türkçülükte, din ayrımı yapılmaksızın türk ırkı yüceltilir, turan savunulur vs. ama ülkücülükte türk ve islam birleşik olarak anlatılır, onlara göre türk bedenleri, islam ruhlarıdır, biri olmadan öbürü olmaz. ayrıca ülkücülük daha siyasidir. şahsen bana türkçülük daha mantıklı geliyor.
şimdi araya gidiyorum ama Türk solu diye bir şey var uğur mumcu aet Taner kışlalı gibi bu insanlar da Türkçü dür. dediğim gibi Türk olan insan Türkçü dür bu bir ideoloji olmamalı Türk olan herkes Türkçü olmalı. ülkücülük sağdır ama Türkçülük ideoloji olmamalı.
türkçüler, ülkücülerden daha faşist ve dogmatik oldukları halde modern geçinirler, utangaç ülkücüdürler. ülkücüler atatürk'ü fatih gibi, mete han gibi severken türkçüler atatürk'e neredeyse taparlar. '' ulu türk ırkı her zaman büyük adamlar çıkaracaktır '' felsefesine daha yakın olanlar da bu yüzden ülkücülerdir. türkçüler atatürk devrinden sonra türklerden büyük bir lider çıkacağından ümitlerini maalesef kesmişlerdir.
evet ne güzel açıklamış arkadaş. Ben türkçüyüm ,her Türk Türkçü olmalı bence sağ ve sola sığdırılmamalı Türkçülük. arkadaş da güzel açıklamış klavyene sağlık dost.
Kısaca bahsedecek olursam, Türkçülük de soy önce gelir, Ülkücülük de ise din. Türk olmayan Türkçü olamaz fakat, arap birisi ülkücü olabilir. Türkçülük serttir, esnetilemez. Ülkücüler ise yeri geldiğinde osmanlıcı, yeri geldiğinde ümmetçi olabilir. Türkçüler siyasi parti toynaklığı yapmazlar. Seçim dansözü değillerdir. Fakat Ülkücüler oy için dava tanımayabilirler. Türkçülük, Türk'ün davasıdır. Ülkücülüğün ise arapların, çerkezlerin, lazların davası olması kuvvetle muhtemeldir. Türkçülük gök tanrıcı bir türk'ü müslüman değil diye türk değilmiş gibi saymaz. Ülkücülük ise sayar.
Düzenleme: Türkçüler gerçekçidir. Turan ülküsü için mücadele ederler. Ülkücüler ise Türk-islam ülküsü için. Yani, daha yüzyıl önce bize ihanet eden araplarla birleşeceğini sanarlar.
başlığı açanı tebrik ediyorum. arada ne fark var bilmiyordum ama böyle böyle okuyup öğrenip tartışıp yorumlayarak birbirimizi de daha iyi anlayarak aramızda bulunan anlayış farklarını azaltacağımızı umuyorum.
Kısaca değil, doğru bir şekilde değerlendirmek gerekirse:
Türkçülük Türkiye Cumhuriyetinin kurucu ideolojisidir. Bu ideolojinin ilk fikir babaları Yusuf Akçura, Ziya Gökalp ve ismail Gaspıralı gibi Osmanlı'nın kurtuluşunun Türklüğe bir dönüşten geçmesi gerektiğine inanan bir takım ilerici fikir adamılarıdır.
Zamane kanıya göre, Kültür milliyetçiliğinin daha kapsayıcı bir fikir olduğuna kanaat getirmelerine rağmen, üç tane Kürt isyanı Kültür milliyetçiliğinin bu topraklarda tutmayacağını tescillemiştir, ve bir sonraki kuşak Türkçüler, yani Atsız Ata ve yol arkadaşları, milliyetçiliği kültür milliyetçiliğinden ırk ve etnisite tabanına oturtmuşlardır.
ikinci dünya savaşı zamanında Türkiye'de Nazilerin tek yerel işbirlikçisi olan tek parti yönetimi, Sovyetler tarafından üzerindeki baskıyı hafifletmek için, zaten memlekette uzundur aynı sebepten ötürü tahammül ve teşvik ettiği komünistlere çatan, ve onları ifşa eden Türkçü fikir adamlarını bu anlamda kurban etmeye kalktı. Bu teşebbüsten zor bela kurtulan Türkçü akımın Almanya'nın yenilmesi ve Sovyetlerin etki alanını genişletmesi ile beraber, Türkiye'de de Komünistlerin git gide artan etkisi artık iyice batmaya başladı. Ama yine de ülkede sağlam bir anti-komünist akım gelişmemişti.
Sovyetlerin artan küstahlığından ve tehditlerinden bıkmış olan demokrat parti yönetimi çareyi iki kutuplu bir dünyada Amerika'dan taraf olmakta buldu.
NATO'ya girildi, Kore'de savaşıldı. Demokrat Parti'nin 27 mayıs süreci ile saf dışı bırakılmasında bir rol oynayan Alparslan Türkeş, ki kendisi 1944 davasında da yer almıştır(ama Atsız'ın yol arkadaşlarından biri değildir), Amerika'ya gayrinizami harp üzerine eğitim almaya gitti ve döndüğünde ülkede komünizme karşı örgütlü bir hareket kurmaya girişti.
