süpermarkette aşık olmak

entry2 galeri0
    2.
  1. aradan birkaç gün geçtikten sonra paco nun havlamasına uyandım. düldül e yaklaşan bir yabancı. tiz bir sesle havlıyordu piç kurusu. yabancılar karşısında yenemediği bir korkusu vardı belli ki. yarı açık gözlerimle kıyıya baktım ama iskele engel oldu görmeme kim olduğunu bize odaklanan kişinin. doğrulunca farkettim ki mine gelmiş. aklımdan tamamen çıkmış nasıl güzel bir kancık olduğu gülümsedi. ben kendimi kötü hissediyordum. bir erkek ağlarken dahi savunmasız değildir ama uykusundan yeni uyandığı anda kesinlikle savunmasızdır. kendini kötü hisseder. bir de akşamdan kalmaysa daha da kötü hisseder. çırılçıplak ve çükü fosalmış gibi sanki.

    karşımda durup daha çok gülümsedi. saçlarını düzeltti. paco ya oturmasını söyleyip iskeleyi indirdim. düldül e çıktığında kuru bir selamlaştık ayaküstü. kahve içmeye geldim dedi. ben güldüm. bitirmediğim son şişedeki birayı diktim kafama. yüzünde değişik bir ifadeyle beni izledi. üzerinde kot şortla bol beyaz bir bluz vardı. saçları onu ilk gördüğüm günden sonra biraz uzamıştı ama gene de kısa sayılırdı. hay aksi kahve de yok ki dedim. bir daha güldü. gülünce yanağının birinde beliren gamzeye elimi sürmeyi okşamayı çok istedim. o sabah hiç olmadığı gibi dalgalıydı deniz. düldül, sabit durmakta zorlanıyordu. paco gelip onu koklamak için daha fazla zaman kaybetmedi. korkmamasını söyledim. bu şekilde tanıyordu insanları. en fazla koku çok hoşuna giderse sapıkça davranırdı ama kontrol altına alınabilirdi.

    bir süre oturduk sadece. ismi dışında hiç bir şey bilmiyordum hayatına dair. anlattı. kendisinden otuz yaş büyük bir adamla evli olduğunu söyleyerek başladı. zengin bir adam olduğunu sonradan ekledi. aslında bunu söylemesine gerek yoktu. az ileride oturmasından anlayabilirdim bunu. ailesini yaşantısını anlattı. yaptığı hataları anlattı. bunları kimseye anlatmadığını anlattı. ama kancıklara güvenilmez bu konularda. hangisine sorsanız kimseye anlatmadıklarını anlattığını söyler size. genellikle de yalandır. sonra ellerimi tuttu. kendimi gerçekten önemli değerli bir piç kurusu gibi hissettiğim nadir anlardan birisiydi o an. bir keresinde de ilkokulda müzik dersinde flüt ile şarkı çalarken böyle hissetmiştim kendimi. elimi çekmedim. hatta onun elini tutarak kaldırdım yerinden. ön güverteye gidip oturduk. sarıldım ona sıkıca oturup denizi izledik. düldül bir sağa bir sola yatıyordu saat sanırım 7 falandı. haftaiçi olduğu için daha iyiydi. haftasonu çok kalabalık olurdu. bazı zamanlar bir silah alıp şu manzaraya mangal dumanını karıştırıp bütün o duruluğunu gölgeleyen peynir ekmek yiyerek manzaraya daha fazla vakit ayırmak varken bunu akıl edemeyen aptalları ayrım yapmadan öldürmek isterdim.

    paco gelip bizi kontrol etti. burnunu çaktırmadan ayaklarıma değdirip uzaklaştı. sanırım bu şekilde benim iyi olup olmadığımı kontrol ediyordu. bazen bunu yapardı. tıraşsız sakallarımın arasında kaybolan yanağımdan öptü. dudakları fazla sıcaktı. göz ucumla baktım yüzüne gülüyordu. sürekli gülüyordu nedenini bilmiyorum. o anda dünyanın gördüğü en şanslı piç kurusu bendim. dudaklarını öptüm. dudağımı hafifçe ısırdı. sanki şu çocukluğumun kovboy filmlerindeki düello sahneleri gibiydi. yaşlı dilimi verdim ona, elini karnımda gezdirmeye başladı. avuçlarının içi sıcacıktı ve bu geminin kaptanı bendim. ayağa kalktım. yüzünde şaşkın bir ifade vardı. belki de elli yaşına yaklaşan bir adamdan bu kadar atik olmasını beklemiyordu kancık. ellerini tutup kaldırdım oturduğu yerden. arka tarafa dolaşıp da sahip olduğum tek sığınağa indik. bluzunun içinde ellerimi gezdirdim. şortunun belinde sanki hayali bir mayın tarlası varmış gibi aşağıya doğru elimi hiç indirmeden bazen sütyen kopçasının altında kalan güneş görmemiş yerlerine parmak uçlarımı değdirerek sırtını okşadım. her iki elimle omuzlarından kendime doğru çekerek dudaklarının sıcaklığını aldım. boynunu öperken şortumun düğmesini açtığını farkettim. hoşuma gitmişti. hep hoşuma gitmiştir aslında cesaretli kancıklar. bluzunu sıyırıp siyah sütyeninin kopçalarıyla boğuşmamak için ondan da aynı şekilde kurtuldum. göğüsleri sanki ısmarlama yaptırılmış gibiydi. eğilip şortumu tamamiyle indirdi. şimdi bile kendimi bir tuhaf hissettim. bu kancık kesinlikle sevişmesi için bu dünyaya gönderilmişti. kısa saçlarını ellerimle ensesine topladım. her defasında kafasını biraz daha bastırdım ama bir süre sonra yaşlı bacaklarım ayakta durmama karşı çıkınca. kendimi yatağa atmaya çalıştım. o sırada yatağın ayak ucundaki sivri köşe kasıklarımın hemen aşağısından baldırıma bir kastı varmış gibi saplandı. çok canım yanmıştı. resmen kan boşaldı bacağımdan aşağı. korku ile yüzüme baktı ama iyiydim. bu dünya üzerinde hiç olmadığım kadar iyiydim hem de. yatağın çarşafını toplayıp bir elimle yarama bastırdım. bir taraftan da sanki paco de lucia yı canlı izliyormuşum veya dünyaca ünlü bir konçerto sanki o anda besteleniyormuş gibi saygı duyarak onu izlemeye devam ediyordum.
    0 ...
  2. 1.
  3. hayatımda çok kere aşık oldum. elli senede belki yüz kere belki daha da fazla kere aşık oldum. bazen trafikte ona yeşil ışık yanarken durup bana yol veren sarışın bir spor araba sürücüsüne bile oldum. bazı zamanlar aynı gün içinde iki kancığa aşık olduğumu da hatırlarım. sabahleyin beni sonuna kadar emen kancığa, akşam yarığını somurduğuma.

