendimizi hep en yükseklerde görürüz,ama dünyaya acildigimizda bu olayin böyle olmadigini görürüz.Galatasaray-Fenerbahce derbisini dünyanin en iyi derbisi olarak görürüz ama dünya da bu derbiyi izleyen kac ülke vardir ? Bir elin parmak sayisini gecmez.Bunun nedeni bellidir,futbolu profesyonelce oynayamamizdandir.
Avrupa Sampiyonasinda yari final oynadik,ama devamini getiremedik.Istikrar yok.Bu sene takimlarimiz tel tel dökülüyorlar,biz Dünya Kupasi elemeleri grup maclarinda kötüyüz.Aslinda turnuvalarda basarili bir takimiz,bunun nedeni motivasyondur.Bizim insanlarimiz cok cabuk gaza gelir,milli dava falan derken varini yogunu ortaya koyarlar.Ama profesyonel olamadigimizdan idol haline gelmeyi birakin,elde ettigimiz basarilari gölgede birakacak basarisizliklar yasiyoruz.
Yöneticilerimiz futbolu bilmediginden takimlarimizla yap-boz gibi oynarlar.Fenerbahce gecen sene tarihinin en basarili dönemlerinden birisini yasarken bu sene tarihin en basarisiz dönemlerinden birisini yasiyor.Peki sorun nerede ? 1 sene de bu kadar cok sey nasil degisir ? Cevabi basit,futbolu profesyonelce göremiyoruz.Bu isi biz yapamiyoruz.Futbolu bilmeyen,cahil insanlar takimlarimizi yönetiyor,her sene yeni teknik direktör,yeni futbolcular,yeni bir takim.Istikrar adina en ufak bir müdahale yok.Bastakiler futbol takimi icin secimleri yanlis yaparlar,sonra takim kötü gidince hatalarini anlar yeni kisiler getirirler,bu sefer de hemen basariyi beklemeye baslarlar.Peki basari nasil gelir bu durumda?
Taraftarlar kulübe sonuna kadar baglidirlar,ama futbolu cok iyi bildiklerini zannettikleri icin(aslinda alakasi yoktur) en ufak sallanti da yönetimi,teknik heyeti elestirirler.Ingiltere´nin en büyük kulüplerine bakalim.Benitez,Arsene Wenger,Alex Ferguson kac senedir takimlarinin basindalar? Yönetimleri planli programli hareket ettikleri,futbolu bildikleri icin basariyi saglarlar.Bizde bu durum yoktur.Basta futbolu bilmeyen kisiler oldugu sürece,biz Avrupa da daha cok hüsran yasariz.Hersene yeni kadro,yeni teknik direktör ama degismeyen futbol mantelitesiyle idol ülke olamayiz.
bugün tüm dünyayı, bir kere daha kıskandırmıştır, bütün dünya bizi hayretler içersinde, gıpta ile ! izlemiştir,
'ah' demişlerdir, 'şu türklere bak, nasıl futbol oynuyorlar, ne kadar centilmenler, derbilerine bak, küfür yok, saygısızlık yok, horlama yok, centilmenlik var, harika bir futbol var, şaşılası bir taraftar var, valla helal olsun' demişlerdir.
'barbar türkler' diyenler, 'türk halkının % 90 ı aptaldır' diyenler, 'türkler kadar birbirine kin güdebilen bir millet daha olamaz' diyenler ise halt etmişlerdir !
bugün ( 12 nisan 2009 ) bir kere daha görmüş olduk ki, türk futbolu diye bir şey yok, eğer biribirimizi öldüreceksek, futbolu bahane etmeyelim, toplanalım ellerimizde sopalar, bıçaklar, silahlar vs... dalalım birbirimize...
şu an yazmak istediklerimi, bir toparlayıp yazabilsem....
her neyse, demem o ki; biz futbol oynamayalım, beceremiyoruz, biz önce insanlığı öğrenelim, fenerlisi, galatasaraylısı... hepsi, nedir lan bu? alayınıza lanet olsun, soğudum futboldan da, spordan da...