Bu yolda koyu bir yoğurt olan Türkçülüğü sulandırarak ayran yaptı, ve genel halka daha fazla hitap edebilmesi için işin içine dini de kattı.
Ama seversiniz ya da sevmezsiniz, ülkede bir şekilde komünist propagandaya, ve yeri geldiğinde komünist silahlı hareketlerine direnebilecek bir güruh oluşturdu.
Kendisini Türkçülerden ayrı bir kefeye koymak amacıyla da bu güruha "ülkücü" adını verdi, ve ideolojisini Türk-islam ülkücülüğü olarak koydu.
Türkçülüğün aksine, Türk-islam ülküsü, etnik değil, kültür bazlı bir milliyetçilik idi. Bugün Türkçüler ile Ülkücüler(ya da Türkeşçiler) arasındaki en büyük tartışma konularından biri de işin içine dinin girmesi değil, Türk milliyetçiliğin neyi esas alacağıdır. Ama her ne olursa olsun, hem Türkçü, hem de Ülkücüler, 68-80 arasında aynı şekilde Komünizme karşı savaş verdiler. Bazı kimseler onlara "yerel işbirlikçi" diyebilir. Ama hiç bir ülkücünün Amerikan bayrağına selam durduğuna dair ne bir fotoğraf, ne Amerika'ya karşı açık bir sempatisini belirten bir yazısını bulamazsınız, ama Amerikan karşıtı solcu arkadaşların Sovyetlere gram laf dokundurmadığını, Stalin aşığı olan sözde halk yazarlarını baştacı yaptığını belirttikten sonra Ülkücülerin kullanılmış olsalar bile, bunu bilinçli bir şekilde yapmadıklarını söylemek yalan olmaz.
Ülkücülüğün, en azından Alparslan Türkeş yorumu ile belirlenen Ülkücülüğün ırkçı olmadığını, kültür milliyetçiliğine ve hatta bir yere kadar din kardeşliğine dayandığını söylemek mümkündür, ama Ülkücülüğün sermaye taraftarı olduğunu söylemek aynı şekilde bir zırvadır. 5000 kişi bu dava uğruna şu ya da bu para babası uğruna şehit olmamıştır, ama bu devlete, Başbuğ Atatürk'ün kurduğu bu devlete her daim saygı duymuş ve devletin yaşamasını istemişlerdir.
Bu 5000 kişi içinde bu dava ileride fikir adamı ve beyin takımını oluşturacak nice gençleri feda etmiştir, o sebepten ötürü de bugüne kadar gelenler arasında fikriyat fazla yaşamamış, ama zamanında Komünizme karşı yönlendirilen haklı şiddetin 1991'den sonra hedefsiz kalması sonucunda mafya ve benzeri yerlere yönelmesine yol açmıştır.
Ama yine de, bugün Ülkücü hareket, ister Türkçü/Atsızcı, ister Türkeşçi olsun, Türkiye'de Milliyetçilerin aynı çatı altında doğru düzgün teşkilatlanıp iş yapabildiği tek harekettir.
9 ışık ister kaideye alınsın ya da alınmasın.
Farklar vardır, ama elbette bu farklar da bir şekilde aşılır.
aralarında ki fark ülkücüler yollarına türk-islam anlayışı ile devam ettirmiş yol göstericilerini arvasi yapmışlardır.
türkçüler ise yollarına seküler bir din anlayışı ve dışarıdan gelen fikirlere kendilerini kapatarak kendi özlerine dönmeyi hedeflemişlerdir. bu öze dönüş fikriyat anlamındadır bilim teknik konusunda ise en gelişmiş teknikleri almayı ve gelişmeyi kabul ederler. japonya'nın meiji dönemi türkçüler için bir yol göstericidir. türkistan da 20.yy ın başlarından örnek verecek olur isek ülkücüler kısmen kadimci türkçüler ceditçidir.
''günün birinde torunu 1 yaşını dolduran dede aynı evde yaşadığı oğlunu ve gelinini yanına çağırmış. demiş ki 1 şişe şarap ve kuran-ı kerim getirin ve bunları karşıdaki duvarın önüne koyun. adam ve kadın dedenin istediklerini getirip gösterdiği yere koymuşlar.
sonra dede torununu kucağına almış ve anne babasına dönerek, ''şimdi bu çocuğu bırakacağım eğer kuran'a giderse ilim, irfan sahibi alim bir kişi olacağına delalettir, eğer şaraba giderse bilin ki bu çocuk ayyaş uğursuzun biri olacaktır.'' demiş ve çocuğu yere bırakmış.
emekleyerek hareket etmeye başlayan çocuk ayaklanmış ve odanın diğer köşesine gittiğinde bir elini kuran'ın üzerine, diğer elini de şarabın üzerine koymuş.
dede de dururmu yapıştırmış cevabı, ''vay amına koyayım çocuk ülkücü olacak!''.''