bugün çok yağmur yağdı dost. yağmur yağarken de hiç romantik olamayan bir insan olarak, aklıma gönlü bir hoş eden şeylerden çok, bünyeyi ayar eden meseleler gelir. bugün de okul yıllarımı hatırladım. ve yağmurlu günlerde okula götürüp, sonra dersin bitişinin verdiği huzur ve heyecanla bir an evvel eve ulaşma güdüsünden kelli sınıfta, çoğunluklu sıranın altında unuttuğum şemsiyeleri... şemsiyeler diyorum, tam sayı veremiyorum. nereye gitti o kadar şemsiye, çok merak ediyorum.
arkadaş! unutuyorsun şemsiyeyi değil mi? normal şartlar altında sınıftan bir yere gitmemesi lâzım. ertesi gün gittiğinde yerinde bulman lâzım. ama yok. hademeye soruyorsun "ben görmedim şemsiye memsiye" diyor, çıkıyor işin içinden. çift vardiyalı bir okulda okuyorsan sabahçılara ya da öğlencilere soruyorsun "mavi miydi abi?" diyor, "yok siyahtı" diyorsun, "ha o zaman görmedim." diyor pezevenk.
çıldırtıyorlar resmen. hayır o kadar şemsiyeyi alıp dünyanın en komplike kendi kendini tatmin mekanizması yapmıyorsa neden iç ediyor, hakikaten bilmek istiyorum. biri çözsün artık şu gizemi...
önce depoda son bulur, okulun deposunda. eski haritalarla birlikte unutulan şemsiyeler, hırkalar.. orda başlayan bir diğer akıbeti ise ya yazın yapılan temizlikle birlikte çöplükte ya da düşünceli bir müdürle kızılayda son bulur, olmadı çocuk esirgeme kurumunda.