insanoğlunun varoluş sorunlarından biri olarak karşımıza çıkar. insanın yapısal ve kaçınılmaz sorunur. bütün mutluluklar kısa sürer ve tez zamanda yerini kedere sıkıntıya bırakır. bütün sevinçler yerine kısa bir sürede sıkıntıya bırakır. her zaman düşünülmesi gereken üstesinden gelinmesi gereken bir probleminiz vardır. bir problemin yerini başka bir problem alır. ve o da bir diğerini izler. bu şekilde ömrünüzü tamamlar, geriye dönüp baktığınızda ise bir hiç için yaşadığınızı düşünürsünüz. insan varoluşunun temelinde varolan bu problem dolasıyla hiç bir zaman mutlu bir toplum yakalanmayacaktır. şöyle bir düşünün sıkıntı duymak ,keder hissetmek acı çekmek için özel bir çaba sarfetmeniz gerekmez. kendinizi bir odaya kapamanız bile sıkıntı duymak için yeterlidir. kolunuza atacağınız bir çizik ızdırap duymanız için yeterlidir.
schopenhauer bu konuda şunları söyler:
varsayalım insan soyu kaldırılıp her şeyin kendiliğinden gelişip olgunlaştığı, sütlerin balların yerden kaynadığı, yiyeceklerin dallarından koparılmayı beklediği; herkesin gönlünden geçirdiğini hiç vakit kaybetmeksizin önünde bulduğu ve elde etmekte hiç güçlükle karşılaşmadığı utopia ülkesine götürüldü; o zaman ne yapardı bu insanlar? ya can sıkıntısından ölürlerdi, ya kendilerini asarlardı ya da olmadı birbirlerine düşerler, kavga dövüş birbirlerini boğup öldürürlerdi.
aynı konuda soren kierkegaard şunları söylüyor:
"tecrübe sahibi inanlar bir ilkeden yola çıkmayı çok akıllıca bulurlar. ben de onların gönlü olsun diye bir "bütün insanlar sıkıcıdır" ilkesiyle yola çıkıyorum. eğer benim ilkem doğruysa sıkılmanın insanlık için ne kadar yıkıcı olduğunu şöyle bir düşünüp, bu temel hakikat üzerindeki yoğunlaşmanızı uygun şekilde ayarlayarak istediğiniz derecede bir momentum elde edebilirsiniz. "sıkılmak bütün kötülüklerin anasıdır!" öylesine sakin ve durağan olan sıkıntının böyle harekete geçirici bir güce sahip olması şaşılacak şey. sıkılmanın yarattığı etki bütünüyle sihirli bir şeydir, ne var ki çekiciliğin değil , iticiliğin getirdiği bir etki. sıkılmanın ne denli tahripkar olduğu çocuklarda herkes tarafından gözlenir. çocuklar eğlendikleri sürece daima usludurlar. bunun doğruluğu su götürmez. çünkü bazen oynarlarken bile yaramazlık yaparlarsa , bunun sebebi artık sıkılmaya başlamış olmalarıdır. fakat dünya işleri çok ilginçtir. eğer birisi eşini sıkıcı bulduğu için boşanmak istese, ya da bakması sıkıcı olduğu için kralın tahtından inmesini istese ya da dinlemesi sıkıcı olduğu için bir vaizin işine son verilmesini istese sonuç alamayacağını görecektir. bu yüzden de dünyanın git gide kötüye gitmesinde, sıkıntı arttıkça kötülüklerin artmasında şaşılacak bir yan yoktur. can sıkıntısı bütün kötülüklerin anasıdır.
bunun tarihi ta dünyanın başlangıcına dayanır. tanrılar sıkıldılar insanı yarattılar, adem yalnızlıktan sıkılınca havva yaratıldı, o zamandan beri sıkıntı dünyaya girmiş ve can sıkıntısına oranla artmıştır. adem tek başına sıkılıyordu, sonra ademle havva birlikte sıkıldılar, sonra ademle havva ve habille kabil ailece sıkıldılar, sonra nüfus arttı ve halklar kitleler halinde sıkıldı. devletin mali durumu düzeltmek için tasarrufa gidilmesi teklif ediliyor, bundan daha sıkıcı bir şey olabilir mi? borcunu ödemeyen dahiler olduğunu duyarız ara sıra. herkes hemfikir olduktan sonra neden aynı şeyi devlet de yapmasın? o halde milyonlarca dolar borçlanalım ve borçlarımızı ödemek yerine bu parayı halkın eğlencesi için kullanalım..."
Gazeteleri okurken "çok sıkıldım artık" dedim. Bi sözlüğe bakayım dedim. Tepede de bu başlığı görünce bir şeyler karalayayım dedim. insan en çok ne zaman sıkılır? Sürekli aynı şeyler konuşulup değişen bir şey olmadığı zaman sıkılır. Bir çok alanda bu böyledir. Sevgilinizle, iş yerinizde ve daha bir çok yerde aynı şeyleri konuşmaktan sıkılırsınız. Ben özellikle son yıllarda Türkiye de konuşulan şeylerden çok sıkıldım. Özellikle siyasetten. Yani insanlar aynı sorunları sürekli konuşup bir şeyler değişmiyorsa orada bir sorun var demektir. Orada üretilen bir fikir yok demektir. Bizde ki sorunda bu. yapılan onca konuşma içi boş sloganlardan ibaret. Karşılıklı tarafların bir birlerine taktıkları lakaplardan ibaret. "faşist", "liboş","vatan haini", "darbeci" v.s gibi yaftalardan oluşan konuşmalar. Acaba siyaset üzerine konuşulan onca cümleyi toplasak ve yüzde kaçı slogan yüzde kaçı fikir belirtiyor desek sonuç ne çıkar? Ve bu çıkan sonuçla hiç bir şeyin değişmemesi arasında nasıl bir paralellik görürüz? Dünyayı ıskalamış bir neslin üyesi olarak arkamdan gelen nesillerinde dünyayı ıskalamasından ve hala devletin, insanlar nasıl konuşacak, nasıl giyinecek ve nasıl ibadet edecek diye dayatmasından ve bu yüzden insanların ölmesinden, tüm bunlara karşıda siyaset kurumlarının çözüm üretememesinden çok sıkıldım.
kendinizi yerden yere vurma isteği uyandıran durumdur.
- uyusam mı, yok yok uyumasam...
- film mi izlesem.
- yok yok kitap okuyayım, ya da bir şey mi yesem acaba_?
- ya da pc açsam...
- effff, pffffff.................
sözlükte bitmek bilmeyen laiklik-şeriat tartışmasından doğabilir. bir şeyler yazmaya çabalarsın bakarsın sol frame dağılmış kendince. toparlayabilene aşk olsun!
sokaktaki o adam laik! bu şeriatçi! kutuplaştıkça, kutuplaştırdıkça mutlu olmak.
her şeyden bıkar insan
hiç birşeyden tat, tuz alamaz.
gitmek, ölmek ister
yaz bitsin ister
her şeyden kaçmak ister.
kendinden bıkar,
eğlenceli aktiviteleri artık eğlenceli gelmemeye başlamıştır.
belki bir de terk edilmiştir.
sıkılmak sıkıcıdır vesselam.