uzunca bir süredir, soldan dönme "aydın"larımızın hayattaki en mümeyyiz vasıfları.
"Nokta" dergisi, yıllar önce, Çetin Altan'ın eline bir trafik levhası tutuşturarak, "dönüş serbest" kapağı yapmıştı. Kapağa katkı olarak, Salih Memecan'ın çizdiği bir karikatür de yer alıyordu dergide. Bir koyun sürüsü, hızla uçuruma doğru koşuyordu ve içlerinden biri, uçurumun kıyısında sürüden ayrılıp kendisini kurtarıyordu. Koşmayı sürdüren koyunlar, ona "dönek" diyordu.
Kollektif, uçuruma düşmesi kaçınılmaz bir "sürü" hareketidir. Birey, bu "gerçeği" gören ve kendi yolunu çizendir. Bu süreç, aydınlar katında, kendisine ve eserine, ya da, iştigal alanında ürettiklerine hayranlıkla tamamlanan bir eğri çizer.
oysa kendini düşünme, kendini kutsama ve koruma güdüsü, en küçük bir entelektüel faaliyet barındırmaz. Canlıların doğasında vardır bu. Başkalarını düşünme, özveri, bir bütünün parçası olma, genel çıkarları bireysel çıkarlarının üzerinde tutma gibi kavramlardır, sonradan edinilen. insan, bunları içselleştirdikçe, biyolojik bir varlıktan ibaret benini aşar. Gelin görün ki, insanları vahşete çağıran bir düzen, beyinlere nüfuz eder ve bütün kavramları alt üst ederek, yaradılışın güdüsüyle davranmayı, binlerce yılın kazandırdığı niteliklerin ötesine geçiş gibi gösterir. Kendini aşan birey, kendini kollayan bireye göre olumsuzlanır. Ve bu ilkelliğe dönüş, entelektüel yetkinliğe varış adını alıverir...
Bu yanılsama hakim olduğu anda, sözde bireyin yapacağı tek şey vardır: Durgun suları özlemek. Zaman zaman, dışarıdan bir etkiyle, ya da, entelektüel faaliyeti sonucu edindiklerinden kalan vicdan ve sorumluluk zerrelerinin genzini yakmasıyla, bir an için, sorgular kendini aydın. O zaman aklına nergis gelir. Evet, bir başıma duracağım, çünkü, böylelikle bir eser bırakabilirim insanlığa ancak. Ve kendisini kendisine adamış birey, bir yanılsama sıçraması daha yaşar: Kendisini eserine, uğraşlarına adamak... Eser, odur. Eser, onun olduğu için kıymetlidir. O, biriciktir. O olmasa, söz konusu eseri üretecek başka kimse yoktur; insanlık, onsuz, o eserden mahrum kalacaktır.
Narsisizm, bu anlamda bir inkarcı ruh halidir. Üretimin, her anlamda üretimin bireysel bir yaratı olması gerçeği, kuşku götürmez. Ama, her bireyi, içinde yer aldığı sosyo-kültürel atmosfer biçimlendirir. En bireysel üretimde bulunduğunuzu düşündüğünüz anda bile, sizden önce yapılanların oluşturduğu birikim nedeniyle, başkalarına borcunuz vardır. Bunun inkarı, üretileni de değersiz kılar. Sizin yankılanan bir sesiniz yoksa, yani, ürettiğiniz şaheser yalnızca kendinize sunduğunuz bir şeyse, suda yüzünü seyreden, kurumaya mahkum bir söylentisinizdir sadece.
Bütün bunlar da boş laflardır aslında, kendine aşık her aydın, Narkissos efsanesini bilir ve kendi bilincinde üretir zaten. O aydınlara gösterecek bir şeyimiz de yoktur.