oldum olası duygusal biri olmuşumdur. bunda; çocukluğumda maddi durumumuzun kötü olması, kendimi mahcup hissederek büyümem, ufak beklentilerle yetiştirilmem gibi şeylerin etkisi vardır elbet. ama bu yazıda konumuz bir insanın neden duygusal olduğu değil, o duygusal insanın içinden gelerek yapıyor olduğu bir sürprizden neden vazgeçtiği üzerinedir.
ilkokul çağındayım, ikinci el bir bisiklet almışız zar zor. iyi de sürüyorum hani, kısa zamanda kapmışım. bizimkiler serbest bıraktı bizi çocukken, çocuğu bırakacaksın düşe kalka kendini geliştirecek abi. her neyse...
hoşlandığım kız boş arazide, mahallenin diğer kızlarıyla oturup bir şeylerle uğraşıyor. ben de bisikletle gidip halı saha var birkaç mahalle ötede, bahçesinden gül koparmışım. o zamanlar gül çok lüks olm, şimdiki gibi her yerde bulamıyordun. her neyse, benim planım; düşmüş gibi yapacağım, kız yanıma gelecek. ben de bu arada dönüp gülümseyerek çiçeği uzatacağım. çok güzel kurgulamışım her şeyi. kaldırıma çıkacağım, onların oturduğu yerden geçerken direksiyonu çevirip kendimi düşmüş gibi yere bırakacağım...
dediğim gibi de yaptım. ağır ağır sürdüm bisikleti bir kaza çıkmasın diye, arkalarından geçip az ilerledikten sonra attım kendimi. bir elim yine her şeye rağmen kaldırıma sürtüp yanmaya başladı, biraz bekledim ama ses seda yok. dönüp baktım, umurlarında bile değilim mk. bir iki saniye bakıp güle eğlene konuşmalarına devam ettiler... dizimi falan da demire vurmuşum, nasıl şakadan düşmeyse anasını. üzülerek toparlanmaya çalıştım, aldım bisikleti kaldırımdan yola. atladım, bastım gittim bizim büyük bir tarla ve kumlardan oluşan bir tepe vardı oraya. gözlerim dolu dolu düşündüm, çiçeği parça parça ettim.
hayatı ilk o zamanlar anlamaya başlıyordum.
daha birkaç tane daha var anlatacağım şey, uzun olunca okumuyorsunuz ama başka entrylerde yazarım.
bir kız arkadaşım var, rekor benim için. daha önce en fazla iki haftalık bir ilişkim olmuş buna ilişki diyeceksek abi, bununla beş ayı doldurmuşuz artık. o zamanlar izmir'de okuyorum ben, bir kere istanbul'a dönüp görüşebilmişim tatil döneminde. ama yine de önemli benim için, okul bitene kadar üç dört sene böyle idare ederiz sanıyorum. gülmeyin olm, ne bileyim insan yavaş yavaş tanıyor insanları. o yaşlarda benim için kız dediğinin çoğu sevgili dedin mi baba yarısı olur. şimdi desen, babasına saygısı dürüstlüğü var mı ki bana olsun derim. her neyse...
ben artık yaz tatili yaklaşıyor diye kendimce bir sürpriz hazırlayayım dedim. farklı ve güzel olmalıydı. böyle bahar şenliklerinin falan yavaştan başladığı dönemler. gittim bayağı paramı verip malzeme aldım aç kalacak olsam da o ay heykelini yapmaya karar vermiştim. öyle ufak falan da değil, bir metreden büyük olacaktı.
günlerimiz mesajlaşmalar, aramalar, sosyal medya konuşmalarıyla geçiyor; hiçbir şey çaktırmıyordum. o uyuduktan sonra veya konuşmadığımız zamanlarda heykele devam ediyor, neşeyle çalışıyordum. okul falan zikimde değil. nedense kız arkadaşım olunca ben her şeyi ikinci plana atıyordum. siz sakın öyle bir şey yapmayın, kariyer sizin geleceğiniz. evlenecek olsanız en önemli şeylerden biri olacak o diplomalar stajlar. her neyse...
bir ara bana az yazmaya başladı. benim de işime geldi, heykele daha fazla vakit ayırabilirdim. sınav dönemidir deyip sorgulamadım da. artık heykelin çoğu bitmiş azı kalmış. bir baktım telefonu kapalı. iki gün boyunca kapalı oldu. kara kara düşünüyorum, arkadaşlar gelip içip içip ev konseri yapıyoruz bir yandan. onlara da çaktırmıyorum. bir mesaj geldi "......artık başka birinden hoşlanıyorum, uzakken olmuyor. özür dilerim." diye. olaya bak. kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. cevap bile yazmadım. geri dönüşü olmadığını anlamıştım. ona kızsam da bir şey değişmeyecekti. bir beş on dakika şok olarak oturup arkadaşların sorularıyla kendime geldikten sonra gittim heykeli yaptığım odaya. tekme tokat girdim heykele.
bir vuruyordum burnu yamuluyordu, bir koyuyordum çenesi dağılıyordu... kafa falan atmadım gene kendimi tutup. ama en son gaza gelmişim, gidip balkondan arka bahçeye attım. tanınmaz hale getirdim kızı. yani heykelini. sonra arkadaşlar aldı beni balkondan, haydi bu gece barlarda içiyoruz o zaman diye(bara kaçmak için bahane arıyor ibneler, neşeli neşeli söylüyorlar bir de) bornova'ya götürdüler.