belirleyici unsur oyuncu ve hakem arasında sıkışıp kalmış gibi görünse de, aslında arka planda en büyük etkenin yöneticiler olduğunu kabul etmek gerek. teknik direktörler özellikle. yani bu ligdeki herhangi bir teknik direktör sahaya beraberlik için çıkmamalı. çünkü senin on milyon dolarlık bir yatırımın yok. defans yapman ligin kalitesini yükseltmez, sana başarıyı hiç getirmez. ersun yanal, mustafa denizli, fatih terim, şenol güneş, hadi ertuğrul sağlam dışında türk futbolunu ileri götürecek bir teknik direktör daha nasıl gelmez, yetişmez anlamak mümkün değil. mesela bugün oynanan beşiktaş'ın 1-0 kazandığı maçtan* sonra ankaragücü teknik direktörü** ne demiş bakalım;
''istanbul'a Beşiktaş'tan puan veya puanlar almaya gelmiştik. Maç 0-0 beraberlikle devam ederken pozisyonlarımız oldu. Ancak bunları değerlendiremedik. Maçın ikinci yarısı daha dengede geçti. Yine pozisyonlarımız oldu. Direkten dönen bir topumuz var. Sonuçta mağlup olduk. Bundan sonraki haftalara bakıyoruz.''
ne demek istemiş bakalım;
istanbul'a Beşiktaş'tan puan veya puanlar almaya gelmiştik---( defansımı yaparım 1 gol attımmıda bana yeter..)
Maç 0-0 beraberlikle devam ederken pozisyonlarımız oldu---( ben maçı izledim evet pozisyonları oldu. hatırlattığı için teşekkür ederim.)
Bundan sonraki haftalara bakıyoruz--- bundan sonraki haftadan ne bekliyosun allah aşkına reha hoca. sen kazansan ne olur. bu mentaliteyle kümede kalmanı istemiyorum zaten senin ve senin gibi günü kurtarmaya çalışan teknik direktörlerin, yöneticilerin.
sonuç olarak türk futbolu diye bir şey yoktur. çoktan ölmüştür, suyu çekilmiş bize posası kalmıştır. turkcell super lig'de her maç bitsede gitsek havasında oynandığı sürece biz de bu çöple idare edeceğiz.
yabancı teknik direktörlere medet ummak ya da sırf tanınmış olması sebebiyle transfer edilmiş futbolcular ya da yitirilen takım ruhu... türk futbolunun niye bu denli kötüye gittiğini istediğiniz konudan başlayıp anlatabiliriz.
ne hayallerle başlamıştık oysa. şükrü saraçoğlu'nda final oynayacaktık beşiktaş'la. fenerbahçeli arkadaşlarla takılmanın en güzel yoluydu bu. onlar da bize "siz köy takımlarıyla oynarken bize arsenal geliyo oğlum" diye takılıyorlardı. güzeldi aslında bu durum. 3 türk tane türk takımı ayrı ayrı da olsa finale çıkabilirdi. ama olmadı. ilk önce beşiktaş koptu yarıştan, sonra da fenerbahçe. uefa'ya katılma şansı var hala gerçi ama şampiyonlar ligini istiyordu çevremdeki fenerbahçeli arkadaşlar. bu gece de galatasaray. evet belki gs gruptan çıkacaktır, ama bu futbolla nereye kadar. kayserispor'u filan hiç karıştırmıyorum bakın. o bambaşka bir konu...
maç sonrasındaki röportajları dinlemek istemiyorum. "olsun yenildik ama gruptan çıkarız nasılsa" diyecektir birileri. veya "şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz lazım" diyecektir başkan. başkan bilmiyorum farkında mısın ama o şapka kalli zamanından beri önünde...
en sondan başlayalım. ciddi şekilde düşünüp tarif edilebilecek türk futbolu diye birşey yok. sadece varsayımlar üzerine konuşuluyor. ekvator gibi havada bir kavram.
o halde varsayımlar üzerinden konuşalım biz de. konuya üç açıdan bakalım. birincisi süper lig, ikincisi altyapı, üçüncüsü ise milli takımlar.
türkiye süper ligi üç takım etrafında dönüyor. galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş. diğer takımlar ise herhangi bir hedef peşinde değiller. en fazla küme düşmeme amacında olurlar, eğer ligde bir süre iyi giderlerse de avrupa kupasına katılmak istediklerini söylerler.
gençlerbirliği yıllardır borçsuz kulüp olmakla övünür mesela. büyük takımlarla rekabet edemediklerini, onlara her konuda iltimas geçildiğini savunur. bu takımlardan bir tanesini ele alalım, mesela galatasaray.
galatasaray her sene transfere yüklü miktar para harcıyor. bunun sonucunda da yüz milyon dolarlarda borcu var. paraya kıyıp kurduğu takımla da ligde şampiyonluğa, avrupada üst sıralara oynuyor.
