mutlu olmak için çok da fazla bir şey olmasına gerek olmadığını kanıtlar.kulakta kara yakışır bir fon , elde konusu bilinen ama yine de tatlı kitap...gerisini doğaya bırak işte...
fonda cat stevens lisa lisa çalarken,pencereden lapa lapa yağan kara ve şehrin ışılarına,sokaklarına dalıp gitmek...
hele de bunu karın en temiz en güzel yağdığı şehirde yapmak,karsta...
kalabalığa alışık olmayan tenha sokaklarda kendi adımlarını izleyen insanların omuzlarına,saçlarına bakmak,kim bilir ne düşünürler diye düşünmek... herkesin kafası önünde,soğuktan titreyen elleriyle,biri bi tarafa öbürü diğer tarafa...
elinde tuttuğun sıcak çay fincanına biraz daha sarılmak,daha sıkı tutmak,aklından akan gözünün önüne gelen onca sahne...
garip bi hissiyat gelir oturur bedenine,anı yakalamanın sevinci,içinden çıkamadıklarının hüznü...
başka bişeydir yani,özel bişeydir...yaşanılası bişeydir,yapılması gerekendir...
ışıkların kapalı olmasına özen gösterin ki kar yağdığında gökyüzünde oluşan o kızıl rengi izleyebilesiniz.bazen karmaşık yaşamlardan,şehir hayatından bunalmış olsanız bile işlerinden evlerine gitmeye çalışan o telaşlı kalabalığı izlemek olağanüstü keyif vericidir.bazen ne kadar ahmak olduğunu,bazen de "hey gidi günler"dedirtir insana.arabaların arka farları camın ıslaklığından buğulu gözükür ya gider durur birileri, aklına gelir kırık bi tebessümle. *