bitkilerde yaprağın dibinden çıkan, üzerinden vejetatif ve generatif organı veya ikisini birden taşıyanbitki kısmı... her yıl yeni sürgün verir bu bitkiler.
Ben yar kendimi bildim bileli bir sana aşık sana deli,
Seninle açtım bu gözleri seninle kaparım ancak...
Yar kendimi bildim bileli bir sana aşık sana deli,
Seninle açtım bu gözleri seninle kaparım ancak...
Dur durak bilmez bu gönül,
Koşar peşinden bir ömür,
Son demindeyken hayatın,
Neden bu sürgün.
Bilirim seni sevdim zamansız,
Sen sabırsız ben bir arsız,
Hiç utanmadık inan seninle sevişirken...
Gel yalan yokki içinde
Sen tanımadın mı onca sene,
Düşlerimden kalktılar,
Sana uyandım sadece....
Ben yar kendimi bildim bileli bir sana aşık sana deli,
Seninle açtım bu gözleri seninle kaparım ancak...
aysel gürel'in ne kadar geniş bir yelpazayle ve dünya görüşüyle söz yazabildiğini gösteren sezen aksu'nun yorumuyla da zenginlik kazanan en güzeli livaneli bestelerinden biridir.
Bütün pencereleri açtım
en karanlık yerinde gecenin
birdenbire bir kar ırmağı
havai fişekler gözlerimde
eski yangınları anımsadım
Kayan yıldızlara bakarak
yaşama dair niyet tutarlardı
aynalarla konuşurlardı
utanırlardı görüntülerinden
Yokuşları çıkıyoruz yıllardır
sessiz kalabalıklar halinde
ay aydınlığı gecelerde iz sürüp
kendimizle buluşuyoruz yine
yaşanan arabesk bir film sanki
ellerimizde kar çiçekleriyle
razı gibiyiz sürgünlüğümüze
Kendi düzlüğümüzde başlıyor yangın
vuruluyor güvercinler
düşüyorlar ortasına suyun
su bölünüyor ateşlere
erguvan renginde bir akşam
hayrat çeşmeler aranıyorum
kar yağıyor alnıma
kirli ayak seslerine
bütün pencereleri kapatıyorum. **
" sürgün bir agacin kökünün ve yapraklarinin kendi yasam alanina dolan hava ve toprakla baglantisinin kopmasina benzer
sürgün aniden sona eren bir sevgiye benzer
sürgün dehset verici bir ölüme benzer
cünkü ölüm bilincle yasanmaktadir "
bitmez deme bitecek sürgün
bitmez deme bitecek sürgün
kor gibi yanar yanar yüreklte
kor gibi yanar yanar yürekler
bu hasret anaya bu hasret vatana
bu hasret kardese bu hasret yoldasa
bitmez deme...
silayadan alinir kara haberler
birbir vuruluyor bizim neferler
gurbetten alinir kara haberler
birbir toplaniyor kirmizi güller
yakiyorlar insalari zindanlarda
kursunluyor canlari oy daglarda
asiyorlar o canlari meydanlarda
bitmez deme..
bitecek zulüm
diyarbakir mamak metris zindanlarinda
saygon zindanlarindan hic farki yok ki
bitmez deme..
gazeteler yalan yalan yaziyor
radyo telvzyon zulülmü övüyor
tüm dünya halklari bilir gercegi
türkiye türkiye..
bokuyla gülle oynayan erk sahiplerinin, s.ke sürülmeyecek akıllarıyla verdikleri fermandır. dertleri, sistemin şifresini çözüp, teşhir etmenizdir. işlerine gelmez. ihtiyaca istinaden gibi gubidik gerekçeler sunarak, kurulu düzeninizi tarumar ederler, üstüne de tasshak geçer gibi yeni görevinizde başarılar dilerler ki, öfkeniz katmerlenir. sezen-zülfü' nün sürgün parçasına sığınırsınız, iyi gelir.