gençlerbirliği ne yapıyor? türkiye'de yabancı sınırlaması olduğu için, ve bu büyük takımlar için iyi türk oyuncusu bulmayı zorlaştırdığı için, biraz iyi görünen oyuncularını 3-4 katı fiyatına büyük takımlara satıyor. peki bu parayı nasıl değerlendiriyor? orası boş küme işte. çünkü bir vizyonu yok takımın.
diğer takımlar da gençlerbirliği'nden çok farklı değil. üç aşağı beş yukarı hepsi aynı mantaliteyle yönetiliyor. ikinci ligden tam kadro türk oyuncularla gelen takım, ilk senesinde bütün yabancı haklarını kullanıyor, türkiye'den daha önce büyük takımlarda oynamış ve gönderilmiş oyuncuları alıyor, sonra da düşmemeye oynuyor. yani amaç seneyi kurtarmak, ligde kalmak. hiç kimse 5 sene sonrasını düşünmüyor. hasbelkader takımdan iyi gözüken bir türk oyuncu çıkarsa da, fiyatını hemen 4-5 milyon euro olarak açıklıyor*.
süper ligin durumu bu şekilde. diğer bir mevzu altyapı. barcelona gibi bir takım her sene 18-19 yaşında bir çocuğu a takıma koyup direk oynatırken, bizde hala 21-22 yaşına gelmiş "genç" oyuncular ikinci lig takımlarına "tecrübe" kazanması için kiralanıyor.
iki basit örnek vericem bir tanesi cafercan aksu, diğeri ise lionel messi.
cafercan aksu 16 yaşında roma'nın transfer teklif ettiği oyuncuydu. genç milli takımlarla maça gitmekten paf takımda maçlara çıkamıyordu. yaşıtlarına göre büyük bir potansiyel taşıyordu. serbest vuruşları, oyun zekası ve şutları gerçekten çok iyiydi. fakat fizik gücü olarak çok zayıftı. bu sebeple yıllar geçse de bir türlü beklenen patlamayı yapamadı.
peki sebep ne? galatasaray bu oyuncunun üzerine yeterince düşmedi. ilgilenip eksiklerini geliştirmeye çalışmadı, profesyonel teknik ekiplerle incelemedi. her sene bir takıma kiralık vere vere en sonunda bu oyuncuyu bitirdi. bundan sonra üst düzeyde bir futbolcu olması ve bulunduğu konumdan daha ileri gitmesi çok zor, hatta imkansız.
barcelona ne yaptı? messi barcelona altyapısına geldiğinde çelimsiz bir çocuktu. fiziksel gelişiminde problem vardı, bildiğin hastaydı yani. ama barcelona bu çocukla ilgilendi, senelerce uğraştı. bunun sonucunda da messi gelişti, hem fiziksel hem mental eksikliklerini kapattı.
16 yaşındayken geleceğin yıldızı olarak gösterilen bir çocuk ikinci ligde çürüdü, küçük yaşta hasta olan çocuk ise futbol ilahı oldu.
işte altyapıdaki sorun buradan kaynaklanıyor. bizde deniliyor ki armut piş ağzıma düş. çocuk yaştaki futbolcular her türlü gelişimini kendi kendine sağlasın deniyor. sonra da bizden niye bir messi, bir bojan, bir rooney çıkmıyor deniyor.
çıkmıyor, çünkü bu iş profesyonelce yapılmıyor. profesyonel insanların eline bırakılmıyor. işte bu sebeplerden birkaç sene önce nuri şahin'in, özgürcan özcan'ın, arda turan'ın içinde olduğu kadroyla önce avrupa şampiyonu, sonra dünya dördüncüsü olan u-17 milli takımdan sadece arda turan her maç a milli takımda her maç direkt oynuyor.
buradan da milli takıma geçelim. önce şu anki milli takımda ben olsam kimleri oynatırdım onu söyleyeyim. belki hayalci olarak görülebilirim, belki de saçma gelir bazılarına ama seçimimin sebebini anlatıcam.
kale: boş küme
defans: ibrahim kaş, sabri sarıoğlu
orta saha: nuri şahin, arda turan, colin kazım, marco aurelio
forvet: mevlüt erdinç
bunlar dışında bugün sahada olan futbolcuların hiçbir şu anki potansiyelinden yukarı çıkamaz. mesela sabri iyi bir bek değildir bu listede gören herkes şaşırmıştır hangi akla hizmet koyduğuma. boyu kısadır, şutları pasları çok iyi değildir ama iki çok önemli özelliği var. birisi gerçekten hızlı olmasıdır, diğeri de çoğu zaman ne yapacağını bilmesidir. ne yapacağını bilmektedir, ama mevcut özellikleri düşündüklerini yapmasına engeldir. eksik olan bu özellikleri geliştirilebilir, iyi bir bek oyuncusu olabilir.
