soğuk bir kasım ayında floransa'nın o müthiş mimarisine sahip eski evlerinden birinde dünyaya gelen mario , çocukluğunda babası tarafından hep şiddet görmüştür. babasının günlük işleri , kumar ve karı düşkünlüğü yüzünden çoğu gece karnı aç yatağa girmiş ve acı dolu bir çocukluk geçirmiştir. annesi ince hastalığa yakanlıdığından dolayı erken yaşta ölen mario hem okumuş hem çalışmıştır. yaratılışın doğası gereği küçücük bedeni bu ağır yükü daha fazla kaldıramamış ve ikisi arasında bir seçim yapmak zorunda kalmıştır. okuldan ayrılan mario babası tarafından floransa küçük sanayi sitesinde kaportacı giancarlo'nun yanına verilmiştir.
gel zaman git zaman bu ağır işin de üstesinden gelemeyen mario kendi işini kurmaya karar vermiş ve musluk tamir işine girmiştir. kısa zamanda yaptığı işlerle ün salan mario daha büyük hedeflere gözünü dikmiştir. kendisinden yardım isteyen kralı kırmamış ve prenses kurtarma işine girmiştir.
Maraş'tan 70'li yıllarda istanbul'a göç eden bir ailenin 9 kardeşten en küçüğüdür. ilk başlarda balıkçılık, restorant(italyan bıyığından) işlerine bulaşmış parayı bulamamıştır. Daha sonra açtığı küçük tezgahta mantar çorbası, mantar kurabiyesi, mantar kebabı satmaya başlamış ve yavaş yavaş zengin olmuştur. 90'lı yıllarda istanbul'a gelen Japonlar bu abimizi görmüş ve ülkelerine gittiklerinde oyununu çıkarmıştır. Oyunu oynayanlar bilir her oyunun amacı prensesi kurtarmaktır bu da bizim milletin karı-kız sevdasından gelir. Ayrıca Kanalizasyon çukuruna inmek filan yine bizim ülkemize has şeylerdir.
urfalıdır o aslen. hatta 'biz aslen urfalıyağ' diyerek kazanmıştır prensesinin kalbini. çok harika da türkü söyler, müzikten anlar yani. oyun müziğini de kendi yapmış olsa gerek buram buram anadolu kokuyor..