sıkıcı olmayan hikayeler

entry20 galeri0
    ?.
  1. sıkıcı olmayan hikayelerin oldugu bir başlıktır. Açılışı ben yapıcam devamı sizlerden gelebilir sonrasında zaman ayırdıkça yazıcam.

    Bugün çok düşündüm, yıllar geçmesine ragmen yine benim aklıma girdin ve seni düşündüm nedenini irdelemek istemedim. Sıradan birgün olmasını istedim. Kısaca evimde oturmuş belki biraz yalnız ama huzurluyken,bilgisayar önünde geçen günlerimden olsun istedim.Camı açmam, panjurları dahi indirmem. Odam karanlıktır benim ve bilmeni isterim kasvetten degildir bu karanlık, aksine bana huzur verir. Seni düşünürken vaktimi boşa harcadıgımı düşünüyorken bu dizelerinde o kadar boş olmadıgını,nitekim hala yazmaya devam ettigimi ve duramadıgımı fark ettim. Haftada yalnız 1 kere markete giderim. Tek söylemek istediğimi bütün suçu tembelliğe yüklemek istediğim, zaten normalde tembel bi adam olmadığımı bilirsin. Fark ettim ki görünüşlere aldanan bir tek biz değildik. Yaşlandıkta duygularımız mı değişmişti? Belkide aşk denilen çocuğumuzun saçları beyazlamıştı. Ellerimiz buruş buruş olmuştu artık, sanki hayat yıllarca bizi yıkamışta, geçmeyen izler bırakmıştı. Gözlerinin kahvesi bile, 40 yıllık hatrının miladını çoktan bitirmiş gibiydi. Aynada yaşlanmış yüzümün, bir zamanlar ne kadar güzel olduğunu hatırladım. Herkesin Lisedeyken hoşlandığı o popüler çocuk şimdi tek başına kalmıştı.Sonra birde üniversite hayatım aklıma geldi. Kadınlarla yaşanılan onca tecrübenin ardından sana;seninle bir delilik yapalım benimle evlenir misin; Dediğim o gün. Hayatım boyunca Özgür yaşamıştım ta ki seninle evlenene kadar, sonra sana tutsak oluşumun başlarda korku sonrada oğlumuzun doğması ile tarif edilemez bir zevk haline gelişini hatırlıyorum. Şimdi mezarının başında durmuş sana bu mektubu okuyorum. Hani çıkabilceğini bilsem ellerimle toprağı kazıyıp seni ordan çekip çıkarırdım ve yine sana tutsak olmak isterdim. Gözlerimde yaş yok merak etme görüyorsun, hiçbir zaman ağlamama izin vermezdin. Benim güçlü tarafımın yıprandığını görmediğin içindi belkide.. Bilmeni isterim sözümü tutmaya devam ediyorum ve ağlamıyorum. Hayatım,hayattayken seni hiç aldatmadım. Şimdi aklıma geldide en son seninle neden kavga ettiğimizi bile hatırlamıyorum , yalnız bir defasında hangimiz birbirimize daha çok seviyoruz diye kavga etmiştik. ikimizde birbirimize sürekli sabah kahvaltıları, iltifatlar, başkalarına göre küçük bize göre büyük hediyeler alırdık. Birgün sana hayatın boyunca içmediğin ve kendimce çok değerli bir şey içireceğimi söylemiştim, sırf seni daha çok sevdiğimi kanıtlamaktı amacım çünkü sen benim için hayat demektin. Hayatımı sevmessem, yaşayamazdımda. O gün yanına geldim 1 saat boyunca bakıştık. O bir saatin öncesinde bu yazdığım mektubu okumuştum sende gizlice habersiz ''sana dair herşey'' yazıyordu. Senle bakışırken geçen bir saatte, ilk tanışmamız duygu dolu anlar, kendimi ağlamamam için tutmamı hatırlatan bir kadın. son 20 dakika kala yüzüme hala bakıyordun sanki bana hala seni senden daha çok seviyorum demeye çalışır gibiydin. Bense ufak bi bardak çıkarmıştım içi tahmin edebildiğin kadarıyla su doluydu. Gözlerimden yaşların birer birer bardağa düştüğünü görünce, yanıldığını fark ettin. Karşında ilk kez ağladım ve o bardak dolduğunda seninde ağlamaklı olur gibi olduğunda hayır dedim. Bu sefer sen benim yerimdesin bende senin dedim. Belkide ilk defa yerime geçtin sevgilim ve güçlü olacaktın, 20 dakika dayanamadı ve hıçkırarak ağladı. Ona onu her gördüğümde bu denli sevdiğimi ve sırf onu ne kadar çok sevdiğimi görmesi için hiç ağlamadığımı söyledim. Güçlü olmak istemezken ona karşı sevgim beni güçlü biri haline getirmişti. içi gözyaşı dolu bardağı verdim.bardağı aldı ve içine baktı. Derin bi sessizlik vardı o yoğun duygu fırtınasından sonrasında sanki etrafı huzur kaplamıştı. Eliyle gözyaşlarımı sildi tebessümle tadına baktı ve bana seni çok seviyorum dedi. Elindeki bardağı içip sen kazandın sen beni daha çok seviyorsun dedi. Dudağına bir öpücük kondurdum daima ve her zaman unutma dedim. Sarılarak eve döndük.. Mektuptan bahsetmedim çünkü bu mektubu bugüne ayırdım sevgilim bilmeni istedim. O günü sana hatırlatıp seni hala senden daha çok sevdiğimi bilmeni istedim, daima ve her zaman
    4 ...
  2. ?.
  3. Akşam dışarı çıkıcaz diye kararlaştırmıştık. Sevdiğim kızdı o, ve adını telefonun ucunda duymak bile içime bir heyecan,bir huzurla karışık mutluluk dolduruyordu. O gün buluşacağımızı düşündükçe ölümsüzlüğe ulaşmış kadar mutluydum. Sırf onunla buluşcam diye saç sakal traşı olacakatım ki ben bu tür şeyleri yapmazdım aynaya bile bakmazdım. Bahsettiğim kadın bana tekrar aynaya bakmam gerektiğini hatırlatıyordu. Daha doğrusu aynaya onun için bakıcaktım çünkü, ona beslediğim derin duyguların aynısını, bana hissetmesini istiyordum. bu ancak bakımlı olursam olur, diye düşünüyordum. Berberden çıkınca kendimi iyi hissetim. Kadınların her depresyona girdiklerinde bu durumu neden sık sık yaptıklarını anladım. Gökyüzünde parlayan güneş bu sefer tam anlamıyla içimi ısıtıyordu. Eve gittiğim aynaya bakıp, bugünden itibaren herşey değişcek ve umutsuzluğu bir kenara itip mutlu olucaksın darkwall dedim. bu kadına bu kadar güven duymamtaki en büyük neden kendi kanım ve canım olan ablamın en yakın arkadaşının kız kardeşi olmasıydı. Ablamdan gelen bir güvendi ve gerçekten güzeldi. Normalde yazlık beldelerinden çeşmeyi sevmem bana çok yapmacık insanlarla dolu bi yer gibi gelir orası ancak söz konusu oyken oraya bile gitmeyi kabul etmiştim. Kuzenime telefon açıp bir kaç gül geliceğimi söyledim. Kuzenim şaşırdı hayırdır? kuzen çağırırız çağırırız gelmessin hangi rüzgar attı seni diye merak etti. Durumu anlatınca mutlu oldu ama bana bu kadar kaptırmamı söyledi. Bende herşeyi anlattım ablamın arkadaşının kız kardeşi oğlum çok tatlı biri ve bir o kadarda ağır başlı. Çeşmeye vardığımda hava güzeldi tipik çeşmenin insanları ve züppe tayfaları oradaydı. Benim maddi durumum kötü değil ancak yaradılışımda bu tür şeyler bana ters geliyo bu sebepten çeşmede yaşayan orjinal insan modelleri pek bir itici geliyordu bana.(istisnalarda varmış demekki) Bana göre bir istisna olan o hatunla buluşucaktım. Akşam hazırlandım içim içimi yiyor. En son ki ilişkimi bitireli yıllar olmuştu ve ilk defa tekrar biriyle dışarı çıkıp iyi vakit geçircektim. Saaat 9 gibi sahilde buluşup ordanda rüzgarın estiği yere gidip zaman geçircektik. Saat 8'de sahildeydim ben ve derin derin düşünüyordum. Acaba kontrolü elimde mi tutmalıydım? kendimi frenlemeli miydim? veya kendimi geri planda bırakıp onu sürekli ön plana mı çıkarsaydım. Bu tür sorularla beyin fırtınası yaşarken en son karar kıldığım noktaya varmıştım. Kendim gibi olcaktım, şaet beni ben gibi kabul ederse, her kadının düşlediği o tiyatrocu adamlar gibi olmama gerek kalmıcaktı. Saat 9 olduğunda hava kararmış sahilde hala onu bekliyordum. Saat gelmişti ve kalp atışlarım hızlanıyordu. Saat 9'u çoktan geçmişti farkındaydım ve ben sadece denizin ötesindeki ufka bakıyorum saate bakmak istemiyordum. ufku izlerken arkamdan bir ses duyup onun gelmesini diliyordum. Neyse ki sonunda aramaya karar verdim. Aradığımda telefon çalarken bi tarafım hayal kırıklığı ile yıkanmış diğer yanımsa onu merak ediyordu. Telefonu açtığında sesi biraz üzgün ve heycanlı geliyodu.-Gelmedin dedim.-Gelemedim diye cevap verdi. Nedenini sorunca anneannesini hastaneye kaldırdıklarını ve durumun ciddi olduğunu söyledi. Çeşmede yalnızca 1 tane hastane vardı. Gelmemi ister misin? diye sorduğumda,hayır gerek yok sağol dedi. Ona karşı hisslerimden ötürü iyi düşünemiyordum, daha doğrusu onu kaybetmek istemediğim için yalan söylemiyor diye kendimi şartlandırıyodum. Ertesi gün buluşcaktık yani telefonda öyle konuşmuştuk. Ertesi gün sanki hiçbişey olmamış gibi yine hazırlandım. Kuzenimde sakin bi halde beni izliyor, şimdi düşünüyorumda ne komik sanki olacaklardan haberdarmış gibi. Çıktım yine aynı sahilde bekliyorum. Yine gelmedi ağlamaklı oldum belkide ilk kez. Sırf kendimi avutmak için hayır dedim bu sefer o beni arıcak,aramalı..beni unutmuş olamazdı. Gece 12'ye kadar bekledim arayan olmadı tabiki elim telefona gidiyordu onu aramak istiyordum. Telefon açan yine bendim ona bağımlı hale gelmiştim hemde bu kadar kısa sürede. Ne garip bu sefer bana köpeğinin kaybolduğunu ve ailece onu aramaya başladıklarını söylüyordu bu işte son geldiğim noktaydı bu sefer emindim yalan söylediğine ama sebebini merak ediyordum. Onunla buluşcağım için biriktirdiğim paramın artık önemi yoktu. Gece yine yalan olmuştu benim tabirimle.. Eve döndüğümde yüzümden düşen bin parçaydı. Kuzenim yüzümdeki ifadeden sonra birşeylerin ters gittiğini anlamıştı. Daha kapıdan içeri girip ayakkabılarımı çıkarmıştım ki, hiç çıkarma dedi. 10 dakika sora dışarı çıkıyoruz izin ver dedi. Telefon açtı, o gün bi arkadaşının doğum günü varmış ve benim kuzende davetliydi. Kuzenin 10 dakika sonra hazır olduğunu görünce şaşırdım. Sırf beni iyi hissetirmek için belkide gitmek istemediği bi yere gidicekti,bunu belli etmese bile tavırlarından belli oluyodu. Doğum gününün kutlanacağı mekana vardık. Saat gece 1'de başladı kutlama kızı tanımama rağmen güler yüzle karşılamıştı bizi, doğum günü kızı sırasıyla arkadaşlarıya tanıştırdı. Daha gelen çoktu belli ki kız popüler bi tipti. Ortam bana hitap etmesede hoşuma gitmişti. Biz oraya daha geleli henüz 20 dakika olmuştu ki hala sahilde, sevdiğim kız tarafından ekildiğime inanmak istemiyordum. kafamın içinde ona dair o masum portreyi kirletmek istemiyordum. Yine ondan ne kadar çok hoşlandığımı hatırlatıyordu bu durum. ikilemdeydim ister istemez ancak ikilemden çıkmak gibi bir çabam yoktu çünkü gerçekleri kabul etseydim, canım daha çok yanıcaktı bunun farkındayım. bu derin duyguların içinde yüzerken millettin nede güzel eğlendiğini fark ettim. ben niye eğlenemiyordum? sevdiğimdi o kadın, sevgilim değildi yani bana karşı bi yükümlülüğü yoktu ki. bunu düşünerek biraz eğlenmeye çalıştım. etrafta çiftler dans edip, kimileri sevişirken insanların mutluluk diye hitap ettikleri şeyin ne kadar sığ duvarlar arasında sıkıştığını anladım. Kuzenle alt kata indik parti ordada devam ediyordu. Gece ilerledikçe insanlar kendilerini kaybediyordu bende kendimi kaybedercesine eğlenmek istedim ama boğazım düğümlenmişti bi kere. ne olduysa o gece bi çiftin deli gibi öpüşürken gördüğümde oldu, 500 kişinin arasından o kişiye denk gelmek bana yine ne kadar aptal bi adam olduğumu hatırlattı. Kafamda sürekli ertelemeye çalıştığım o noktaya gelmiştim. Sahilde beklediğim kadındı bu sevdiğim ve o ana kadar masumiyetini kaybetmemiş olan kadın. Adamın biriyle sevişiyordu, gözlerini kapatmış belli ki bu işten zevk alıoyordu partneride aynı şekilde. Beni fark etmedi üst kata çıktım kuzen noldu demeden anlamıştı olayı zaten. En güzeli buradan yürüyüp çıkıp gitmek dedim kendi kendime başlarda sonra bu fikrimden vazgeçtim. Doğum günü kızının sevgilisi yoktu ve hoş bi hatundu o gecenin tadını çıkarmak için elverişliydi yavşak biri değilim yanlış anlamayın. Kızın yanına gidip usulca ''bu gece benimle birlikte eğlenir misin?'' diye sordum. Kız nedenini sorduğunda herşeyi anlattım ve bunun bi öneminin olmadığını anlattım. Doğum günü kızıyla eğlendik hemde deli gibi. ben sinirlerime hakim olup kendi kendime herşey geçti diyerek kendimi kabullendirmeye çalışıyorum. Karşımda alımlı dünyalar tatlısı bi kız vardı ki henüz 1 saat geçmişti ve benimle eğlenmeyi kabul etmişti. Gece doğum günü bittikten sonra doğum günü kızını evine kadar bıraktım. Melis yorulmuştu artık ve bana gece için teşekkür etti. bende beni doğum gününe davet ettiğin için teşekkür ederim dedim. yalnız doğum günüme davet etsem iyi dedi. Gülümsedim. zannedersem bana laik olan beni bulmuştu bu tamamen raslantıydı.
    4 ...
  4. ?.
  5. normal şartlarda eve dönecektim ancak melis'in ısrarı üzerine bir kaç gün daha kalmaya karar verdim. Sabahleyin benimle balık tutmaya gelen bir kadından bahsediyorum. Saat öğleni gösterdiğinde beraber denize girip,dinlenirken kitap okuyorduk. Farklı bi ilişkiydi normalden çok farklı. Akşam yemeğinden sonra dışarı çıktık ama disko tarzı bi yere değil, onunla oturup uzun uzun sohbet edebilceğimiz salaş bir kafedeydik. Normalde insanlar kendinden bahseder ve karşısındakinin onu tanımasını ister fakat melis böyle birşeye yeltenmedi bile. Galiba ikimizde aynı şeyleri hissediyorduk. Çünkü aynı tavrı bende izlemiştim ikimizde birbirimizi tanıyor gibi hissediyorduk. Dahası 20 yıllık evli çiftler gibi sohbet ediyorduk. Tüm konuştuklarımız ve keyifli sohbetten sonra, anladım ki melis kimseyi örnek alan biri değildi. Hayatını dilediğince kendi doğrularıyla yaşıyordu. Kimin ne dediğine pek kulak kabartmazdı.Kendi doğrularına inandığı sürece, istediği şekilde yaşıyordu. Birlikte geçend 3. günüydü herşey çok güzeldi sanki önceki 3 gün yaşanmamış gibi hızlı geçip gitmişti ama umrumdada değil çünkü hayatıma tamamen raslantı üzerine girmiş bu kadınla zaman geçirmekten zevk alıyordum. Sevgili gibi hareket ediyorduk yalnız birbirimize bunu dile getirmiyorduk çünkü dedim ya onu 20 yıldır tanıyorum gibiydi. El ele tutuşmak yerine yan yana yürüyorduk ki bu bize daha çok zevk veriyordu. Kişisel olarak öpüşmek için çırpınan bi adam değildim. Hayatıma nice kadınlar girdi onlarla öpüştüm,seviştimde ne oldu diyordum kendi kendime. Bu sefer farklı olcak demektense farklı olduğunu hissediyordum. Sakin kafayla plajda oturmuş kitap okurken karşıdan tanıdık bir sima yaklaştı yanımıza,melis hiç aldırış etmeden kitabını okumaya devam ederken,karşıdan gelen kadını görünce heycan ile karışk sinirlenmiştim. bu saatlerce sahilde bekleyipte gelmeyen Cansuydu. O ağır adımlarla yanıma yaklaşırken, kendi kendime benden hala ne isteyebilir ki? diyordum. Umarım melis bu durumu yanlış anlamaz diyordum. Cansu yanıma gelip selam naber canım? diye hatrımı sorunca, iç çekip kendimi sakinleştirerek iyiyim diye cevap verdim. Cansu geçen olanlardan dolayı özür diledi ve ailesiyle ilgili problemleri mazeret ettiğini söyledi. Gülümsedim o gece doğum günü partisinde olduğumu bilmiyordu ve o adamla öpüşürken onu gördüğümü bilmiyordu. Melis'e selam verdi, melis hala oralı değil gibi bi süre daha kitap okudu aradan bir saniye daha geçince başını kaldırıp,selam verdi. Cansu Melis'e Darkwall'ı nerden tanıyosun diye sordu. Meliste kuzenim aracılığı ile tanıştığını söyledi. Elindeki kitabı bırakıp bana, hava çok sıcak denize giriyorum gelmek ister misin? diye sordu. bir yandanda sevgi dolu bakışıyla gülümsüyordu. Cansunun orada rahatsızlık vericek şekilde durmasını takmıyorum gibi bi ifadesi vardı ki hayranlıkla izliyordum. teklifini kabul edip denize girdik. cansunun bize o günkü bakışlarını hiç unutmam kıskanç mıydı bilmem ama bişeylerden rahatsız olmuştu. Melisle denize girerken ilk defa bana yaklaşıp ayaklarını belime sardı ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Melis kulağıma cansuya bak, 3 gün önceki halini hatırla dedi. ona baktım ve sonra çaktırmadan cansuya bi bakış attım. 3 gün önce hissettiğim o kötü duygular aklıma geldi. Artık gitmişlerdi belkide sırf bu yüzden sağlıklı düşünebiliyordum. Melis'in güven veren hareketleri benim ona hayranlık duymamı sağlıyordu. Cansu denizin kenarında bizi izliyordu. Sinirliydi ve savaşı kaybetmiş gibiydi,arkasını dönüp hızlı adımlarla yürüdü gitti. Cansu gidince denizin içersinde şakalaşıp biraz oyun oynadık bu sefer ağırbaşlı iki genç olan bizler çocuklar gibi eğleniyorduk. Saat akşama doğru yaklaşınca melisi evine bıarkıp eve gittim. Denizde olanları düşündüm melisin tavırları,cansunun tavırları. O an cansunun bunu hak ettiğini düşündüm. Ancak ne olursa olsun bu şekilde düşünmek bana yakışmıyordu. Melisin geçmişini merak ediyordum onun daha önceki ilişkileri neler yaşamış olabilirdi ki bu denli iyi bir kız yalnız kalabilirdi. Kafamın içinde gitmek bilmeyen soru işaretleri paranoyaya dönüşmeden önce fişini çektim ve düşünmedim. Akşam için hazırlanırken kuzenle sohbet ettik. Kardeşim gibi sevdiğim kuzenim bana ne kadar değer verdiğini bir kez daha anlamıştım. Hayatını seni hak eden birisyle paylaş ne olursa olsun bu dostun olur arkadaşın olur veya sevgilin olur diye bana tavsiyelerde bulundu. Kuzen Melis'i uzun süredir tanıyorum dedi. Zaten tanımasa doğum gün partisine davet edilmezdi(k). Ancak sana hakkında hiçbişey söylemem için bana söz verdirdi diyince duraksadım. Kuzen sırıtıyordu bana dönüp, merak etme oğlum kötü bişey olsa söylerdim dedi. içim rahatlamıştı. Akşam saat 9da melisle buluşcaktık bu sefer o beni bi yere götürcekti. Saat 8'e yaklaşırken kapı çaldı acaba dedim melis eve erken mi geldi yada bişey mi olmuştu. Kapıyı açtım ve karşımda o duruyordu. Heycanlandım. Selam dedi Cansu. Affalladığımı göstermemek için birşey yokmuş gibi davranıp selam dedim. Daha burada ne işin var diye ben soramadan başladı konuşmaya, geçen olanlardan dolayı çok özür dilerim dedi. içinde bulunduğum durumu bir bilsen anlatılması güç diye devam etti. Sanki doğruları söylüyordu. Bana inanmamakta haklısın ama ben yalan söylemedim sadece bir kusurumu kapatmak için mazeretler uydururum dedi. Ne olduğunu sorma lütfen diyede devam etti. Bende sorun yok ya ben herşeyi unuttum zaten önemi kalmadı dedim. Buradan sonra iş biraz farklı bi hal almaya başladı çünkü gözlerinden süzülen damla damla yaşlar bunu kanıtlar gibiydi. Ağlıyordu. Bende niye ağladığını sordum. bana sessizce, benim için çeşmeye geldin, buda bana değer verdiğin içindi bense senle buluşmak yerine mazeretler uydurup başkalarıyla birlikte oldum ve bunun için senden özür dilerim dedi. Başımdan kaynar sular döküldü sandım sinirliydim ancak gülümseyip, sorun değil senin gibileri sayesinde büyüyorum diye cevap verdim. Zaten önemide kalmadı dedim. Cansu bu sefer hüngür hüngür ağlıyodu. Önemi var dedi ben sana aşık oldum ve bunları yapmadan önce hiç empati yapamıyordum taa ki seni melisle birlikte görene kadar. Kendi kendime ulan bana aşık olan adam buluşmaya gelmez mi diyordum. Bunları bana söylemek için mi geldin dedim. başını onaylarcasına salladı artık sesi çıkmıyordu. kalbi gerçekten kırılmış mıydı? yoksa tüm bunların hepsi başka bi oyun muydu? saçma sapan paranoyaların içinde bir kaç saniye düşündüm ve cansuya dönüp sorun değil benim için sorun değil sen kendini affet yeter dedim. Melisle aramda birşeyler var diye devam ettim. Onunla senin sayende tanıştım teşekkür ederim dedim. Bu sefer yüzü belirsiz bi hal aldı sanki şaşırmıştı. Nasıl benim sayemde mi tanıştınız diye sordu. Evet diye cevap verdim ve o gün benimle buluşmaya gelmediği günü anlattım. Artık bi mazereti saklancak bişeyi kalmamıştı. Bana aşık olup başkasıyla öpüşmek nasıl bir duygu diye sordum. Yüzü kızardı artık söylicek pek bişeyi kalmamıştı diye düşünürken önyargıların dedi. tek duygum var şuan sana karşı oda önyargı dedi. Donup kaldım ne demek istediğini anlamadım. Sonra arkasını dönüp gitti. tek cevabı önyargıları dedi belkide bu başka bi yalandı arkasına saklanmak istediği..emin değilim olamadım. Cansu gittiğinde saatin 9'a yaklaştığını gördüm. hemen melisi aradım ve evine doğru gittim. Evine vardığımda anneanesi açtı kapıyı melisi sordum gel evladım içerde dedi. bende,yok ben rahatsızlık vermiyim dışarı çıkcaz bekliyim dedim. Anneannesi biraz sinirli bi tip yaşlı inadı dedikleri tarzıda dikkat çekiciydi. Kıramadım girdim. Bütün aile yemeğe oturmuşlar meliste ordan bana gülümsüyordu. heyecanın tavan yapması tabirini tam olarak yaşıyordum. Melis hoşgeldin gülümse süpriiz dedi. Tebessümle ne süprizi melis anlamadım dedi. Bugün ailemle tanıştırıcam seni dedi yemek yiyip hep beraber iyi vakit geçiririz diye düşündüm dedi. halbuki ben daha farklı bişey yaparız diye düşünüyodum ama ona bunu belli etmedim. heycanlıydım bu heycan öyleki uyuyan birisinin üstüne soğuk su dökmek gibiydi. Kötü bişey değildi aksine tam bir süpriz olmuştu. Aile fertleriyle bir bir tanıştıktan sonra gece geç saate kadar soru yağmuruna tutuldum. Bu kadar ilgi,doğrusunu söylemek gerekirse hoşuma gitmişti. Melis odasını göstermek için elimden tutup beni merdivenlerden üst kata çıkardı. Sırf baş başa kalalım diye bunu yaptığına eminim. Odasını girer girmez kapıyı kapattı. ve ardından eee nasıllar söyle bakalım diye meraklı gözlerle bana baktı. Sırıtıp senden çok daha iyilermiş dedim. Oda kahkahayı basıp aynısını senin için annem söyledi dedi.Bu konuşmalar yaşanırken aklıma,cansunun eve gelip bana anlattıkları geldi. Acaba ona bu durumdan bahsetmelimiydim diye kendi kendimi sorguluyodum. Sonra gene düşündümde hiç gereği yoktu. Melis yüzüme bakıp bişey mi var diye sorunca hemen evet var dedim. Merak etmiş bi ifadeyle hayırdır noldu diye sordu. Sen dedim. Nolmuş bana diye sordu. Gülümseyip bugün herzamankinden güzel olmuşsun dedim. Hakikatende öyleydi üstünde mavi bir elbise vardı ki bunu tasvir etmek mümkün değil. Topuklu ayakkabılarıyla boyumu geçmiş olsa dahi beni kendine çekiyordu. Teşekkür edip yanağıma kusursuz dudağıyla hafifce bir öpücük dokundurdu.(tarif edilmesi zor bişey kusura bakmayın.) Akşam eve dönerken gün boyunca yaşandıklarımı düşündüm yine ve sanki cansunun eve gelişini melise söylemedim diye suçluluk duygusu okyanusunda yüzüyordum.
    2 ...
  6. 1.
  7. hayatımın kusursuz geçtiği bir evre vardı. Çocukluğum. Ancak bu kısır döngünün bozulduğu gün anladım ki büyümüşüm. Cansu'nun önyargıların diyişi kulağımda çınlıyordu içimde adeta bir kasvet vardı. Çeşme beni kendine bağlamak içim mazeret uyduruyordu. Nedense bu konuyu kuzenimle konuşmanın iyi bir fiki olcağını düşündüm. Salona pes oynuyodu yanına gidip oturdum. kuzen pes atalım diye sordu bana pause tuşuna basta bişey konuşcam ondan sora atarız dedim. Kafamdaki soruların cevapları sanki ondaymış gibi hissettim. Sor dedi. Başta melisi sordum geçmişini bana sen dedi. Şaşırdım ne beni lan dedim dalga mı geçiyon dedim. Sinirlendi biraz ve ne dalga geçicem lan dedi. Partiye giderkenki yüz ifadesinin asıl sebebini anlattı. Melis ilkokuldan arkadaşımmış. Kuzenimede çocukluktan beri benden hoşlandığını söylemiş. zaten çeşme küçük yer bunlar çocukluktan beri arkadaşmış. ee önceki ilişkilerinde sevgililerinden neden ayrıldı diye sordum. Kuzen güldü, ne sevgilisi oğlum kız seni bunca zamandır sessiz sakin hep bekledi dedi. Çeşmede melise çıkma teklifi etmeyen adam kalmadı hepsine bastı tekmeyi reddetti dedi. bu sefer ağzım açık kalmıştı. melisle takılırken ki durumlar aklıma geldi. insanların bize ve bana bakışları demekki o yüzden şaşkınlık içersindeydim. Cansu konusunu söyledim önyargıların konusunu anlattım eve geldiğini.. Kız haklı dedi. Nasıl haklı dedim kendi kendime. Cansu dedi melisin en yakın arkadaşlarından biri. Hassiktir oldum dondum kaldım. Nasıl olur ya dedim. Melis çok akıllı bi kızdır ve baştan beri seni sınıyo kişiliğini ve bende söz verdim sana bu konudan bahsetmemem için yemin ettirdi dedi. Bu sefer beynimden vurulmuşa döndüm bu kadar akıllı bi kadınla belki ilk defa karşlaşmıştım yaptığı kötü birşey değildi ama çocukluğundan beri beni bekleyen birisinin bu şekilde davranması beni korkutmuştu. Ne diyeceğimi şaşırdım herşey boğazımda düğümlendi. ilkokulda bir tane melis vardı onlada çiroz diye dalga geçerdik şimdi o çiroz büyümüş kusursuza yakın bir kadına dönüşmüştü. tek kusuru aşırı paranoya yapmasıydı çünkü benimle görüşmesine rağmen tedbiri elden bırakmamıştı.Hikayemin en can alıcı kısmı ise cansunun bu konulardan haberdar olmasıydı ve en yakın arkadaşı için beni çeşmeye çekmesiydi. Ablasına benden bahseden oydu. Ablasıda benim ablama bahsetmişti durumun bu kadar derin bi hal aldığını aslında raslantı olmadığını anlayınca ince bi hayal kırıklığı yaşadım. Birde cansuyu doğum günü partisinde öpüşürken yakaladığımda hissettiğim o kötü duygular hepsi birer testmiş. Bu testi geçmiş olmalıyım ki melisle birlikteydim. Bu hikayenin sonu yok diyip bitirmek istiyorum.Birdahaki yazımda yeni bir hikayeyle karşınızda olacağım.
    0 ...
  8. 2.
  9. kendinden utanmak için harika bir gece,bu gecelerde birşey var çünkü insan ne kadar çok arkadaşı ailesi olursa olsun,karanlık çöktüğünde yalnız hissediyor kendini.bende böyleydim işte,sevdiğim kadının soyadını unutmuşum.şaşırdım kaldım yıllar beynimi eskitmiş tıpkı,çabalayıp bi yerlere gelmeye çalışırkenki ter dolu fanilamın eskiyip bir boka benzemeyişi gibi.çok garip öyle garip ki tam yarım saat beyin fırtınası gerçekleştirdikten sonra soyadı aklıma geldi,haber ajansında çalıştığını görünce şaşırdım aklımı kaybetmek üzereydim.Çünkü beni neden terk ettiğini anlamıştım.sürekli ağzımdan laf almaya çalışmasındaki sebeplerin hepsinin bir nedeni vardı.Hayret ettim kendime,insan bu kadar ahmak olabilir miydi?güzel olana kapılmak dedikleri şeydi böylesine masum bir güzelliğin ne denli tehlikeli olduğunu görmem biraz vakit almıştı.aradan neredeyse 2 yıl geçmişti ve ben yeni farkına varmıştım.işin en komik kısmına gelirsek beni sevmediğini hiç bir zaman inandıramadım kendimi.haber sitesinin tekinde hazırladığı bir haberi sesli olarak dinleyince aradan ne kadar çok zaman geçtiğini anladım.Özlemişim ne kadar garip,belkide hataydı.bir soyadı hatırlamanın nelere mal olduğunu anlayamazdı.demekki beynimin bana oynadığı oyununda bir sebebi varmış diye düşündüm.Her savunma mekanizması gibi oda hareket geçmişti.yılları unuturmak istermişcesine.artık yalnızdık,oda benim gibiydi yarım.birgeceliğine bütün olmuş yarımlarla yaşıyorduk ayrıldıktan sonra.En kötüsüde yeni edindiğim arkadaş ortamımda çok samimi olduğum bir arkadaşın isim benzerliği olarak algıladıktan sonra aslında seni anlattığını fark etmemdi.haftalarca bilmeden,seni anlattı bana.güvendiğin adamı düşündüm, acaba ben sana fazlasıyla iyi mi davranmıştım,yoksa adelet yerini mi buluyordu.hak ettiğimiz yerlerde miydik?hayır değildik.ben herşeye rağmen seni yanımda istiyordum.ancak bu bana yaptığın haksızlıklara karşı saygısızlıktı.Aptallığının bedelini ben ödüyordum sensizlikle,yinede arkadaşım seni anlatırken ben seni bir başkasıymış gibi hayal etmeye çalıştım bilmeni isterim.zorlandım başlarda ama geceleri artık banada güç veriyo.yanıma uzanan kadınları sen gibi hayal ederken,o bir kaç saatliğinede olsa skoru eşitliyorum.suçlusu biz değiliz.artık suçlu aramak için çok geç kaldık.dava zaman aşımına uğradı.bu haberin bir önemi kalmadı.kaleler yıkılalı çok uzun zaman oldu.ikimizde halka açık birer müze gibiyiz.gecelik zevklere bağımlı,hayatı dünde yaşayan birer zavallı.
    2 ...
  10. 3.
  11. acaba diyordum ne yapıyo,aklıma gelip duran kadının, gidişi vardı sadece aklımda,bıraktığı yaraları zaman silmişti,sanki ilk günkü gibi hissediyordum.O gün annem ve erkek kardeşimle dışarı çıkcaktık.Belkide haftalar sonra ailece dışarda yemek yicektik.Kafamda onu düşünmek varken,yıllardır aynı şehirde yaşayıp,gidişinden sonra niye denk gelemediğimizi düşündüm durdum.Bu o kadar kötü bi histi ki,hani insan lotoyu tuttururda zengin olduğu için sevinir ya,işte onunla denk gelememek beni o kadar üzüyordu.merak ediyordum.Anneme sorduğumda duymamazlıktan geldi.E haklıydı kadın neticede oğlunun piskolojisini alt üst edip sonrada öylecene çekip giden bi kadına karşı ne yapabilirdi ki..
    akşam yemeği yiceğimiz balıkçıya gelmiştik.4 kişilik masa ayırtmıştım,babam evden ayrılalı yıllar geçmişti.annem ve küçük kardeşimle gelecek hakkında sohbet ederken,kulağıma tanıdık bi ses geldi.çok garip çünkü 2 saattir oturuyoduk ve ben bu sesin tanıdık olduğuna daha yeni kanaat getirmiştim.başımı kaldırıp etrafa baktığımda annem yüzüme bakıp herşey yolunda mı dermişçesine ağzını oynattı.bende sorun yok dermişçesine gözlerimle işaret ettim.o kadar tanıdıktı ki ses,sesi tanımaya devam ettikçe ellerim titremeye başlamıştı.bu titreme korkudan değildi,heycandı.o tanımını yaptığım heycanın aynısıydı.Tuvalete elimi yüzümü yıkamak için ayağa kalktığımda,arka masadaki oturanların sandalyeleri ile dip dibe olduğundan,sandalyeler çarpıştı.Özür dilemek için arkamı döndüğümde,kalbim sıkıştı,yılların getirdiği özlemdi belkide nefes alamıyodum.tam karşımda arkası dönük şekilde otursada nezaketen yüzünü bana dönmüştü,önemli değil demeye çalışırken oda dondu kaldı.ellerim titrek sıkış tepiş geçmeye çalışırken,tuvalete zor koşuyodum.neden mi? çünkü erkek adam gözyaşlarını kimseye göstermek istemez.değil sevdiği kadın,orda yemek yemeye gelen insanlar bile görmemeliydi.aynada kendime baktım.üzgün hissederken,içim parçalanırken yaptıkları aklıma geldi,beni nasıl aldattığı,sebepsiz yere..sonra bir yandan gördüğüm için sevinmiştim.nasıl bir insansın kendine saygısı olmayan ahmağın tekiydim.mide bulandırıcı bulduğum o aciz anlardandı.nefes almakta zorluk çekiyordum.hiçbişey yetmezmiş gibi birde soluduğum havaya karışıyordu.bir kez daha kendime kızdım.aşk bunların hiçbirini çekmeye değmezdi.ancak traji komik olan şey şuydu ki...seçme şansınız yoktu.
    kendime geldiğimi anladığım zaman annemin yanına gidip hesabı isteyip,kalkıp evime gidicektim.sonra düşündüm o ordayken,sakin olmam gerekiyordu.yüzüne artık bakmıcaktım.ellerim parkinson hastası gibi titrek bir şekilde tuvaletten çıktım.koşar adımlarla annemin yanına gittim.annem herşeyden haberi varmışçasına yüzünde sinir ifadesiyle kardeşime gidiyoruz kalk diye bağırdı.onlar kalktı,annemin suratına bakarken,onun bana baktığını hissediyordum.çünkü arka masadan çıt çıkmıyordu.sandalyeye astığım ceketimi giyerken,bana baktığını yan gözle gördüm.annem çoktan dışarı çıkmıştı bile.hesabı beklemek istemedim.sanki oda klostrofobisi olan adam gibi küçülüyordu.bende adisyonu alıp kasaya doğru gittim.hesabı ödemek için kredi kartı şifremi girerken,biri elimden tuttu.döndüğümde yüzüme bakıyordu.gözleri kızarmış,bir çift yaşlı göz.beni görmemezlikten gelemezsin dedi.daha öncesinde kaç kere özür dilediğinden bahsediyordu.içimden;özür dilemen umrumda değil seni çok özledim diyordum.gözlerim herşeyi anlatır gibiydi.iki aciz insan gibi bakıştık.hiçbir cevap veremedim ellerim titremesi hızlanmıştı.eli elime değmeyeli yıllar geçmişti.hiç bitmesin biz burda böylece bekleyelim istedim.sol elimle sağ elini elimin üstünden çektim.seni hala seviyorum dedi.bende dedim içimden.cevap veremezdim.Ondan uzaklaştıkça hisslerimi kaybediyordum.herşeyimi hesabı ödediğim kasada bırakmıştım.fazlasıyla ağır gelmişti bu hesap bana.dışarda bekleyen küçük kardeşim bile durumdan haberdardı.abi sen iyimisin diye hatrımı sordu.annemin hızlı hızlı sinirli adımlarla yürümesi dikkatimi dağıtmış olsa gerek ki,küçük kardeşime cevap vermedim.Az önce nolmuştu?ellerim uyuşturucu bağımlısı gibi titriyordu.kokusu değişmemiş dedim kendi kendime.hala aynı yıllar insan hep aynı mı kalır dedim kendi kendime..eve geldim.yatağıma uzandım.seni hala seviyorum deyişi kulaklarımda çınlıyordu.sevinmiştim onu gördüğüme ama aynı zamanda üzülmüştüm,yaptıkları aklıma gelmişti.peki ya gecenin bu saatinde beni uykusuz bırakmaya hakkı var mıydı?acaba o uyuyabilmiş midir? diye düşündüm.

