eğitim sisteminin aileden sonraki en önemli basamağıdır ve çocuklarda kalıcı izler bırakacak kesim sınıf öğretmenleridir. Buna rağmen, öğrencilere okuma-yazma öğrettikleri zaman görevlerinin sona erdiğine inanan büyük bir çoğunluğa sahip oldukları için öğrencilerin hayat görüşünü olumlu yönde değiştirip onların ufkunu genişletecek etkinlikler yapmaktan kaçınırlar yahut üşenirler demek daha doğru olur. belki üniversitede aldıkları eğitim belki de geleneksel sınıf öğretmeni profilinin dayattığı şeylerden dolayı kendilerini geliştirme konusunda gerçekten de yetersiz kalmış bir zümredir. kısıtlı bilgi birikimine sahip ve dünya görüşü oldukça dar olan sınıf öğretmeni sayısı diğer branşlara nazaran azımsanmayacak orandadır ne yazık ki. kendi geçmişimizi ve okul yıllarımızı düşündüğümüzde daha kolay idrak edebiliriz bahsettiğim şeyleri.
Benim en sevmediğim tek öğretmenimdir. Sınıfta herkesi yalakalık derecesine göre ayrıma tabii tutardı. Bazı öğrencilerin velileri bu kişiye hediye yaparlardı ya da satın alırlardı.
Benim annem çalışan bir kadın olduğu için hiçbir zaman böyle yalakalıkvari boş işlerle uğraşacak vakti olmadı.
Dolayısıyla ben ayrıcalıklılardan biri değildim.
(Ayrıca her yıl para toplayıp altın bilezik alma olayımızı da hiç anlayamamışımdır.)
ilkokul ikinci sınıftayken etüt öğretmenimle beraber sınıf öğretmenime şiir yazdık. Renkli mukavaalarla süsledik. Çok da güzel olmuştu. Emek vermiştik, özenmiştik.
Ertesi gün götürdüğümde öğretmen panoya bile asmadı.
Aynı şiiri ayrıcalıklı öğrencisi düz kağıda kurşun kalemle eciş bücüş bir yazıyla yazmıştı onu astı.
işte tam olarak o zaman bitti gözümde. çocuk aklımla, daha ikinci sınıfta yalakalığın statükosuyla tanıştığımda.
Sonra da hiç sevemedim kendisini.
Aradan yıllar geçti, üniversiteye giriş yılımda arayıp ne yaptığımı, kazanıp kazanmadığımı sordu tanımamazlıktan geldim ve suratına kapattım telefonu.
Üzerimde en çok etkisi olan öğretmenlerim ortaokuldaydı. O zamanlar müzik cdlerimizi takas ederdik, geziye seyahat ederdik, kimi zaman kitabını, kimi zaman yabancı gazeteleri getirirdi okumam için bazı branş öğretmenlerim. Tıpkı büyük bir insan gibi hissederdim o zaman kendimi. Bugün de o zamanki gibi abla kız ilişkilerimiz devam eder, sinemaya gideriz, bazen kahve içeriz ama sınıf öğretmenim gibi çıkar ilişkisine bakan hiçbir insanla en ufak bir bağım olamadı ikinci sınıftan beri.
''Köye gittim yaşlı bir nine bana hangi mesleği yaptığımı sordu.Bende öğretmenim dedim.Üniversite öğretmeni mi dedi. Yok dedim.Lise öğretmeni mi dedi.Yok nine dedim. Ben ilkokul öğretmeniyim. Nine ters ters yüzümü baktı .Vııııyyy dedi. Ortaokul öğretmeni barim olamadın dedi.Yüzünü döndü Kimsin kimdensin bile demedi.Çekti gitti.işte sınıf öğretmeninin 85'lik ninenin gözündeki durumu.''
öğretmenliğin en kutsal biçimidir. hele ki gerçekten iyi bir insana rast geldiyseniz yıllar sonra rastladığınızda bir çok yakın akrabanızdan daha samimi bir şekilde sarılır size anne ve babanızdan sonra başarılarınıza en içtenlikle sevinenler de şüphesiz onlardır. buraya not düşelim ölür gidersek yadigar kalsın şahsım üstünde lafta değil gerçekten ödenmez olan bu insanın ismi hasan ak'tır. allah uzun ömürler versin. biraz fazla kişisel bir entry olduğunun farkındayım lakin bu karakterde insanlar böyle bir günde onurlandırılmayı fazlasıyla hak ediyor.
12 yıllık okul hayatıma dair hatrımda kalan tek kişidir; iyi ya da kötü hâliyle. hatta hatrımda kalma işini o kadar abartmıştır ki, bilinçaltım beni bu mesleği seçmeye yönlendirmiştir. yaklaşık 3 yıl sonra bu mesleği yapabilitem yüksek efenim*
çocuklarla çocuk olan, onların dertleriyle yoğrulan ve ilerleyen yıllarda psikolojisinde derin bozulmalar olan öğretmen. çocuksu yapıları vardır genelde, ortamlarından ötürü.
sınıf öğretmeni didem ve otuziki küçük can.
didem ikinci sınıfa yeni geçmiş otuziki çocuğa sınıf öğretmenliği yapıyor.bugün sınıf dışı etkinlik kapsamında, amatör tiyatroculardan oluşan düşük bütçeli bir kumpanyanın sahnelediği 'sevimli yunus hasan pet şişelere karşı' isimli çocuk oyununu izlemek için ilçe halk eğitim merkezine gidiyorlar. didem gün boyunca; okul gezisi lafını duyduklarında akıllarını yitirmiş, her türlü taşkınlığı yapmaya hazır otuziki çocuğu otobüse bindirmek, bir buçuk kilometre uzaktaki halk eğitim merkezine giderken yolda kusan iki çocuğun suratını kolonya ile silmek, çocuk tiyatrosu standartlarına göre bile vasat sayılacak 'denizlerimizi kirletmeyelim' temalı iki perdeli oyunu başından sonuna kadar izlemek, okula geri dönerken hiçbir çocuğun kayıp olmadığından emin olmak ve tüm bu süre zarfında 8-9 yaşlarındaki bu çocukları kontrol altında tutmak zorunda.
sınıf öğretmenleri tarih boyunca insalık dışı sabırları ve densiz kalabalıklara laf anlatma becerileriyle tanındılar (tarihi kaynaklarda adı geçen ilk sınıf öğretmeni buddha'dır). sınıf öğretmeni sahip olduğu mistik güçleri, her gün kaos ve kötülükle (öğrenci) ve evrene (sınıfa) tekrar dirlik düzeni getirebilmek için kullanır. bunun karşılığında da ay sonuda maaşını alır, ihtiyaçlarını karşılar.
öğretmenlere verilen angarya iştir. nedense öğrenciler bu öğretmeni farklı bir yere koyarlar o küçük beyinlerinde ve ondan bir yakınlık bir rahatlık görmek ister ama çok yanılmaktalar. öğretmen denilen kişi geçimini bu yolla sağlayan bir profesyoneldir ve günümüz türkiye' sinde hangi öğretmen işini öğretmenlik kutsal olduğu için yapmaktadır ki. öğretmenliğin mesleki olarak tercih nedeni bol tatil ve izinlerin olmasıyla devlet memuru haklarından faydanılmasıdır, doğal işsizlik sigortasıdır yani.