okulun öğrencilerinden seçilen "sınıf nöbetçisi" adı verilen sistemdir. ortaokul ve lise yıllarında gençlerin gelişiminde büyük bir etkendir.
sistem şöyleydi, hergün bir kız ve bir erkek öğrenci sınıf nöbetçisi olarak seçiliyor ve kız-erkek öğrenci sayısı eşit olmadığı için her defasında başka biri ile sınıf nöbetçisi olunuyordu.
en eğlenceli kısmı beden eğitimi derslerinin olduğu günlerdi o dönemki bakış açısında. hatırladığım ilk nöbet günümde zeynep adındaki sınıf arkadaşımla kalmıştık sınıfta(bahtıma sıçayım iç sesi). zeynep'i sevmiyordum, ismimi doğru söyleyemiyordu peltek olduğu için ve duvar kenarındaki askılara montunu asmam için her sabah bana getirerek kendimi "sınıfın emanetçisi" gibi hissetmeme sebep oluyordu. daha günün başında emrah ve furkan'ın "seninki geliyor" demesiyle tadım kaçıyor ve yeni yeni küfürler keşfediyordum.
o gün walkman dinledim ders bitene kadar ve bir yandan da kasetin içinden çıkan ve şarkı sözlerinin yazdığı, sanatçının fotoğraflarının olduğu süslü kağıttan şarkı sözlerini takip ettim. zeynep gelip 1-2 kere bölmüştü keyfimi ve ters cevaplar sonrasında direnci ve ısrarı kırılmış, camdan dışarıya, bahçedeki sınıf mevcuduna dalıp gitmişti, rahattım yani.
kazasız belasız atatmıştım ilk nöbetimi böylece. biraz acemilik de vardı tabi, nasıl olup da kaçamamıştım zeynep ile 80 dakika o sınıfta aynı havayı solumaktan.
bir sonraki turda şansım yaver gitmiş ve esra ile kalmıştık sınıfta. o sıralar teoman'ın on yedi şarkısıyla dilden dile dalga gibi yayıldığı bir dönemdi ve şansımıza doğubank'tan aldığım emektar walkman'im ile teoman'ın albümü de yanımdaydı. esra'ya müzik dinlemek isteyip istemediğini sordum, yanyana duvar kenarındaki en arka sırada oturmuş uslu uslu walkman dinliyorduk. esra güzel bir kızdı ve okulda ismini bilmeyen sap yoktu ama o anda benim yanımdaydı ve şarkılara beraber eşlik edebilir hâldeydik. işte bu sefer nöbetçi olmak çok, çok güzel bir şeydi(bahtımı seveyim iç sesi). konu dönüp dolaşıp paten kaymaya geldi(orta1 sınıf öğrencisi için gayet iyi bir muhabbet oluyordu). bir gün okuldan sonra patenlerimizi de kuşanarak buluşmak için sözleştik. ikinci ders başladığında "bacaklarımı ellemeyi istemiyor musun hiç" diye sordu esra ve o an için istediğim, en çok istediğim şeydi belki bu "hayır" dedim "sen arif ile sevgilisin" o yaşta sevgililik de neyin nesiyse. ama şunu söyleyebilirim ki esra, daha o yaşta vahşi bir dişi oluvermişti. ki bunu "hayır, arif'le sevgili falan değiliz. kim uyduruyor bunları? yoksa beğenmiyor musun sen beni?" demesinden yıllar sonra anlayabilmiştim ben. ikinci ders de öyle bitti. sınıfta 20 erkek, 15 kız olduğu için esra'ya tekrar nöbet sırası geldiğinde bana gelmemiş olacaktı. derslerde yanyana oturuyorduk ama uslu uslu oturuyorduk ve hatta bazı derslerde öğretmenlerimiz "siz! ayrılın bakalım" diyerek ayırıyorlardı bile. beden eğitimi dersinde nöbetçi olmalıydım. sınıfta adem adında bir eleman vardı ve tam anlamıyla bir futbol tutkunuydu. evet, nöbet sırası bir sonraki gün onundu ve okul çıkışı adem'e ertesi gün nöbetçi olarak benim durabileceğimi, ayağımın fena ağrıdığını söyledim, "olur" dedi. ertesi gün sınıfta nöbetçi olarak kalmıştık gene kıraç'ın bir garip aşk bestesi albümü vardı mönüde.
velhasılı sınıf nöbetçisi olunan yıllar iyiydi, şimdiki çocuklar muhtemelen böyle bir şey yapmıyorlardır ve bu çok üzücü onlar adına.