    (devamı gelicek)
    1 ...
  12. 4.
  13. sabah olduğunu ezan sesinden anladım.Aklımdan çıkmayan sahneler silsilesi peşimi bırakmıyordu.yataktan kalkarken sanki elimi biri tutuyormuş gibi hissettim.irkildim.Elimi yüzümü yıkadıktan sonra aynada kendime baktım.Yıllar birikmiş dün bir balıkçıda son bulmuştu.Şimdi sanki taze ayrılmış kalbi kırık adama dönüşmüştüm.Ne kadar acımasızca dedim kendi kendime.Bu evreleri atlatmak için çok uğraşmıştım ama yaralarımı diktiğim yerden tekrar patlamıştı.Kafamı dağıtmak için sakal traşı oldum ve iş için takım elbisemi giydikten sonra yola erken çıktım.Sebebi vardı tabiki,herşey gibi erken çıkmamında bir sebebi vardı.Sabahın 7sinde balıkçıya gidiyordum.Balıkçının önüne geldiğimde restorantın açılış saati 9:00 gösteriyordu.Üzüldüm.Sanki sevdiğim kadına çıkma teklifi etmişimde o kapalıyız tabelası asmış gibi hissettim.işe sallana sallana trafiğe bilerek ve isteyerek takılarak giderken..Akşam tekrar balıkçıya gitmek için kendime moral motivasyon olcak radyoda şarkılar dinliyordum.
    işe geldiğimde iki yıldır aynı firmada çalışmanın getirdiği rahatlık ve alışkanlıklarımı o günlüğünede olsa, kaybetmeme sebep olan kadını düşündüm.Geçmiyordu vakit,iş yerinde zaman donmuştu.Hepside Zeynep yüzündendi.Masadan her kalktığımda sandalyemin arkasına bakıyordum.kafayı yemiştim.uykusuz kalmam ise algılama yetimi yitirmeye yakın kılmıştı.Neyse ki aradan geçmek bilmeyen saatler sonucunda saat 6'yı gösteriyordu.iş görüşmesine geç kalmış,tecrübesiz yeni mezun üniversiteli gibi alel acele iş yerinden çıktım.Yolda yürürken kafamda binbir senaryolar uçuştu.Sanki balıkçıda onunla buluşcaktım,yada zeynebin balıkçıya gelme olasılığını düşünüyordum.Tıpkı dünde yaşanan milyonda bir olasılık gibi.Balıkçıya vardığımda,içersinin tıklım tıklım dolu olduğunu gördüm.Dün oturduğumuz masaya gittiğimde başkaları oturuyordu.O masanın arkasındaki masa,yani zeyneplerin oturduğu masada ise kimse yoktu.Sadece boş bir çay bardağı...

