evet efendim ibretlik bir durumdur bu. bildiğiniz üzere sır kapısı, samanyolu gibi nuru büyük olan bir kanalın yayın akışında yer verdiği enfes, tadı damakta bırakan, kalplere allah aşkı zerkeden, namussuzu dürüst yapan, izlendikten sonra kul hakkı yedirtmeyen, kalplere bir huzur güneşi doğuran, en önemlisi ise şu üç günlük dünyada neler uğruna yaşadığımızı öne serip, bazı sapkın türklere akıl ihsan eyleyip dini ve maneviyatı anlayıp, allah aşkı ile yanmamızı sağlayan bir programdır.
sır kapısında anlatılan olaylardan etkilenip, müslümanlığın nasıl bir şey olduğunu görüp, bundan sonraki hayatta ilahi, dini bütün, yüce allah'ın emirlerine uyacak bir kul olarak yetişmek için müslüman olmaktır.
şimdi başımdan geçen ibretlik bir olaydan kısaca bahsetmek istiyorum. alt katımda yaşayan ateistler tarafından sürekli yüksek ses ile taciz edilmekteydim. sürekli gitar çalıyorlar, metal dinliyorlar, acayip acayip hareketler yaparak bağrışıp evlerine kız atıyorlardı. bunların ateist olduğuna karar verdim. çünkü allah'a inanan bir kişi, müslüman bir kardeşine bunları yapmazdı. günler geçtikçe gençler bana gıcık olmuş, tacizlerine artarak devam etmişlerdi. fakat ben onların iyi bir insan olduklarını hissediyor, aslında çevrelerinin kötü olduğunu biliyor, onları çevrelerinden uzaklaştırmanın yollarını arıyordum. bir gün çok sinirlenip kapılarına indiğim zaman, açık olan kapıdan bir takım solcu kişiliklerin resimlerini gördüm. cuviyera mı ne haltsa işte o zıkkım. gençleri bu sapkın yoldan çıkarmam gerekirdi. bu benim gibi, müslümanlığın idolü olan recep tayyip erdoğan'ı örnek almış birisi için vazgeçilmemesi gereken bir yoldu.
ateizmin pençesinde kapana kısılmış gençlere, aynı yolla karşılık vermem gerekirdi. sır kapısının video kasetlerini cemaat evimizden ödünç bir şekilde alarak, video oynatıcıma takarak son ses verdim. ateist gençlerin ilk gece sesleri biraz azalmış, sonraki günler ise ben bu olaya devam ettikçe, gitgide bitmişti. bir hafta sonra kapım çalındı. gelen ateist gençlerdi. diyaloğumuz kısaca şöyle gelişti;
-sayın hocam bir kaç defa sizi rahatsız ettik, biz kötü yollara düşüp harama el uzattık. senin gibi bir din bilginine ihtiyacımız var. o bize dinlettiğin programı, biz de izlemek istiyoruz dediler. içeri buyur ettim. gençler bir bölüm ile bir anda başka bir boyuta geçmişlerdi sanki. içlerinden birisi aniden;
-eşhedü.... diyerek kanepeye yatıp, hıçkırıklara boğuldu.
diğerleri de onu takiben allah-u ekber diyerek yan odada koltuğun üstünden sallanan seccademi kapıp, yere sererek namaz kılmaya başladılar. namazlarını kıldıktan sonra ayaklarımın dibine oturup, ağlayarak ellerime yapışarak, ellerimi öpmeye çalıştılar. söyledikleri son kelimeyi hatırlıyorum, gerisini hatırlamıyorum çünkü bende onlarla beraber duygularıma hakim olamayarak, hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. son sözleri;
yüce rabbim, adaletini gösterip biz daha çok sapkınlığa gitmeden bizi bu hocamız tarafından uyardığın ve müslümanlığın bu derece güzel bir şey olduğunu gösterdiğin için sana hamdolsun diyorlar ve bende ağlayarak gül suyu kokan gözyaşlarını ellerimle siliyordum. gençler müslüman olmuş, yüce önder tayyip erdoğan'ı ağızlarından düşürmeyerek, her gördüğümde zikir çekiyorlardı.
ben ise böyle manevi bir olaya imza attığım için, kendimle gurur duyuyor ve sabahlara kadar fethullah gülen hoca efendiyi dinlemeden uyuyamaz olmuştum.
sır kapısını izleyip müslüman olunmaz aksine dinden çıkılır. çünkü her küçük filmin sonunda kötü kalpli kişi * kesin dilenci olup diğerinin eline bakar. millete sadaka zihniyetini aşılayan bi film birini müslüman eder mi? etse bile onun müslümanlığından hayır gelir mi?