ama servet çetin şu an olduğundan daha iyi bir defans oyuncusu olamaz. çünkü maksimuma dayanmıştır potansiyeli. ve bu özellikleri onu avrupayla ve dünyayla rekabet etme hedefindeki bir milli takımda da, kulüp takımında da yetersiz yapar. bu sebeple gelişimini tamamlamış vasat bir oyuncu yerine gelişme ihtimali olan daha genç bir oyuncuyu oynatmak doğru olandır. bu oyuncu da şu anki konuma göre galatasaray'lı semih kaya olmalıdır.
bu örnek beşiktaşlı ibrahim üzülmez için de geçerlidir. bu oyuncuyu oynatmak yerine altyapıdan gelişime müsait bir sol bek oyuncusunun oynatılması daha mantıklıdır. kaybedilecek olan en fazla birkaç puan olacaktır çünkü. ama ibrahim üzülmez'in oynatılması bu zamandan sonra herhangi birşey kazandırmayacaktır.
işte milli takımımızın bugünkü sorunu budur. günü kurtarmak adına gelecekten vazgeçiliyor. misyonunu tamamlamış, son noktasına gelmiş vasat oyuncular yerine genç oyuncular tercih edilmiyor. ve böyle oldukça da milli takımımız ne bir ekol olabiliyor, ne de bir oyun sistemine sahip olabiliyor. oyuncularımız tamamen motivasyona dayalı oynadığı için işimiz hem allaha, hem de oyuncuların yeterince gaza gelip gelmemesine bağlı kalıyor.
* geçen yaz kayserispor gökhan ünal'ı almak isteyenlerin 10 milyon euro getirmesi gerektiğini açıklamıştı. bu sene barcelona'dan tottenham'a geçen 19 yaşındaki giovani dos santos'un bonservisi sadece 4.7 milyon pound idi. herşey açık ve net.
3 büyükler dışındaki takımların ekonomik sıkıntı çekmesinden dolayı kalitesi çok da yüksek olmayan bir seviyededir.
bunda taraftar potansiyeli olan takımların doğru hamle yapamayışının etkisi büyüktür.
cem uzan istanbulspor yerine göztepe üzerine oynamış olsaydı şu an ligin görüntüsü çok daha farklı olurdu. göztepe yine eski şaşaalı günlerine döner, belki birkaç defa şampiyonluk ipini göğüslemiş bile olurdu.
futbol gerçekten çok büyük talep gören bi pazar ve türkiye bu pazarı iyi kullanamıyor. varsa yoksa 3 takım. büyük şehirlerimizin takımlarının üzerine biraz daha oynansa ligin kalitesi ve saygınlığı artar. bu da futbol piyasasında dönen zibilyonlarca paranın bir kısmının ülkemize akmasını sağlar.
son yıllarda sivas ve kayseri biraz palazlandı, şimdi 3 büyükler anadoluya giderken eskisi kadar rahat gidemiyorlar. bu takımların yanına konya'yı, göztepe'yi, diyarbakır'ı, ankara'yı, antep'i koyun, sonra da ligin kalitesindeki artışı izleyin. hayal değil bunlar.
ama neden bilmiyorum, ülkemin zenginleri hangi ata oynayacaklarını pek bilmiyorlar.
kulüpler düzeyinde, profesyonel anlamda 140 kulübün mücadele ettiği bir arenadır. 2008-2009 sezonu itibariyle; turkcell süper lig ve bank asya birinci lig'de 18'er takım, ikinci ligde 54 ve üçüncü ligde 50 takım yer almaktadır. hem kulüpler hem de a milli takım düzeyinde bugüne dek yalnızca bir tek final (1999-2000 uefa kupası finali) başarısı vardır. türkiye ligleri avrupa'nın ikinci sınıf liglerinin orta hallilerinden biridir. milli takım ise istikrarsız da olsa iyi bir turnuva takımıdır. yakın geçmişte, 1996'dan bu yana katılma başarısı gösterilen üç avrupa şampiyonası ve bir dünya kupasında iki kez yarıfinale çıkılmış, bir kez çeyrekfinal görülmüş ve sadece yakın geçmişin ilk katılımı olan euro 96'da golsüz ve puansız bir serüven yaşanmıştır ki dört turnuvanın ikisinde kazanılan üçüncülükler kayda değerdir. türk futbolcularına gelince, yakın geçmişte, avrupanın birinci sınıf liglerinin üst düzey takımlarında kendini kabul ettirmiş bir futbolcu görülmemiştir lakin bayern münih'te ikinci sezonunu geçiren hamit altıntop ve villareal'le şampiyonlar ligi'nde mücadele eden nihat kahveci yıldız kategosirine konabilir mi tartışılır. (bkz: objektif olmak)
not: takım sporlarının bir kategorisi olan futboldan daha başarılı olduğumuz ve son on yıllık dilimde birinci sınıf ülkeler arasına girdiğimiz branş türk basketboludur, övünülecek bir takı sporu varsa o dal bu daldır. dallamalara duyurulur.