    (devamı gelecek)
    1 ...
  14. 5.
  15. 6.
  16. boş masaya oturduğumda ne kadarda sakindim.hani insan evine girdiğinde tüm bedenini bir huzur kaplar ya,işte o denli sakindim.Masada oturmuş çayımı ahmak gibi yudumlarken aklıma telefonumun uzun zamandır çalmadığı geldi.Elimi cebime attığımda, telefonun sessizde unuttuğumu gördüm.15 cevapsız arama vardı.Dünkü uykusuzluğun üstüne rahatsız edilmemek çokta bencilce bi hareket sayılmazdı.Arkadaşlarım birgünde olsa bensiz yapabilirlerdi.Fakat annem için aynısını söyleyemezdim.Öyle ki anneme,dışarda olduğumu ve geç kalmıcağıma dair ufak bi mesaj atmıştım.çok değil aradan 15 dakika geçmemişti bile oturduğum masaya doğru,yanıma bir garsonun gelmekte olduğunu gördüm.Onu görünce ayağa kalkıp,toparlanmaya başladım zaten zeynepte gelmemişti.Garson yanıma gelip ''-bey efendi bu kartı bana sizden önce aynı masaya oturan bir bayan size vermem için verdi.''dedi.Acaba dedim o olabilir miydi?yıllar süren ilişkimizde beni çok iyi tanıdığını biliyordum.elbette ki bende zeynebi iyi tanıyordum.Ancak bu kadarını zeynebin akıl etceği,aklımın ucundan geçmezdi.Kartı garsonun elinden,o kadar çabuk aldım ki garsonun garip bakışlarına maruz kalmıştım.Sanki haraç veriyordu bana,yada kaybolan yıllarımı..Önemsemedim,kartı inceledim,üstünde bir telefon numarası yazıyordu ve bir isim...
    zeyneple tanışmadan öncesiydi üniversiteye giderken,etrafımdaki arkadaş çevremdeki herkes hep bir ciddi ilişki içersindeydi.olmayanlar bile,olmaya direnen gençler gibi arayış içersindeydiler.benimse o tür işleri kafama pek taktığım söylenemezdi.çünkü arkadaşlarım bana yetiyordu.kadınlarla beraber olmayı elbette her erkek gibi bende seviyordum.fakat yurtdışında, isviçrede doğduğumdan mıdır,yada küçüklüğümü geçirdiğim o cennet gibi mahalle ve dostlarımdan mıdır bilinmez,düşünce tarzım farklıydı.arkadaşlarıma önem veren biriydim değerler bozulmayıp,tabiki karşılıklı devam ettiği sürece.bu bir çok kadını rahatsız etmek yerine,onları bana doğru çekiyordu.Üçüncü sınıfın sömester tatiline az bir vakit kalmıştı,sınavlar bitmek üzereydi.Ayşegül ismindeki kız arkadaşım benle aynı ortak dersi alırken,sıra arkadaşıydık ve aynı zamanda aralarda beraber oturur sohbet ederdik.Öyle ki bi ders arasında, ayşegül yanıma gelip bana,hiç ciddi ilişki düşünüp düşünmediğimi sordu.haliyle afalladım.-neden?ciddi bir ilişkiye ihtiyaç duyayım ki diye sordum.nede olsa çevremde yeterince güzel kadın vardı.bunu sadece cinsellikle kıyaslamasını istemedim.o yüzden ekleyerek'''-dostlarım,kadın erkek fark etmez yanımda oldukları sürece,ciddi birine hiç ihtiyaç duymadığımı söyledim.Neticede ayşegülünde 3 yıllık bir ilişkisi vardı.bana tecrübelerinden bahsetti,ciddi bir ilişkinin güzel yanlarından dinledikçede hoşuma gitmişti.değerin son raddeye geldiği o anlardı ciddi bir ilişkide,kişiye verilen yüksek değer ve sadakat.Tamam dedim.Peki dedim denk gelirse ciddi ilişkiye başlarım.Ayşegül hemen araya girdi,''-bugün seni çok yakın bir arkadaşımla tanıştırcam dedi.Merak etmeme izin vermeyip elini cebine atıp,cep telefonunu çıkardı.hemen fotoğraf galerisine girip bana mavi gözlü,esmer tenli,derin bakışları olan güzel zeynebi gösterdi.adı zeynep dedi.benimle aynı bölümde okuyo,radyo televizyon yani.gülümsedim.içimi sıcak bir heycan kapladı.bu kadınla tanışma isteğimin vakit geçtikçe,saatler birbirini kovaladıkça arttığını gördüm.O günü hiç unutmam,sonradan öğrendim zeynepten,meğer ayşegül bizi tanıştırmak için kaç hafta önceden hazırlık yapıyomuş.Zeynepte benimle tanışcağı günü zaten biliyomuş.Çünkü Ayşegül hanım,aynı senaryoyu onada çevirmiş.Zeyneple tanıştığımız gün dışarı çıktık,zeynep kırmızı şarap aşığı bi kadınmış,ayşegülden öğrenmiştim.o gün kırmızı şarap ve saatlerin saniyeler gibi gelen, hoş birgün geçirdik.sabaha karşı eve dönerken,zeynep kafası hafif çakır elimden tutup,evine davet etmişti.Evlerine doğru giderken aklımda uçuşan sorular vardı.Acaba ilk günden benle beraber mi olmak istiyodu yoksa her zaman olduğu gibi herkes istediğini aldıktan sonra kendi yoluna mı devam edicekti?.kısa bir vapur seyahati ve 10 dakikalık el ele ağır adımlarla yürüyüş sonrası,izmir karşıyaka çarşının içersinde buldum kendimi.eve girdik,salona geçer geçmez zeynep kendini koltuğa bırakmıştı.yüzüne baktığımda,tatlı yorgunluk ve huzur verici bir gülümseme vardı.yanına gittim.koltuk 2 kişilik olmasada,o kucağıma oturmuş daha doğrusu yatmış,başını göğsüme dayamıştı bile.sessizlikk hakimdi odada.sadece zeynebin derin nefes alış-verişleri kulağımı çınlatıyordu.tarifi imkansız anlardan birini yaşıyordum.Çünkü daha önce birçok kadının evine gitmiştim.sebebi hep belliydi,karşılıklı olarak tatmin olmak.Ancak bu sefer ki duygu farklıydı.içine huzur karıştırılmış,duygu patlamasını yaşarken,tıpkı bir kadını tatmin ederkenki o zevki yaşıyordum.zeynebin göğsüme yatarkenki o yüz ifadesi,o kadar benzerdiler ki alışılmışın dışındaydık.Farkı anlamakla kalmadım,hissetmiştim.Koltukta geçen yarım saatlik vakit,zeynep uyanmasın diye sırt bölgemdeki dayanılmaz acıyı umursamam hep değişik duygulara vesile oldu.En sonunda zeynebi kucaklayıp yatağına yatırmaya karar verdim.Onu kucaklarken gözlerini hafifçe araladı.''Uyu uyu yok bişey'' dedim.Yatak odasının yol tarifini alırken,onu yalnız bırakmamamı söyledi ve göğsümün ne kadar rahat olduğunu söyledi.Çok garipti,yıllar utanma duygumu törpülememe yardım etmişti.halbuki utanma duygusunun harekete geçmesinin,kişiylede alakalı olduğunu o gece anladım.Çünkü söyleyen zeynep olsada,yüzümün hafifçe kızarmasını beklemiyordum.Tamam dedim.Seni elbette yalnız bırakmam,sen benim minik kelebeğimsin..dedim. Şaşırdım affalladım.Minik kelebekte neyin nesiydi?bana neler olmuştu.ilk saniyeler kendimi aptal gibi hissettim.Aşık olmak belkide bazen aptal olmayı gerektiriyordu.Ayşegülün ciddi ilişkisinden bahsettiği o şeyler aklıma geldi.Gülümsedim tebessüm etmem devam etti,minik kelebeğim yanıma kıvrıldı,başı göğsümde uykuya dalmıştı.Ben ise o anı nasıl ölümsüzleştiririm diye düşünürken,uykusuzluğun bu derece güzel olabilceğini tahmin dahi edememiştim.