yuvanin aslinda pek de uzakta olmadigini her iki uc adimda bir yuzune tokat gibi carpan gunluk hayatin, seni ozlem duydugun seyle ( yuvanla) surekli ona ulasacak gibi oldugun fakat hic ulasamadigin bir temas halinde tuttugu sikindirik durum.. hicbir vakit dibe vurmana (oysa dibe vurup guc alip sicrayabilirdin) musade etmeyen, ipi surekli sikip gevseten boktan golge oynaticisinin perdesi.. ebesinin@mi.com!
ben bu sarkiyi bana yazdim: indir beni ihtiyar zaman!
Biri iz sürüyor ithaka yollarında,
unutmuş kralını yıllarca önce
Troya;ya giden;
biri yeni ele geçirdiği toprakları düşünüyor,
yeni sabanın, oğlunu, ve belki de mutlu.
Yerkürnin sınırları içinde ben, Ulisses,
Hadesin derinliklerine indim
ve yılanların aşk düğümünü çözen
Tebaili Tiresiasın hayaletini gördüm,
bir de, ovada aslanların gölgelerini öldüren
ve Olimposta oturan Hareklesin hayaletini.
Biri yürüyor bugün Bolivar ve Şilide,
belki de mutlu, belki değil.
Ben o olmak isterdim. Jorge Luis Borges
Bir ölüyüm ben, dolaşıp duran
artık hiçbir yerde kaydım yok
bilinmiyorum mülki amirin görev yerinde
sayı fazlasıyım altın kentlerde
ve yeşeren taşra yörelerinde
Vazgeçilmişim çoktan
ve hiçbir şeyle anımsanmamışım
Yalnızca rüzgârla ve zamanla ve sele
ben insanlar arasında yaşayamayan
Ben Almanca diliyle
çevremde kendime mesken
edindiğim bu bulutla
bütün dillerde sürüklenmekteyim.
Nasıl da kararıyor bulut
yağmurun tonları da koyulaşmakta
çok azı yağıyor
O zaman bulut ölüyü daha aydınlık bölgelere taşıyor
gitmekle gönderilmek arasındaki farktır...
sürgün yemekle vurgun yemek herdaim aynı... bazen Sürgün yanlarımızdan vurgun yemek hoşa gider belki. Her gece ölü bir kıza mektuplar yazmak gibidir. Fırtına yüklü gemileri kanınızda yüzdürürsünüz ve "artık adımı unutmaya başladım. ne mutlu..." dersiniz sessiz bir dilsizlikle. sürgünler, Gözleri bağlı bir dilsizi vururlar her gece...
Mayınlı bir sevda masalında gezerler ve her mayına basışlarında "boooom!" sanırlar. oysa mayınlar basınca değil, ayağını kaldırınca patlar. sürgünlük bu işte bilmezler. Gülerken de ölürken de güzeldir yine de...
korkun! bir sürgünü ancak korkuları büyütür... sürgünlüğün Kanlı şakağından söküp aldığımız yitik anlamı zulamızda Tutuyoruz besbelli. Bir bıçak gibi Kullanacağız günü geldiğinde...
"yanımdayken de gurbetimdin. sürgün olmuşsun çok mu"larınızın olmayacağı bir gün'ü sür'ün...
yerleşik düşünceye aykırı sert muhalif görüşler taşıyan bir devlet ya da edebiyat adamının ikamet ettiği şehirden kilometrelerce uzağa gönderilmesi. cevat şakir kabaağaçlı bodrum' a sürgüne gönderilmiş, sonuçta pes etmeyerek bodrum' un yeşilini ve mavisini en iyi anlatan edebiyatçı olmuştur.
(bkz: halikarnas balıkçısı)
Genel olarak bir yaprağın koltuğundan çıkan üzerinde vejetatif, generatif veya hatta her iki organı birden taşıyan bitki kısımlarıdır. Yeni süren filiz.