başbakanın kendi kendine eziyeti. daha en baştan ortalığı güllük gülüstanlık gösterme çabası ile öyle laflar ettiki, şimdi bir türlü evet kriz vardır, yaşıyoruz diyemiyor tam olarak. önce teğet, şimdi sürtünme derken ha gayret söyleyecek. fıkra gibi;
Padişah bir arap atı almış. Atı çok seviyor. Kim atın öldüğünü söylerse onu idam edeceğim, kurtuluşu yok.
Gel zaman, git zaman at ölür.
Seyisbaşı:--At öldü, padişaha kim söyleyecek.
Seyisler:--Sen söyleyeceksin.
Seyisbaşı:--Olur mu?
Seyisler:--Tabi ki olur. Sorumlu sensin.
Seyisbaşı çarnaçar eve gider. Evdekilerle helalleşir. Üzgün üzgün saraya doğru giderken, padişahın sohbet arkadaşı imrahor Halil Paşa'ya rastlar.
imrahor:--Hayırdır? Yüsünden düşen bin parça.
Seyisbaşı:--At öldü. Ben de idama gidiyorum.
imrahor:--Tamam sen git. Ben padişaha söylerim.
Seyisbaşı ağzı kulaklarında evin yolunu tutar.
imrahor saraya gider ve başlarlar sohbete. Bir ara:
--Ya padişahım. Senin ata bir hal olmuş. Yere düşmüş kalkmıyor. Gözünü kapatmış açmıyor. Nefes alıp vermiyor. Bir şey yiyip içmiyor.
Padişah:--imrahor, desene at öldü!
imrahor:--Valla padişahım sen söyledin atın öldüğünü.