    (devamı gelecek)
    2 ...
  17. 7.
  18. 8.
  19. 9.
  20. hiç de sıkıcı olmayan hikayelerdir.

    böyle çalışmalar devam etse sözlük ahalisi olarak kalkınabiliriz.
    3 ...
  21. 10.
  22. minik kelebeğim yazıyordu telefon numarasının yanında,o güne gitti aklım.. ilk gecemize,yüzümün kızarması elini tutmam,göğsüme yatması,uykusuzluğun hayatımda ilk defa can sıkmaması.şimdi kağıda bakmış bir telefon kadar yakındım.hemen telefonu çıkarıp numarayı kayıt ettim.koşar adımlarla eve gittim.annem yüzümdeki heycandan anlamış olsa gerek neyin var oğlum diye sorgularmışcasına yüzüme bakıyordu.ben yok bişey diyordum ancak aklım başka yerdeydi.arasamıydım sorusunu aklımdan silip atmıştım en başından beri aklımda zeynebi aramak vardı ancak ne zaman? ve en zoruda arayıp ne dicektim.selam ben ateş hani şu yıllar önce aldattığın adam benimle buluşur musun mu dicektim.ciddi olamazsın dedim kendi kendime.bu kişiliğime ve normalde olduğum kişiye aykırıydı.sonra içimden bişey umrumda değil dedi.o kadar yüksek sesle dedi ki bunu bir an odada oturan annem duydu sandım.arıcaktım onu geri istiyordum herşeyden önce,beni neden aldattığını sorucaktım ona,neyi yanlış yapmıştım?gerçekten istediği adam ben değilmiydimde 4 yılımızı heba etmişti.kendi kendime sorular sordukça,işler dahada derin ve içinden çıkılmaz bir hal alıyordu.soru sormayı bıraktım, bugün düşün ateş dedim düşün iyice neyi nasıl yapcağıma karar verip yarın iş çıkışı zeynebi aramaya karar verdim.Dünün uykusuzluğundan olsa gerek,aklımdaki sorular ve içimdeki heycana rağmen uyuya kalmışım.Sabah işe giderken,telefon çaldı.Sabahın köründe kim olabilir ki diye düşünürken telefona cevap verdim.Arayan çocukluk arkadaşım erdemdi.Erdem en yakın arkadaşımdı aramızdan su sızmazdı öyle ki o herşeyimi bilirdi ve bende onun kimseye anlatmadığı sırlarını.Bir yandan işe giderken bir yandanda erdemle konuştum özlemişte,merak etmişte bir sürü kanka saçmalığı işte.alışıktım bu tür şeylere genelde 2 gün haber alamadığında sabah akşam demez hemen arardı.Akşama bara gidip 2 bira içelim teklifini sundu sık sık yaptığımız aktiviteler arasındaydı.Sorun şu ki hiç bir zaman 2 tek atalımla kalmazdı.Hep devamı gelirdi her defasında kendimizi kontrol altına alacağımızı söz versek bu sözü yerine getiremezdik.Akşam iş çıkış barda herşeyi çocukluk arkadaşıma anlatabilir ve onun konu hakkında düşüncelerini alcaktım.Erdem zeynebi tanırdı öyle ki aramızda olup biten herşeyi birinci gözden şahit olmuştu.iş bitince erdemi aradım,her zamanki gibi erdem efendi bara önceden gitmiş yavaştan içmeye başlamıştı.Neyse ki bir bira içiyordu yani yetişmek için acele etmem yersizdi.Erdem beni görünce yüzü şaşkındı ve birazda yorgun gibiydi.Yine noldu be edo?diye alaylı bi şekilde sorunca,yüzünden düşen bin parçayla beraber zar zor cevap verdi.''sorma be abi eskiden neydi şimdi nolduk''dedi.dediklerinden hiçbişey anlamadım.Erdemin en son ciddi ilişkisi lisedeydi o bakımdan şanslıydım.En azından benim bildiğim bişey yoktu.Alkolünde etkisiyle sohbet daha bir saydam hale geldi.Meğer bizim erdem işyerinden bir hatuna takmış.Anlattığına göre kız çok güzelmişte,onu sürekli düşünüyomuşta vesaire vesaire..''ee'' dedim.''sorun ne abi tanışıp işi ilerletsene'' dedim.erdem ''oğlum kız sarışın lan ben normalde sarışın sevmem ki'' dedi.hemen arkasından ''yaşlanıyoz mu oğlum ya ben bu tarz bişeyi bi kitapta okumuştum,insanlar yaşlanınca zevkleride değişiyormuş'' dedi.Bu yüzden mi? moralini bozuyosun aman be abi bende bişey var sandım,nolcak bizde sarışın ablaya yenge deriz fena mı?diyince ikimizi bir gülme krizi tuttu.sanki tüm problemler dünyayı terk etmişti,bir kaç saniyeliğinede olsa.Altıncı biramızı yudumlayıp neşeli sohbetimiz devam ederken artık konuyu açmam gerektiğini düşündüm.ve direk bodozlama konuya girdim.Erdeme konuyu anlatırken ağzı açık dumur haldeki yüz ifadesini gördükçe bir gülme krizi geliyordu.En sonunda fikirlerini paylaşmak için konuşma sırası ona geldi.Boşver abi arama dedi.dumur olmuştum.Neden diye sorunca,o kız seni haketmedi abi sen daha iyisine layıksın dedi.Edo dedim gayet ciddi bir ses tonuyla ben başka kız istemiyorum zeynebi istiyordum dedim.Oglum yine sen bilirsin, ama bence arama eski defterleri açmaya gerek yok be abi, hem sen aşk adamı değilsin ki diye üsteledi.Ne yalan söylim garibime gitti erdemin bu tutumu ilginçti.En yakın çocukluk arkadaşım böyle diyince,haliyle insanın karışan kafası,belirginleşeceğine tam tersi karma çorman hale geliyo.Erdemi hayatım boyunca anladığımı çözdüğümü sanarken bu şekilde konuşmasına anlam verememiştim.Kafalarımız çakırdan bir tık fazla eve dönerken,yarın yine işe gidiceğim aklıma geldi.bunları işten sonra düşünürsün dedim kendi kendime.eve geldiğimde yatağıma kıvrılıp yattığım gibi uykuya daldım.malum pazartesileri hem aynıydı benim için bir an önce atlatmam gerekti,rüyamda saçma sapan alakasız şeyler görüyordum.zeynebin yüz ifadesi bir mutlu bir mutsuz sürekli değişiyordu.Erdem kolumdan çekiştirip gel diyordu o tarafta zeynep var bu tarafa gel diyordu.kısa metraj kabuslar hiç bitmiyordu.sabah olduğunda kendimi yataktan nasıl attığımı hatırlamıyorum bile.aklım ve bilincim yüzümü yıkadıktan sonra açılmıştı.bugün pazartesiydi ve yine işe giderken aklımı meşgul tutacak bir ton iş beni bekliyordu ha birde sözde dün arayacaktım zeynebi, ama çocukluk arkadaşım sağolsun bir çuval inciri berbat eden hoş sohbetimiz sonucu tekrar düşünmeme neden olmuştu.

    (devamı gelecek)
    2 ...
  23. 11.
  24. akşam mesai'ye kaldıktan sonra,ilk işim timeout'a gidip birbaşıma, iki bira yuvarlamak oldu.elimde telefonla bir ileri bir geri oynarken,üçüncü birayı söyledikten sonra zeynebi arıcam dedim.telefon numarası kayıtlı olduğu için rehberden adına bakıp duruyordum.neyse ki üçüncü biram daha yarıdaydı.zeyneple konuşmak istiyordum.kafamı kurcalayan bir sürü soru vardı ancak bi yandan korkuyordum.çünkü herşeyin sebepsiz yere kötü gideceğine şartlamıştım kendime.siz buna genelde altıncı his dersiniz,ancak benim buna uygun bir tanımım yoktu.yarıda olan biramı fondip çektikten sonra bardan çıkıp, hemen karşısındaki parka oturmuştum.hava karanlık ve serin olmasına rağmen sessizlik şuan tam ihtiyacım olan şeydi.Rehberden kayıtlı minik kelebeği buldum ve arama butonuna bastım.ekrandaki ''aranıyor...'' yazısı bile beni heycanlandırmaya yetiyordu.telefonu kulağıma götürdüm ve birinin açmasını bekliyordum.kalp ritmim sanki telefonun arama sesiyle düet içersindeydi.Kafam hafif çakırdı,bulunduğum durumdan olsa gerekti.normalde 3 birayla sarhoş olcak bi adam değildim.10 saniye geçti,derken bir kadın telefonu alo diyip açtı.telefonun ucundaki masum gelen sesini tanımıştım.Bu zeynepti...iyi akşamlar dedim.ortam sessizleşti...ben ''hat çekmiyor'' sandım,tekrar iyi akşamlar dedim,alo sesim geliyor mu dedikten 5 saniye sonra, sessizliği titrek ve sanki ürkek bir ses bozdu.iyi akşamalr ateş dedi.4 yıl sesine alışık olduğu adamı,tanımıştı.Heycanımı bastırıp,klişe bir giriş yaptım sohbete...''nasılsın zeynep'' dedim.sanki beni hiç aldatmamış gibiydim.yine sesi titrek bir şekilde ''iyiyim'' dedi.sonra durdu ve ''iyi değilim'' dedikten sonra ağlamaya başladı.klişe bir giriş yaptığımı zannetmiştim,herhalde halini sorupta, bir kadını ağlatan bir ben varım dedim kendi kendime.Oysa ahmaklıkta sınır tanımadığımı fark ettim.neticede zeynep beni aldatmasına karşı suçluluk duygusu çekiyordu.Halbuki ''sesi'' ..bana güzel olan tüm anıları hatırlatmaya yetiyordu.Öyle ki bu an bitmemeliydi.''Noldu zeynep niye ağlıyosun?,ağlama artık bak ben atlattım kötü olan herşeyi seninde aynı hataları yapmayarak bi hayat yaşadığını varsayıyorum'' dedim.yine aradan 4-5 saniye geçti.Zeynep ''sana anlatmam gereken şeyler var,artık bıktım hergün aynı kabusla uyanmaktan bıktım'' dedi.şaşırdım o kadar şaşırdım ki,ancak bir yandan aklımda zeynebin beni aldattığı gece vardı.
    adamı tanımıyodum,hatırladığım en son şey erdemin beni arayıp, zeynebi yabancı bi adamla görmüşler kanka haberin olsun demesiydi,oda başka bir arkadaşından haber almış..Çünkü ortak dostlarımız,gittiğimiz gezdiğimiz heryer bizi tanırdı.Nede olsa 4 yılı beraber geçirmiştik.Erdemin beni aramasından sonra, zeynebin evine gidip onları uygunsuz şekilde görmem aldatıldığımı anlamama yetmişti.Öyle kırdım döktüm şiddet manyağı bir adam değildim.4 yıl kocalık yaptığım kadınımı bu şekilde görmek şiddeti bastırmıştı.Herşey çok ağır gelmişti gözümle gördüğüm 10 saniyelik sahne ömrümün en dayanılmaz saatleri gibi gelmişti.O gün akli dengemi yitirmiştim ve o günden sonra, önümüzdeki 1,5 yıl boyunca, böyle devam edecekti.Bir insanın dünyası 1 günde nasıl cennetken, cehenneme dönüşebilirdi? işte bunun kanıtıydı yaşananlar.Silmiştim zeynebi bir anda..birde utanmadan arayıp bana ulaşmaya çalışıyordu,sevgim nefrete dönültü ve o zamanlar ne hakla beni aramaya çalışırsın diye kendi kendime söylenirdim.Zeynep isminden nefret etmiştim o geçen 1.5 yılımda zeynep dendiğinde aklıma hep aynı sahne gelirdi.Aldatan kişi nasıl olurda,üstüne açıklama yapma cesaretinde bulunabilirdi ki aklım hiç almıyor, ve hiç bir zaman almayacaktı.
    Aradan uzun zaman geçmişti.ve ben çok değişmiştim.bunu fark etmem için, doğru yer ve zaman şuanmış dedim kendi kendime, ve terredüt etmeden, kendimden emin bir şekilde ''peki olur buluşalım zeynep'' dedim.''Ancak kimseye buluşcağımızdan bahsetme olur mu'' dedi.''erdeme bile'' diye devam etti.Aklım karışmıştı.Buda ne demek oluyordu şimdi?peki kimseye bahsetmem dedim.Cuma günü akşam balıkçıda buluşmaya karar verdik.''Öyleyse cuma günü görüşürüz'' dedi zeynep,bende istemeye istemeye ''görüşmek üzere iyi akşamlar'' dedim.içimden bir ''ses dur telefonu kapatma'' dediğini duyar gibiydim.telefon kapandıktan sonra,zeynebi özlediğimi fark ettim.. ve hiç bitmeyen soru işaretleri..Neden gizliden buluşmak istiyordu?çekindiği ne vardı.Belkide sevgilisi vardı ve yanlış anlaşılacağından dolayı korkmuştur diye düşündüm.
    Anlatacak neyi olabilirdi?acaba eski defterleri mi açacaktı?yoksa yeni bir başlangıç mı yapmak istiyordu?ama yeni bir başlangıç yapmak istese sevgilisi olmamalıydı peki ya bu yersiz korku? acaba aldattığı geceden, bilmediğim birşey mi vardı?fakat ben gözlerimle görceğimi herşeyi görmüştüm...kesin olan tekşey vardı ateş yine uykusuz kalacaktı..

    (devamı gelecek)
    5 ...
  25. 12.
  26. Hep tadında bırakılan hikayeler, devamını merak ettiğimdir. Eline ve yüreğine sağlık.
    2 ...
  27. 13.
  28. Kamlançu ülkesine bahar gelip de kuşlar ötüşmeye başlayınca, ağaçlarda ve yerlerde çiçekler açınca Yüzbaşı Burkay yine o büyük çam ağacının yanına geldi. Parlak bakışlı, ay yüzlü kızı orada gördü. Yüreğine od düştü. Yer yüzü gözüne karanlık oldu. Ona yaklaşıp şöyle dedi: ‘Yüzün aya benziyor. Kaşın yaya benziyor. Gözlerin yeşil alası. Saçların arslan yelesi. Yürüyüşün turna gibi. Salınışın suna gibi. Hangi yerden, kaynaktansın? Hangi boydan, oymaktansın?

