Lisans bir ve ikinci sınıf. Bi tanıdığın arkadaşı var. Kaç kez aynı masaya oturmuşuz arkadaş grubu ile. Bu arkadaş gelmeden önce şen şakrak, oldukça konuşkan olan ben bu çocuk geldiğinde sessizleşiyor, tepki vermiyordum. Aşıktım ya çocuğa. Ulan salak, git konuş. Bi şeyler yap et. Yok. Sonradan öğrendim çocuk benim ‘bi garip, böyle sessiz sakin biri olduğumu’ düşünüyormuş. Diyemedim sen gelince elim ayağıma dolaşıyor, ne diyeceğimi bilemediğim için susuyordum diye.
Lisansın ilk seneleri dedim ama bu yıllarda başka neler yaşadım hatırlamıyorum. Sadece bu çocukla ve arkadaş grubumuzla oturduğum günleri hatırlıyorum. Okulda dikkatimi veremememi, sürekli o arkadaş grubuyla oturmak istememi. Çorba içmeye gitmiştik, sonra beni arabayla bırakmıştı. Kendimi biraz aşıp sohbet etmiştik onun hayatı hakkında.
Yıllar sonra karşılaştık o hep oturduğumuz kafede. Bi çay içtik, sevgilisi olduğunu öğrendim başka arkadaştan.
Olmazdı zaten. Hiç bana göre bir çocuk değildi. Fikirlerimiz, görüşlerimiz, hayat tarzlarımız farklıydı ama güzel günlerdi.
Sürekli ama sürekli düşünmek. Aptalca ama buna engel olamamak.
Lütfen başka şeyler düşünsün mesela derslerini veya yazın ne yapacağını ama yok sürekli o salakı düşünür beynine başka bilgi girmez.
Acaba şimdi ne yapıyordur aynı sehirdesiniz ama kaç metre uzakta veya gülüyor mu yoksa o da seni düşünür mü
Hem gülmeyi nerden öğrenmiş merak eder kim ona gülmeyi öğretir hayır ben daha güzel gülmeyi öğreteceğim!
Öğretecektim.
Ona sürekli taviz vermektir. ne yaparsa yapsın sonunda hep o haklı çıkar. çünkü aşıksınızdır çünkü sürekli onu düşünürsünüz o nerede? ne yapıyor? Ne yiyor? Kiminle?...
allahın insanlara verdiği en büyük hediye 'unutmak' olduğundan gerçekleşmeyecek olaydır. unutmadığınızı düşünün, bütün acılar içinizde birikirdi. insan bedeni buna dayanamaz.