hiç topa dokunmadan, oturup bir 10 sene falan diğer ligleri izlemesi ve dünyada futbolun ne düzeyde, nasıl ve neden oynandıgını iyice idrak etmesi gereken futboldur.
allah'a emanet karambol bir sistemle hatta olmayan sistemle, yumurta götün agzına gelince, tutuşup koşmaktan vazgeçip, aklı başında, futbol gibi futbol oynamayı öğrenmesi gereken, 70 milyondan imdat duası degil, hayır duası alması gereken, bir kere olsun bunca milletin, yüregi agzında degilde, ayaklarını uzatmış, sereserpe bir maç izleyebilmesini artık saglaması gereken futboldur.
Bu sabahki gazetelerden birçoğunun ilk sayfaları, bakalım yine fethedilmiş bir kaleye çekilen bayraklar gibi mi, yoksa sadece sürmanşetlerle yetinilmiş bir sonuç ve papaz her zaman pilav yemez tevekkülünde mi?
* * *
Sanki bir zamanların savaş terminolojisiyle, bugünkü futbol sözlüğü arasında -özellikle Türkçe’de- bir paralellik var.
Barutla patlayan askeri toplar, ayakla koşturulan futbol topuna dönüştürülmüş.
Kuşatma altına alınmış düşman kalesine karşı piyade, yahut süvari hücumları; futbolda rakip kaleye karşı forvetle, sağ ve sol kanat oyuncularının paslı, yanlardan ortalamalı, şutlu ve kafa vuruşlu ortak hücumlarına dönüştürülmüş.
Eski zaman savaşlarında da galibiyet zafer, futbolda da...
* * *
Ancak bazen top atmak yahut topu atmak, iflas etmek anlamına da geliyor.
Herhalde düşman kuşatmasına karşı teslim olan bir kalenin, beyaz dumanlar çıkaran kuru sıkı bir top ateşiyle bunu ilan etmesinden kinaye...
Belki de başka bir nedenden, batmakta olan bir kadırganın verdiği işaretten; tam bilemiyorum.
* * *
Vaktiyle Sağmalcılar Cezaevi koğuşlarındaki hoparlörlerden, ertesi gün mahkemeye götürülecek mahkum ve tutukluların listesi okunurdu.
Birlikte volta attığın koğuş arkadaşları, geceleyin hoparlörden adının okunduğunu duyunca:
- Topun patladı, derlerdi.
* * *
Cezaevinden kelepçelenerek, cezaevi arabasıyla Ağır Ceza Mahkemesi'ne götürülüp getirilmek, ayrı bir yan eziyetti.
* * *
40 kişilik arabaya kelepçelenmiş 70 kişinin bindirildiği olurdu. Sultanahmet'teki Adliyenin en dip katında bir zindan vardı. Cezaevlerinden getirilmiş kelepçeli sanıklar oralarda bekletilir, Ağır Ceza'ya çıkma sıraları geldiğinde; zindanla mahkeme salonu arasındaki, duvarların içinden geçen gizli merdivenlerden çıkartılırdı mahkemeye.
* * *
Cezaevine geri dönüldüğü zaman da, başgardiyanın donunun içine kadar bakma yetkisi vardı; dışarıdan silah milah gibi bir şeylerin getirilip getirilmediğini denetlemek için.
* * *
Eski zaman savaşlarının, futbolda simgeleşmesi; azbuz bir gelişme ve değişim değil.
Yenilen taraf kılıçtan geçirilmiyor; sadece süklüm püklüm evine geri dönüyor.
Ve her TV kanalında saatler boyu süren analiz ve tartışmalarla, yenilginin günahı birilerinin sırtına yükleniyor.
Ayrıca savaşların yarattığı ekonomik çöküntüler de yaşanmıyor.
* * *
Futbolun, değişik ülkelerde yaşayan kitlelerde ortak bir oyalanma yaratmasıyla, hızla küreselleşmiş olması; bu alanda bir yığın da fıkra üretmekte.
* * *
Öteki dünyada cehennemin zebanilerinden, cennetin meleklerine bir öneri yapılmış:
- Gelin bir maç oynayalım.
Melekler:
- Öneriniz boşuna, demişler; bizi yenme olanağınız yok ki, dünyanın en iyi futbolcuları cennette...
Zebaniler:
- Evet ama, demişler; hakemlerin tümü de bizde, yani cehennemde.
* * *
Bir başka fıkra:
Hakemin biri, kanter içinde yorgun argın eve dönünce, başlamış karısını tekme tokat dövmeye:
- Ulan namussuz karı, utanmıyor musun beni boynuzlatıp aldatmaya!..
Kadın şaşkın:
- Delirdin mi sen kocacığım, diyormuş; nereden duydun, kim söyledi sana bu saçmalığı?
Hakem:
- Statta, demiş; 20 bin kişi hep bir ağızdan bağırıp duruyordu, boynuzlu pezevenk diye...
* * *
Bakalım bu sabahki gazeteler nasıl çıktı?
Malkoçoğlu, yahut Ulubatlı Hasan'vari bir bayrak hamasetiyle mi; yoksa ateşli aşk gecelerinden sonra, yorgun düşmüş deli bir aşığın uykulu gözleriyle mi?
* * *
Öyle de çıkmış olsa, böyle de çıkmış olsa...
Bizim dileğimiz, bu arada maganda kurşunlarıyla vurulmuş olanların da haberleriyle çıkmaması.
* * *
Türkiye'nin durumuna gelince...
Futbol söz konusu olduğunda; orman yangınları da dahil, gerisi teferruattır.
Ömrünü vatanına, milletine ve futbola adamış futbolcularımızın gücü, her sorunun üstesinden gelmeye kadirdir. Muhtaç oldukları kuvvet, ayaklarındaki asil vuruşlarda mevcuttur.
* * *
Medya da az kanıtlamadı bunu; ha bir kez daha kanıtlanmış, ha kanıtlanmamış, hepsini birden değerlendirmek gerekir.
Türk futbolu Türk futbolu,
Pırlantadır her bir gölü.
Bir eksiği dahi vatan,
Umursamaz pırlantadan.
süper yetenekleri körelten futboldur. konuyu açmak gerekirse, a milli takım hariç diğer tüm milli kategorilerinde mücadele eden takımlarımız çok başarılı sonuçlar elde ediyor. kimisi avrupa şampiyonu oluyor, kimi takımlarımız dünya şampiyonu. avrupada ki ünlü kulüpler 15-16 yaşındaki çocuklarımıza inanılmaz hayat şartları sunuyorlar. bu çocuklar ünlü kulüplere satılmıyorlar. bunda gelecek var diye o çocukları a takıma alıp yedek kulübesinde çürümesine neden oluyorlar. türkiye'de altyapıda inanılmaz yetenekler var. ama ilginçtir bu çocuklar 20'sine geldiğinde ilerleyeceklerine sıradan topçu oluyorlar. başarı bundan gelmiyor. bi arda çıktı hepimiz ayağa kalktık. altyapılarımızda 1000'lerce arda kadar topçu var ama onları bu politkalara nedeniyle köreltiyoruz.
gecmis federasyonların kesmekesligiyle dibe batan yeni gelen federasyonların kulublerle sorun yasamak yerine onlara sahip cıkmasıyla(vergi ve ssk borclarını 10 yıla yayması,3.lige 30yas sınırı koyması ve tv gelirlerinin artırılması)önce klübsel düzeyde sonrada milli takım düzeyinde basarıların gelecegine inandıgım spor dalımız.
2007/08 sezonunda avrupa'da kulüp düzeyinde alınan sonuçlarla şaha kalkan futboldur. sezona girilirken uefa ülkeler sıralaması'nda 14. olan türkiye, bu yıl topladığı 9.750 puanla kendi rekorunu kırmış, fransa'ya 3 puan fark takmış, bununla da kalmamış, 11. sıraya yükselmiştir.
ivmenin bu şekilde sürmesi halinde iki sezon sonra üç takımla şampiyonlar ligi'ne katılmamız hayal olmaz.