    Parlak bakışlı, ay yüzlü kız bir şey söylemedi. Yalnız gözlerini kaldırarak Burkay’a baktı. Bu bakışla onun kanını kaynattı. Yüreğini oynattı. içine od düştü. Yer yüzü gözüne karanlık oldu. Kıza şöyle dedi: ‘Bakışların ışık mı? Saçların sarmaşık mı? Yıldız mısın, güneş mi? Alev misin, ateş mi? Neden sessiz bakıyorsun? Beni niçin yakıyorsun? Çiçek gibi her bir yanın. Söyle, nedir senin adın, sanın?

    Parlak bakışlı, ay yüzlü kız bir şey söylemedi. Gülümseyerek Burkay’a baktı. Bu bakışla onun aklını başından aldı. Yüreğini derde saldı. içine od düştü. Yer yüzü gözüne karanlık oldu. Kıza şöyle dedi: ‘Beni niçin üzüyorsun? Gözlerini süzüyorsun. Kirpiklerin paralıyor. Bakışların yaralıyor. Rengin sanki çiçekten. Bilmem hangi çiçekten? ister darıl, ister kız. Tek adını söyle kız!

    Parlak bakışlı, ay yüzlü kız gözlerini Burkay’ın gözlerine dikti. Kayalardan dökülen suların, kırlarda esen rüzgarın, ormanda öten kuşların sesinden daha güzel sesiyle şöyle dedi: ‘Beşbalık’ta doğdumsa da Karluk kızıyım. Nice erin yüreğinde saklı sızıyım. Yüreğine od düştüyse zorlayıp söndür. Bilen bilir; adım,sanım: Açığma-Kün’dür. Ölmemeyi istiyorsan yaklaşma bana. Belam çoktur, görünmeden dokunur sana…

    Burkay’ın yüreğine od düştü. Yer yüzü gözüne karanlık oldu. iyi yürekli kişi idi. Tanrı’ya ve insanlara karşı suç işlememişti. Tapıncağa gidip Tanrı’ya yalvardı. ‘Tanrım! Yüreğimdeki odu söndür’ dedi.

    Kırk gün büyük çam ağacının yanına gitti. Her gidişte Açığma-Kün’ü orada gördü. Her gidişte içindeki ateş yalazlandı. Her dönüşte tapıncakta Tanrı’ya yalvardı. Her yalvarıştan sonra bir daha çam ağacının yanına gitmemeye karar verdi. Fakat güneşin her yeni doğuşunda kızın hasretine dayanamadı. Verdiği kararı unutup çam ağacının yanına geldi. Kızın yeşil ala gözleriyle büyülenip kendinden geçti.

    Kırk birinci gün çam ağacının yanına gelince kızı bulamadı. Gözleri bulandı. Yüreği yandı. içi sıkıntıyla doldu. Gün batıncaya kadar bekledi. Açığma-Kün gelmeyince onu çam ağacına sordu. Ağaç ah edip ağladı. ‘Onu ben de bekliyorum. Artık gelip bana yaslanmayacak’ dedi.. Yaprakları dökülüp kurudu. Uçan bir akdoğan ah edip ağladı. ‘Onu ben de bekliyorum. Artık gelip beni koluna almayacak’ dedi. Kanatları çırpmaz olup otlara düştü, öldü. Yeşil otlara sordu. Otlar ah edip ağladılar. ‘Onu biz de bekliyoruz. Artık gelip bizi çiğnemeyecek’’ dediler. Yanıp duman oldular.

    Burkay bezginleşip yerine ,yurduna döndü. Açığma-Kün’den başka bir şey düşünmez oldu. Tapıncağa gidip yalvardı, olmadı. Ekşi kımız içip esridi, kar etmedi. Tatlı şarap içip kendinden geçti, fayda vermedi. Kağan savaş açınca o da katıldı. Ölmek için atına zırhsız bindi. Oklar sağından solundan uçtu; biri değmedi. Kalkansız, tulgasız vuruştu. Kılıçlar sağından,solundan geçti; biri vurmadı.

    Yine yurduna döndü. Açığma-Kün’den başka bir şey düşünmez oldu. Benzi sarardı. Hasta olup yatağa düştü. Burkay’ın iyi yürekli bir evdeşi vardı. Erkeği iyi olsun diye okuyucular, bakıcılar, kamlar, bakşılar getirtti. Hiçbir ilaç, dua, hiçbir büyü fayda vermedi.. Günden güne eridi, soldu, bitti. Ölecek hale geldi. Bir gece Açığma-Kün’ün adını sayıklayınca kadın işi anladı. Bütün Kamlançu’ya adamlar çıkarttı. Kırk gün aradılar, taradılar. Açığma-Kün bulunmadı. Bir gün ihtiyar, çirkin bir büyücü kadın geldi. ’Bunun derdine ancak Kilimbi çare bulabilir. O, şeytanların akıllısıdır’ dedi. Burkay’ı şeytan Kilimbi’ye götürdü. Burkay ona yüreğini açtı. Sevdiği kızı anlattı. ’Bana onu verirsen senin ordunda çeri olurum’ dedi. Kilimbi başını salladı. ‘Yüreğin büyük derde girmiş. Kurtulmak zor. Buna çareyi bulsa bulsa Şeytanlar Başı Madar bulur’ dedi. Burkay’ın içi yandı. Gözü dumanlandı. ’Hiçbir çare yok mu’ diye sordu. Madar, başını salladı. Ellerini açtı. ’Var’ dedi. ’Eğer evdeşini götürüp Ejderler Kağanı Naranta’ya kurban adarsan Açığma-Kün’ü kaybettiğin yerde bulursun.
    Burkay hiçbir şey düşünmeden kabul etti. Gözünü sevda bürümüş, kanına çılgınlık yürümüştü. Evdeşini Naranta’ya adak verdi. Naranta, onu öldürüp yedi. Kadın ölürken ellerini göğe kaldırıp beddua etti: ‘Burkay! iyiliğe kemlik ettin. Tanrı seni bedbaht etsin. Kıyamete kadar, dünyaya her gelişinde ruhun ıztırap içinde çalkalansın’’ dedi.

    Tanrı bu dileği kabul etti.

    Burkay, şeytan Madar’ın dediklerini yaptıktan sonra çam ağacının olduğu yere gitti. Kız gitti diye yaprakları dökülüp kuruyan çam yine yeşermişti. Açığma-Kün onun gövdesine yaslanarak duruyordu. Burkay yaklaşıp şöyle dedi: ’’Nerede kaldın ay bakışlı? Neden gittin inci dişli? Senin için hasta düştüm. Eller gezip dağlar aştım. Artık bana varmaz mısın? Derdime em vermez misin? Gel,benim ol çiçek yüzlüm! ipek saçlım, ışık gözlüm!’’

    Açığma-Kün bir şey demedi. Büyülü gözlerle Burkay’a bakarak gülümsedi. Burkay’ın aklı başından gitti. Az kaldı kımız gibi eriyip akacaktı. Kıza yaklaşarak sıkı sıkı tuttu. Çiçek kokan yüzünü öptü. Onu evine getirip eş edindi. Fakat bununla derdi bitmedi. Açığma-Kün’ü her gün biraz daha çok sevdi. Öpmekle doyamadı. Sevmekle kanmadı. Uçan kuştan kıskandı. Esintiden yüksündü. ’’Sen insan değilsin. Peri Kan Katun’sun’’ dedi. Sevgisi durulmadı. Arzusu kırılmadı. Öpmekle kanmaz oldu. Sevgisi dinmez oldu.

    "Sen Peri Kan Katun değilsin. Tanrı Katun’sun" dedi.

    Bir gün ihtiyar, çirkin büyücü kadın yine geldi. ‘’Bunun derdine ancak Madar çare bulabilir’’ dedi. Birlikte Madar’a gittiler. Madar güldü. ‘’Sen Nızvanı cehennemine düşmüşsün. Eğer o da sana bir defa seni seviyorum derse bundan kurtulursun’’ dedi.
    Burkay yurduna döndü. Açığma-Kün’e ‘’Beni seviyor musun?’’ diye sordu. Kadın, saçlarıyla onu sararak ne soracağını unutturdu. Bir ay geçti. Burkay ‘’Beni seviyor musun?’’ diye yine sordu. Kadın onu öperek ne soracağını unutturdu.

    Böyle aylar geçti. Yıllar geçti. Burkay sevgiden çılgına döndü. Iztırap ıztırap üstüne, keder keder üstüne çekti. Hekimler geldi, ilaç bulamadı. Bakşılar geldi, çare edemedi. ‘’Seni ancak ölüm kurtarır. Açığma-Kün, Tanrı’nın cezasıdır’’ dediler. Burkay büyük ıztıraplar içinde öldü. Ölürken yine ‘’Beni seviyor musun?’’ diye sordu. Kadın onu saçlarıyla sardı, kollarıyla sıktı, öptü. Fakat bir şey demedi .Burkay’ın öldüğünü görünce gözleri yaşardı. inci gibi yaşlar aktı. ‘’Iztırap çekiyorum’’ diye inledi. Fakat ‘’Ben de seni seviyorum’’ demedi.

    Burkay ölmekle ıztıraptan kurtulmuş olmadı. Her yıl bahar olup çiçekler açtıkça, Açığma-Kün’ü görüp sevdiği çam ağacının yanında ruhu dolaşıyor. ‘’Iztırap çekiyorum. Sen de beni seviyor musun’’ diye inliyor. O günden bu güne kadar bin yıl geçtiği halde Burkay her bahar orada ağlıyor. Yanında duran Açığma-Kün ‘’Sus sus, ben de ıztırap çekiyorum’’ diye yanıp yakılıyor. Fakat ‘’Ben de seni seviyorum’’ demiyor ve yıllar böylece akıp geçiyor.
    3 ...
  29. 14.
  30. yine sıkıcı bir iş günü biterken eve dönüş yolunda, ''cuma günününe daha birgün var o zamana kadar iyice toparlanmalıyım''diye kendimi sözde motive ederken buldum.Tam eve giricektim ki sabah aynadaki halim aklıma geldi ve hemen yılların tecrübesi halil babanın berberinin yolunu tuttum.Halil baba;60 yaşlarında kar beyaz saçları ve derin bakışlarıyla,hayatını dolu dolu yaşadığını kanıtlar gibiydi.Çocukluğumdan beri saç traşına ona giderdim hatta ilk sakal traşımı bile halil babam yapmıştır.O öyle biriydi ki,birinin dertleşmek istediğini gözlerinden anlardı.Keza berbere vardığımdada aynısı oldu.Görür görmez önce edeben bir hal hatır sordu hemen ardından,çırağı olan ibrahime''ibrahim evladım bize 2 çay demlede gel''dedi.Havadan sudan konuyu açmama fırsat vermeden,-''ee anlat bakalım ateş neyin var?'' diye sordu.Allah biliyor ya babam gibi severim Halil amcamı.Çocukluğumu görmüş beni tanımakla kalmamış zor zamanlarımda, nasihatleriyle can sıkıntımı benden alıp götürmüş birisiydi.Zeyneple başımdan geçenleri anlattım,balıkçıdaki karşılaşmamızı,telefon konuşmamızı ve halil baba ağzı sıkı adamdı o yüzden cuma günü buluşcağımızıda anlattım.Neden diye sorgulamama izin vermeden,evlat dedi.Bence çevrendeki insanlardan korkuyor,yoksa hiç insan sebepsiz yere,gizlice buluşmak ister mi? dedi.Kimden korkuyordu diye düşündüm.''Peki ama neden korksun be baba?'' diye sorunca,orasını bilemem evlat dedi.Orasını sen cuma günü öğrenirsin zeynebe kendin sorarsın diye ekledi.10 yıldır aynı saç,sakal traşını olan türün adı erkekti.Fark ettim uzun zamandır hep aynıydım.Değişiklik olsun diye halil babadan rica ettim ancak halil baba bile benim 10 yıllık halime alışmış olmalı ki,boşver hiç bozma kendini dedikten sonra her zamanki gibi saç sakal traşını yaptı.
    evde oturmuş halil babayla aramızdaki sohbetten sonra ne kadar rahatladığımı fark ettim.ancak zeynebin kimden korkabilceğini düşünüyordum.Bugün yorgunumdum telefonla arayan erdemede aynısını söyledim.Erdem,ato bak bu gece ben ısmarlıyom herşeyi desede fayda etmedi.Yattım, bir an önce cuma olmasını istiyordum.Yine garip,birbirinden alakasız rüyalar görürken bir anda uyandım.zeynebin beni aldattığı o anın peşimi hiç bırakmayacağını zaten kabullenmiştim.Ancak bu konuda kabus görmeyeli epey olmuştu.Sabahtan akşama kadar stressli birgünün ardından sonunda zeynebi aradım.telefonda anlaştığımız gibi balıkçıda buluşacaktık akşam saat 8'i gösterirken ben çoktan balıkçıda oturmuş derin düşünceler içersinde boğulmaya başlamıştım.Niyahet zeynebi gördüm.Üzerinde sevgililer gününde aldığım siyah kazağını giymişti.Altındada o hiç beğenmem giymem dediği ancak ben süpriz yapıp aldıktan sonra giymek zorunda kaldığı yeşil dar kot pantolon vardı.Malum hava soğuktu kışın kazak giymeye bayılırdı zeynep..Selamlaştık,yanağından öperken kokusunu istemsizce içime çektim.parfümü değişmemişti,ve hala cennet kokuyordu.Günlük hayatımızın özetini birbirimize anlatırken,bir anda durdu ve beni dinlemesi gerektiğini söyledi.Başımı onaylar gibi salladım ve tamam dedim.Ortamdaki ciddiyet ve tedirginlik zeynebin gözlerinden belli oluyordu.Seni aldattığım geceyle ilgili konuşmam gerek dedi.Sorun yok dedim.''Hayır sorun var bilmediğin şeyler var'' diye böldü konuşmamı.Nasıl yani?dedim.''Aldatıldığın günden sonra kaç ay seni telefonla aradım durumu izah etmek için ancak sen hiç fırsat tanımadın bir anda,gözünde beni yok ettin'' dedi.''Sen olsan ne yapardın zeynep?''dedim.''Karşımdakini bir kez olsada dinlerdim'' dedi.''Peki işte o birkezi şuan olarak düşün'' dedim.tartışmak istemiyordum çünkü zeyneple zıt düşüncelerimizi birbirimize anlatırken ortam hep gerilirdi çünkü ikimizde inatçıydık.Gözlerime 5 saniye kadar baktı ve anlatmaya başladı.''Bak ateş,bana inanıp inanmamakta özgürsün.Şuanda sana anlatıcaklarımın hepsini ben sensiz yaşadım haberin olmadan...''Dur dedim.Şuan anlatıcaklarına inanıcağımı bilmelisin ancak geçen zamanı geriye almak mümkün değil bunu bil istedim.''dedim.Zeynep duymamazlıktan gelmişçesine anlatmaya devam etti.''Erdem bir akşam evime geldi,onu kapıda görünce şaşırdım,evine davet etmicekmisin diye sorunca,ateşin en yakın arkadaşı olduğunu söyleyip içeri buyur ettim.bişey oldu zannettim bir sorun mu var dedim.erdem herşeyin normal olduğunu söyledi.Bir garip durum vardı.Saat iyice geç olmuştu ve korktum.Erdem hafif alkollüydü'' dedi.işte tam bu anda gözleri dolmaya elleri titremeye başladı zeynebin.istemdışıda olsa eski alışkanlık mı desem bilmiyorum elini tuttum ve sakinleştirmeye çalıştım.Zeynep erdemin ona tecavüz ettiğini söyledi.Bunu duyduğumda beynimden vurulmuşa döndüm.inanamadım.Çocukluk arkadaşımdan bahsediyorduk burda.Erdem o günden itibaren zeynebe şantaj yapmaya başlamış.kısaca erdemin her istediğini yapmak zorunda kalmış...bu sefer elleri titremeye başlayan bendim.''O gün beni yatakta yakaladığın adamı tanımıyordum bile''dedi ve hüngür hüngür ağlıyordu..Duyduklarıma inanamadım.Nefes almakta güçlük çekiyordum.Bir insan nasıl bu kadar aptal olabilirdi.Ateş sen ne kadar aptal bir adamsın,kendimi acınası bir kapının arkasına kitleyip korkakça kaçmıştım.Kendime sinirlendim ama daha çok erdemin nasıl böyle bir şerefsizlik yapabildiğine inanamadım.O an ayağa kalktım zeynebi daha fazla dinlemek istemiyordum.Erdemin acı çekmesini istiyordum erdeme bana yaşattığı o cehennem hayatı yaşatmak istiyordum.Ayağa kalkıp tam gidicekken zeynep kolumdan tutup beni yanındaki sandalyeye oturttu.Gözlerime bak ve sensiz geçen günlere bir yenisini daha eklemek istemiyorum otur şuraya bir kez olsun hiçbirşeyi düşünmeni istemiyorum,yeterince yıpranmadık mı ateş,herşeyi boşver ve sadece benimle burda otur dedi.Zeynebin ağzından çıkan her söz vücuduma şırıngayla verilmiş 100 miligramlık sakinleştirici etkisi yapıyordu.Yanına oturdum.Sarıldım.içime kokusunu çektikçe erdeme yapcaklarımı düşünüyordum.Öldürmek basit kalırdı,acı çekmesini istiyordum tıpkı benim dünyamı başıma yıktığı gibi bende onun dünyasını başına yıkacaktım.Hesabı isterken içimden,beni yaradan allaha şükrettim.Sabretmiştim belkide artık herşey daha güzel olcaktı.Gözlerim dolmuştu.içimde kendimi nasıl affedecektim.Özür dilerim zeynep dedim.şuan yanımdasın ya,beni öldürsen dahi seni affedebilirim dedi.Bu sefer gözümdeki yaşları eliyle silen oydu.Derin bir okyanusa dalmıştık bakışlarımız uyuşturuyordu bedenimizi,yorgunluk sonrası gelen huzur kokusu dolmuştu içimize.
    Bir anda telefon çaldı.Annem arıyordu.Merak etmiştir kadın dedim kendi kendime ve telefona cevap verdim.Ne dedin anne sesin iyi gelmiyor tekrar et anne dedim.Oğlum erdemin ailesi aradı dediği an sinir kat sayım yükseldi.-ee anne nolmuş dedim artık umursamıyordum.-Oğlum erdemi trafik kazasında kaybettik dedi.Bu kadarıda fazlaydı hiçbir adalet sistemi bu kadar çabuk yerine gelmezdi.Üzülmek istiyordum ancak zeynebin anlattıkları kulağımda çınlayınca duygusuz içi boşaltılmış biri gibi tepkisiz kalmıştım.Erdem ölmüştü trafik kazasında,hemde zeyneple buluşcağımız gün.Erdemi defnetmeye gittim sadece ailesinin hatrı vardı.Çocukluk arkadaşımı toprağa verirken,insan olmayı unutmamam gerektiğini hatırladım.Ben ve zeynep herşeyi geride bırakmıştık.Başımızdan geçenleri kimseye anlatmadık.Ayrı geçirdiğimiz günleri telafi etmek için önümüzde uzun yıllar vardı.Eskiden işkence gibi gelen zaman artık yavaş geçebilirdi..SON
    3 ...
  31. 15.
  32. Bu hikaye üstünde fazla kafa yormayın,sadece hikaye olarak okumanızı tavsiye ediyorum,herşeye kafa yormayın,gerek yok çünkü bazen herşeyi bilmek iyi değildir.bazı kısımlarda üstü kapalı olabilir neden niçin diye sorgulamayın.korku unsurları içerir.isimler değiştirildi.

    karanlıktan çok korkardım,çocukken filmlere konu olan o korkak çocuğun anne ve babasının ortasına yatışını elbette herkes gibi sizde izlemişsinizdir.işte orası dünyanın en güvenli ve en rahat yeriydi benim için.bedenimin yaratılışındaki, iki parçamın tam ortasında yatıyordum anne ve babamın ortası.Korkmam yersiz değildi elbette.Herşeyin bir sebebi vardı,açıklama olmasa bile bir sebebi elbette olmalıydı.Sebepler daima açıklayıcı olmaz bunu bilmelisiniz.Yetişkin insanlara sorduğunuzda çocukların hayal gücünün ne kadar yüksek olduğundan bahsedeler.Söz konusu hayal gücü değildir,çocukların blue çağına ermeden önce yetişkinlerin göremediği herşeyi görebiliyo olmalarıdır.Açıklaması yok sebebine gelirsek,çocukların blue çağına girmeden önce, hala saflık derecesinde temiz olmalarından kaynaklanıyor.Bu demek değil ki yetişkinler göremez.Lakin o saf temizliğe ulaşabilecek insan sayısı bin kişiden bir kişidir.Çünkü zordan daha zordur.Düşünün ki biri sebepsiz yere size tokat attı,işte o saf temizliğe erişebilen kişi değil geri tokat atmak,bu fikri aklına bile geçirmez,geçiremez.O kişinin düşünce yapısı ve yaşam tarzı,sizin onu deli olarak adlandırabilceğiniz derecede basit ve huzurludur.
    Uzun lafın kısası çocukluğumda hava karardığı vakit ve saat 9'a geldiğinde annem yatağa gitmemizi söylerdi.ve ben defasında korku dolu anlar olacağını adım gibi iyi bilirdim.Odamın gece lambası açık olmasın rağmen hep birşeylerin beni izlediğini bilirdim ve hatta bazen bunları görebilirdim.Her defasında ama her defasında,korkunun şiddeti klostrofobik bir derecede alırdı.yani nefes alıp verememeye başladığımda odamdan dışarıya atardım kendimi, hemde koridordaki ışıkların yaka yaka ilerlerdim.Anne ve babam çoktan uyumuşken sessizce yatakların orta ayak ucundan içeri doğru girer artık nasıl bir korkuysa,annemi uyandırır ve annem benimle konuştuktan sonra tüm korkunun yok oluşunu izlerdim.10 yaşında bir çocuksanız ve karanlıktan korkmanızın sebebi bizzat gördüyseniz, size inanıcak tek kişi oyuncak ayınızdır.

    (devamı gelicek)
    2 ...
  33. 16.
  34. annem, ben odamda oyun oynarken,kendimle konuştuğumu zannedermiş.Fakat durum bundan ibaret değildi.O yaşlarımı gayet iyi hatırlıyorum malum çocukta olsanız 10 yaşınızı hatırlamak pekte zor değil.Ne zaman tek başıma kalsam yanıma gelen uzun sar saçlı mavi gözlü benle aynı yaştaki kız oyun oynardık.Çocuk olduğumdan olsa gerek bu durumdan hiç korkmazdım,korktuğum tek şey karanlıktı ki sebebini sonra anlayacaksınız.Kızla tanışmamda birgün odamda tek başıma oyuncak ayılarımla oynarken oldu.Başta uzaktan beni süzdü,20-25 saniye geçti ve yanıma oturdu.Sen kimsin diye sorunca arkadaş olabilir miyiz okan diye sordu.10 yaşındaki çocuğun aklında olan tek şey oyun oynamaktır bende aldırış etmeden kabul ettim.Biz,bana kendini selin diye tanıtan ufak kızla oynarken,ailemin kendimle konuşma problemimden rahatsız olmalarında olsa gerek ki,o sıralar isviçrede yaşadığımız için beni aile hekimine götürdüler.Çünkü onlara göre ben piskolojik sorunlar çeken ufak yaşta potansiyel deli gibiydim.Neyse ki doktorun yaptığı uygulamalı testler sonucunda gayet sağlıklı ve hayal gücü geniş bir veled olduğum anlaşıldı.Anneme arada sırada selinden bahsediyordum,annemse kindergartendan bir türkle tanıştığıma sevinmişti.Sanki biz isviçreliydikte,işin komik tarafı annem hergünkü gibi beni okuldan almaya gelirken öğretmenimle konuşup,selinle iyi arkadaş olduğumuzu söyledi.isviçreli öğretmenin suratındaki şaşkınlık ifadesi annemin kafasında soru işaretler olmasına yetmişti çünkü benim sınıfımda hiç türk çocuk yoktu.selin çok güzeldi,10 yaşındaki bir oğlanın tertemiz duygularla aşık olabilceği derece.Öyle ki hayalimdeki kusursuz kızdı ve ben belkide ilk kez bir kızdan hoşlanmanın ne demek olduğunu anlamaya başlamıştım.hafif çekik gözleri,beline kadar altın sarısı saçları ve mavi gözleriyle selin farklıydı.Ve en ilginç olanı ise sanki aklımı okuyabiliyordu.Mesela oyun oynamaktan yoruldum dememe fırsat vermeden,''yeter artık oynamayalım'' diyebiliyordu.Bu çocukken dikkat edebilceğiniz birşey değil lakin benimle büyüyen bir kızdan bahsediyorsak ilerki yaşlarda bunu anlamak mümkündü.Türkiyeye kesin dönüş yapmak üzereydik,arkadaşlarımdan ayrılırken üzgün olmamak elde değildi.Türkiye yeni bi maceranın başlangıcı gibiydi.Aile fertlerinin bi çoğu kesin dönüş yapmıştı.Şimdi ise sıra bizdeydi.izmirde yeni evimize taşındık herşey güzeldi,her ne kadar annem yalnız olduğumu sandıysada değildim.Fazlasıyla sıkıntılıydım.Selinle arkadaştık ancak hava karardıktan sonra gördüğüm kişilerle değildik ki sürekli korkutmak için özel bir eğilimleri vardı.Anne ve babamın ortasında uyumaya çalışırken,aynanın içinde ve zifir karanlık kapının eşiğinden nasıl odaya doluştuklarını hatırlıyorum ve korkudan kaskatı kesilir o anın geçmesini isterdim.Çünkü hava karardıktan sonra gelenler selin kadar normal ve iyi niyetli değillerdi.Daha pis ve kıllı yaratıklardı,kimilerini insana benzetmek mümkün bile değildi.Hepsi farklı şekildeydiler cüceye benzeyenleri vardı,kapıdan sığmayacak kadar büyük olanları vardı ki odanın dışından bana bakarlardı.selinle aramdaki arkadaşlık başıma bela olmalarının sebebiydi diye düşünüyordum o zamanlar..
    Ailem sonunda odama fazladan gece lambaları alıp içersini iyicene aydınlık hale getirdikten sonra odamda uyumaya yavaş yavaş alışıyordum.Önce alışmam için babam yanımda kalıyor sonra annem.bu nöbetleşme durumu 5 ay devam etti.bana bi sıkıntı olmadığını herşeyi hayal ettiğimi söylüyorlardı bense 5 aylık telkinden sonra inanmıştım.halbuki selinle hala konuşuyorduk,ailem yanımda olmadığı zamanlarda tabi..rüyamda selini görüyordum bana dikkat etmemi söylüyor bende nedenini soruyordum.dikkat et bu gece dikkat et hırsıza dikkat et diyordu.bir kabusa dönüşen rüyada,evimizin dış kapısını zorlayan 2 adamı görmemle bitti.kabustan uyanmıştım ve ilginç bir şekilde uyandıktan 2 saniye sonra ezan okunmaya başladı.alışık değildim ezan sesine ve korkmama sebep olsada anneme ne olduğunu sorduğumda bana çocuk aklımı tatmin edici cevaplar verebilmişti.ilk işim babamı uyandırmak olmuştu,babam gene noldu diye mırıldanırken kabus gördüğümü söyledikten sonra annemin yanını gösteriyordu.Hemen içimi saran o sıcak güven ile aralarına kıvrılıp yattım.