    sanırım bir kaç yıl oluyor. sahilden yürüyüp de bir süper market şubesine gittim. birkaç tane bira ile dilimlenmiş kaşarlardan aldım kendime. alacaklarım konusundaki fikrim sabit olduğu için sanırım markete girip çıkmam çok uzun sürmüyor. kasadaydı o. siyah bir elbise vardı üzerinde. sarı kısa saçlarıyla beraber oldukça çekici görünüyordu. tahminimce otuzlu yaşlarının başındaydı. anlık bir göz temasımız oldu kendisiyle ve güzel kancıkların en kötü özelliği uzun süre göz temasına olanak tanımıyorlar sizinle. ben kasa bandına aldıklarımı bırakıp ödeme için hazırlık yapmaya başladım. çok fazla şey almıştı o. biraz sürdü işlemlerini tamamlaması ama dört koca poşet doldurmuş kancık. kasiyerle işimizi bitirdikten sonra birkaç saniye içinde biraları ve kaşarı poşetleyip güzel kancığın iki poşetini de taktım parmaklarıma. yardımcı olabilir miyim diye sorduğumda fena güldü kancık. şenlikli bir sesi vardı, şaşırmadım. otomatik kapıya doğru yöneldim. açıl susam açıl... tekrar güldü. aslında ben otomatik kapılardan çok korkuyordum. çünkü hemen herkes mekanik bir sebepten dolayı o kapılara çarpıp rezil olabilirdi. bir kaç kere böyle kötü hadiselere şahit de oldum aynı markette. elleri alışveriş poşetleriyle dolu kimselerin hız kesmeden o kapıya çarpmalarını gördüm. ne büyük çaresizlik... kancığın iri tasarımlı olanlardan bir arabası vardı. jip dediklerinden. yakınlarda oturuyorsanız bırakabilirim dedi. gülme sırası benimdi, kahkaha attım. hava sıcaktı, arabanın ön kapısını açtım, elbette yakınlarda oturuyorum. yola çıkınca bir teknede yaşadığımı söyledim, güldü.

    parkın yanına geldiğimizde ineceğimi söyledim. davet edersem iyi olmayabilirdi ama etmezsem daha kötü olabilirdi. dilerse manzaraya karşı kahve ikram edebileceğimi söyledim. vakti olmadığını ama teknenin yerini öğrenirse başka bir zaman gelebileceğini söyledi. beraber indik, ayaklarımın arasındaki market poşetini sağ elime aldım, tekneye doğru yürümeye başladık. teknenin önünde paco, sarışın bir kancığın kıçına burnunu sokmakla meşguldü. o benim köpeğim dedim. siyah olan. o tam bir piç dedim. paco bir sokak köpeğiydi son üç yavrudan birisiydi onu aldığımda. uyuz annelerinin yavruları için yeterli sütü yoktu. hepsi ölecekti neredeyse. sanırım bir labrador kırmasıydı. adının mine olduğunu, az ileride oturduğunu söyledi ve ayrıldı kancık. siyah elbisesinin içinde kalçalarını görebiliyordum. dönüp baktığında paco çoktan kancığını dölleme çalışmalarına başlamıştı. kafasını yarım çevirip elini kaldırdı mine selam verircesine. ben de öyle yaptım, iskeleyi indirip düldüle çıktım. elimdeki poşeti bırakıp sigara yaktım bir tane. poşetten biraların birini çıkartıp kapağını açtım. paco heyecanla geldi yanıma. paco tam bir alkolikti. su kabının yanındaki bira kabına şişenin birazını döktüm. garip sesler çıkartarak bir kaç saniye içinde tüm birasını yaladı. mine arabasının motorunu çalıştırdı ve uzaklaştı. hayatımda gördüğüm belki de en fena kancıktı, bir süre öylece kaldığımı hatırlıyorum.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük