Evet, yanlış duymadınız
"Türk Abazanları Avrupa Birliği'nde"
Geçtiğimiz haftalarda Ankara'da yapılan Voleybol turnuvasında
Gençlik Parkı'nda güneşlenmek isteyen Norveç ulusal bayan
takımı sporcuları akın akın Türk abazanları'nın yoğun kültürel ilgisiyle
karşılaşmışlar. Sporcular çareyi Gölbaşı yakınlarına kaçmakta bulmuş
ama orada bile alçaktan uçan bir helikopterin yakın ilgisine maruz kalmışlar.
Herhalde bu olay dünya da bir ilk olmalı "Kara'dan ve hava'dan yakın takip."
Avrupa kapılarını Viyana'da yüzyıllar önce askeri ve politik anlamda
zorlamış olan ecdadımızdan sonra Türk abazanları da Ankara'da Gençlik
Parkı kapılarını zorlayarak, karadan ve havadan da olsa bu ilginç Sosyolojik olayı
gerçekleştirdiler. Böylece Türk abazanları Avrupa Birliği ülkeleri'nde ve özellikle
Norveç basınında yer alarak Avrupa Birliği'ne haber anlamında olsa da girmiş
oldular...
Bu ilginç topluluktan Türkiye'de kaç milyon var bilmiyorum, fakat Avrupa Birliği
hemen bu konu da bir araştırma enstitüsü kurmalı ve konuyu dikkatle incelemeli.
Olur ya yıllar sonra kapılar açılır ve serbest dolaşım başlarsa hazırlıksız
yakalanmasınlar diye düşünüyorum. Bir an için Avrupa topraklarına doğru akın
akın koşan abazan orduları gözümün önüne geliyor.
Vatan gazetesi köşe yazarı Selahattin Duman'ın yıllar önce anlattığı bir olay
gerçekten çok ilginç: Bir Avrupa şampiyonası futbol finalini izlemeye giden
Duman kentin sokaklarını, meydanlarını, müzelerini ve sanat galerilerini
gezerken Türk taraftarlarına hiç rastlayamaz ve kendi kendine bu
kadar insanın nereye kaybolduğunu sorar. Daha sonra taraftarların akın akın
kentin genelevleriyle ünlü mahallesine doğru gittiklerini görür...
Bu yazımda sakın ola ki bu vatandaş topluluğumuza aşağılamak istediğim
düşülmesin, ben sadece bu ilginç olayı toplumsal anlamda irdelemek istedim.
Abazanlarımız bu işin mizahla karışık bir anlatım yöntemi oldu sadece...
Konunun asıl özü:
yerlere tükürmediğimizde, çöp ve izmarit atmadığımızda,
toplu taşıma araçlarında ve yolda yürürken kimseyi ezmediğimizde,
kazara çarpsak bile özür dilediğimizde, en ufak bir anlaşmazlıkta bile insanları
tehdit etmediğimizde, altı Türk'e bir kitap yerine bir Türk'e altı kitap düştüğünde,
trafikte elimizde levye, belimizde silah sağa sola tehdit savurmadığımızda,
cebimizde yabancı sigara taşırken ve son model cep telefonu kullanırken
pahalılıktan yakınmayıp kitap gazete ve kültürel etkinliklere destek verdiğimizde,
üfürükçülerden medet ummadığımızda, hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir
dediğimizde, kadınlarımıza-çocuklarımıza-yakınlarımıza şiddet uygulamadığımızda,
kapalı mekânlarda bir marifet ve havaymış gibi fosur fosur sigara içmediğimizde,
sen benim kim olduğumu biliyor musun tanımlamasından uzak kaldığımızda,
devlet erkânı'nın bir vatandaş gibi alış veriş yapıp otobüse ve bisiklete binip
gezdiğinde ve insanlarla selamlaşıp günaydın dediğinde, en modern alış veriş
merkezlerinde bile alış veriş yaparken kasadaki görevli kasiyerin hiç bir sebep yokken
üfleyip-puflayıp önünüze kredi kartınızı sadaka gibi atmayıp kibarca teşekkür ettiğinde,
futbol maçlarında insanların birbirini düşman görüp öldürmediğinde, trafik kazaları
ya da trafik teröründe son sıralara düştüğümüzde, üniversitelerimizin birer yüksek
lise olmaktan çıkıp araştıran düşünen öğrencileri ve öğretim üyeleriyle dünya da
indeksli yayın sıralamasında ve patentlerle en üst sıralarda yer aldığında, bilim
adamlarına değer verildiğinde, devlet kurumları'nda ve üniversitelerimizde ahbap
çavuş ilişkisiyle kadrolaşma yapılmayıp-birilerinin çiftliği olmaktan çıktığında,
adama göre iş değil işe göre adam seçildiğinde, sağlık ve eğitimin en temel insan
hakkı olup toplumun tüm katmanlarına eşit ve adaletli bir biçimde paylaştırıldığında,
lokanta ve iş yerlerinde temizlik kurallarına dikkat edildiğinde, aman ne olacak
canım bir kereden bir şey olmaz nasıl olsa burası Türkiye demediğimizde,
Avrupa Birliği'ne daha anlamlı olarak girebiliriz diye düşünüyorum.
Peki, bunları yapmak bu kadar zor mu' Ya da Avrupa Birliği'ne girmek çok mu önemli'
Değil Avrupa Birliği'ne girmek, insan olmanın gereği ve erdemi için bu davranışların
gereğinin yapılması gerekir. Avrupa Birliği sadece bir bahane olmalı. Çağdaş
medeniyet düzeyine çıkmak saçlarda jöle, ellerde cep telefonu, yabancı sigara içerek,
150 kelimeden fazla Türkçe konuşamayarak ama aralarda ingilizce kelimeler
patlatarak, her sabah ekranlarda göbek atarak olmuyor. Leman mizah dergisi'nde
"Kıllanan Adam" tiplemesi gibi "Biz ne zaman uzaya gideceğiz '" diyorum...
Şimdi de bu uzay olayı nereden çıktı demeyin. Eller Ay'a gidiyor biz hala ne işlerle
uğraşıyoruz. Biz batılılaşmayı hep şekil olarak anlamışız. Ne yazık ki yeniden bir
"kültür devrimine-çağdaşlaşmaya" ihtiyacımız olduğunu düşüyorum. Anadolu
uygarlıklarından Selçuklu'ya, Osmanlı'ya ve Cumhuriyetin çağdaş değerlerine
ulaşmış binlerce yıllık tarihi olan bu ulus bunu geçmişte başardı da günümüzde
neden başaramasın' diyorum...