    (devamı gelecek)
    2 ...
  35. 17.
  36. herkesin olmasa bile bi çoğunuzun başına gelmiştir.gecenin bir yarısında sebepsiz yere uyanmanın getirdiği o ürkütücü anlar.tahmin etmesi zor değil benimde başıma gelmişti.bu durum o kabusu gördükten tam 2 gün geçtikten sonra oldu.saat gece 4'e gelirken uyanmıştım.evin içi karanlık ve ben karanlıktan çok korkardım.nitekim koşarak banyo odasının ışığına yetişip,evi azda olsa aydınlatabilme imkanım olmuştu.uykulu gözlerle işerken,içerden sesler geldiğini duydum.zor durumlarda insan aklını normalde daha iyi şekilde kullanması gerekiyo.o gün anladım ki karanlık olsa bile başta banyonun ışığı sonra 1. koridorun ışığını açarak ilerleyince problemsiz şekilde dış kapının oraya kadar gelebiliyordum.dış kapıdan gelen çatırtılar duymuştum ve kendimden emindim.bu an yaşadıklarım tekrar ediliyor gibiydi.rüyamda gördüğüm gibi bir sahnenin içersine atılmıştım.kapının gözünden dışarı bakmak için boyum yetersizdi.tabureyi kapının arkasına çekip üstüne çekmemle dışardaki ses bir anda kesildi.kapı gözünden dışarı bakarken baya irkilmiştim çünkü bazı sesler duyduğuma yemin edebilirdim ancak gördüğüm tek şey siyahlıktı.apartmandaki ışık yanmıyordu bile ve yine aklıma o an koridordaki ışıkları aça aça buraya kadar nasıl başarılı bir şekilde geldiğim aklıma geldi.yanda apartman kapısını açan düğmenin hemen yanında,apartman ışığını yakmak için düğmeye bastım.hayatımda en çok korktuğum anlardan birini yaşayacaktım.düğmeye bastım apartman aydınlandı.delikten bakarken,aynı hizada o delikten içeri bakan bir adam gördüm adamın yanındada biri daha vardı.O sahne rüyamdaki sahneydi ve gerçekti.çocuk aklınızla inanmamak gibi bir durum söz konusu olmuyor.adamlar kapıyı zorlamaya çalışırlarken korkudan donmuş ve gözgöze gelmiştik.öyle ki ışıkları yakan birinin olduğunu anlayınca adamlar herşeyi atıp kaçtılar.bağırış çağırışlarla babamı uyandırdım hırsız diye bağırırken tüm apartmanı ayağa kaldırdım.babam koşarak yanıma geldiğinde gördüğü sahnede donup kalmıştı.bu ailemin beni ciddiye almaya başladığı ilk gün olacaktı.öyle ki annem artık küçük oğlunun hayal gücünün ötesinde bazı problemlerle karşı karşıya geldiğini ve bunu idrak etmeye başladığı ilk gündü.polis geldi parmak izi vs. rutin denetlemeler yapıldıktan sonra babam değilde annemin bana ucube gibi bakması,gözümün önünden hiç gitmez.sanki hırsızlığı ben yapmışım gibi suçlar bakışlar atıyordu.öyle ki bana gecenin bu saatinde ayakta ne işin var okan diye sorgulayıcı bir tavırla sorular sormaya başlamıştı bile.
    dert değildi,çocuklar yalanda söyleseler,gerçeğide söyleseler kimse inanmazdı.
    hırsızlık olayının üstünden aylar geçmiş,evdeki atmosfer normale dönmüştü.o kadar normal olmasa bile,kendimce normal diyebilirim.çünkü annemin beni piskoloğa götürüp kontrol ettirmesi üzerine,en sonunda doktorunda normal bir çocuğunuz var demesiylede olsa gerek monoton ailemle hayat devam ediyordu.tahmin ve olasılıklar üzerine kitaplar okumuş biri olarak,o zamanlar tahmin ve olasılıkları yüksek kararlar ve tesadüflerle birço kez karşılaştığımı söylemek isterim.şans değildi.sanki cevapları biri içinizde size fısıldıyor gibi.
    çocukluğum ortaokul liseye kadar birçok abzürt olay yaşamıştım ancak hepsini anlatarak canınızı sıkmak gibi bir niyetim yok.üniversite sınavına hazırlanmadan önceydi.sevgilimi kaybetmek istemiyordum ona verdiğim değeri kendide bildiği için bunu istismar eden bir kadındı.sanki ikimiz birbirimiz için değilde ben o benim için vardı ben ise onun için tam bir muammaydım.neyse öss sınavına 3 ay kala ayrıldık harika bir zamana denk gelmişti,duygusal açıdan derin buhranlı günler beni bekliyordu hiç geçmeyeceğini sandığım ömrümün en boktan günleri.zaten hormonal açıdan patlama yaşıyosunuz,gelecek kaygısı son seviyede birde sevdiğin kadından ayrılınca ap ayrı bir seviyeye ulaşmıştım.pis bir lisede okumuş biri olarak belkide izmirin en pis lisesiydi.etrafım madde bağımlılıları,torbacı,hırsızlarla doluydu.kısacası varoşları anlayan bilen yaşamış biri olarak büyüyordum.
    depresif ergen misali fotoğrafına bakıp ağlıyordum öyle mal gibi birde fotoğrafıyla konuşurken içeri annem daldı.''seni böyle görmeye dayanamıyorum okan'' ve devam etti, ''akli dengeni kaybediceksin böyle devam edersen'' dedi.herşeyin önemini yitirdiği anlardaydım kimsenin beni anlayacağı yoktu ki öyle bir isteğimde yoktu umrumda değildi tam bir ergendim anlıcağınız.ağır geliyordu işte.sonrası çok ilginç.çocukluğumda benle oyun oynayan kız blue çağına girdiğimden beri etrafımda yoktu ancak rüyalarıma ara ara benle yaşıt sarı saçlı kızı görüyordum.kendi kendime nerdesin diye söylenirken birileri yanımdaymış gibide hissederdim.gene liseden dönerken birgün eve alel acele gelip bilgisayarın power düğmesine bastıktan sonra anneme selam vermek için oturma salonuna gittim.salonda 40 yaşlarında bi adam oturmuş bizim vaildeyle sohbet ediyo.herifi görünce kim lan bu lavuk diye iç geçirdim.annem samimi bi şekilde yanına oturttu tanıştırdı.adamın adı çetin mali müşavirmiş aha dedim kesin hacize geldi dedim kendi kendime çünkü maddi durumumuzun o zamanlar ne boktan olduğunun farkındaydım.herif sıcak bir gülümseme ile elini uzattı memnun oldum okan diye elini uzatırken suratına sahte bir gülücük atıp elini sıktım.elimi bırakmadı hemen ve noluyoz lan demeye kalmadı.elimin yanmaya başladığını hissettim.elimi reflexle çektim canım yanmıştı elime baktım bi bok yoktu.tekrar uzattım tekrar elimi sıktı elim alev alev yanıyo ama böyle bir yanma şekli yok bildiğin ibnenin biri benzin dökmüşte ateşe vermiş gibi.tekrar elimi çektim baktım yok.ulan noluyoz dedim.pis pis gülümsedi çetin amca.tabi daha tanımıyom ne ayak lan bu herif dedim.mali müşavir takım elbiseli herif gayet sakal traşı olmuş yüzü bebek poposu kadar temiz.hani sakallı makallı olsa dicem ki bu hacı hoca ayağı.adam anneme,benle özel konuşmam için müsade istedi.annem durumu anlarmış gibi kapıyı çekti odadan çıkıp gitti.noluyoruz diye sorgulamaya zaman vermeden başladı konuşmaya.herif hakkımda herşeyi anlatmaya başladı.içimden sinirlendim öyle ki bi an ''lan anne işin gücün yok amk hayatımımı anlattın bu herife diye söylendim.''
    bunu içimden söylediğim anda,bakın o saniyeden bahsediyorun çetin amca dönüp bana ''anneni bu işe karıştırma kadının günahını alma'' dedi.o an işte ürperdim ve korktum tıpkı yalnız kaldığımda ara ara ürperip korktuğumdaki gibi olmuştu.hem senin annen arkadaşlarının çoğunun madde bağımlısı olduğunu ve seninde onlarla takıldığını bilmiyor'' dedi.ben herife sinirlendim.bu herifin bunları bilmesi,polis mi acaba diye düşünürken,polis değilim diye cevap verdi.aklımı okuyordu şaka değil gerçekti.ben kendimi temize çıkartmak amacıyla bağımlılık yapan maddeler kullanmadığımı söylemiştim.hakketende öyleydi kullanmıyordum.arkadaşlarımın ne hale geldiğini görüncede insan daha bi temkinli oluyo.arkadaşlarım kafaları trilyonken,ayakları yere emin olarak basan ayık kişi bendim.bana dönüp güldü.''madde kullanmıyosun değil mi'' diye sordu tekrar etmesindeki amaç neydi bilmiyordum.acaba beni duymamışmıydı yoksa duymamazlıktan mı gelmişti.''yok benim işim olmaz amca sen rahat ol dedim.öyle alaycı bi şekilde söyledim ki hala yüzünde tebbesüm gülüyordu.sakın kullanma bak kullanır,yada kullanmaya kalkarsan canın yanar akıllı ol dedi.sanki ben bilmiyordum,gelmiş nereden geldiği belli değil orospuya sikiş öğretir gibi bana vaaz veriyodu.aklımdan gitmiş olmalı ki bi anda yüzü ciddileşti.bak dedi aslanım,senin geçtiğin yollardan bende geçtim,hayat senin,kararlar senin seçimler senin ancak bazı anlar vardır ki yaşanmalıdır.bunları engellemeye senin benim gücüm yetmez,tıpkı sevgilinin seni aldatması ve yarın 10:34'de seni arayacak olması,telefonu açarsan adam değilsin diyede ekledi.dumur oldum kafayı yemeye alışıktım çocukluğumda yaşadıklarım ve benim tahmin etmedeki başarılarım içime doğan şeyler vs.bu herifle aynı frekanstaydık.yavaş yavaş idrak etmeye başlamıştım ama söylediklerine inanmyordum.ailem yıllarca bana inanmamıştı onlarla aynı kanı taşıyan kişiye kendi oğullarına ilk kez oturup konuştuğum bu herife mi inancaktım.yalan diye kendimi telkin etmeye başladım.eski sevgilimin beni arama ihtimali yoktu...sohbet devam ederken eski sevgilimle yaşadıklarım aklıma geldi...

    (devamı gelecek,bir sonraki entryde olaylar acayip gelişecek)
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük