bir de 'kimse bana kalkıp da -bu çağda- tiyatroda normal bir şekilde sakız çiğnemenin oyuncuya saygısızlık olduğunu söylemesin! biraz dünya görmelerini tavsiye ederim!' demiş.
çok afedersin de nasıl görelim pıtırcık o dünyayı, babanın babamıza verdiği 800 lirayla mı?
''Sümeyye Erdoğan 2002 de girdiği ÖSS sınavında 134,5 puan aldı. Yani 120 olan dört yıllık üniversite tercih barajı düşünülürse Sümeyye Erdoğanın bu puanla Türkiyede dört yıllık bir üniversiteye girmesi mümkün değildi. Üstelik orta öğretim başarı puanı 42,6 idi. Okul başarısını gösteren bu puan Sümeyye Erdoğanın ortalamanın altında bir öğrenci olduğunu gösteriyor.'' Benim kızım başörtülü olduğu için Üniversite'de okuyamadı diyen Başbakan; "Senin kızın başörtülü olduğu için değil, Puanı yetmediği için Türkiye'de üniversite okuyamadı"
Muharrem ince
öss'den 135 puan alıp kazanamadığı için yurtdışında okumak zorunda kalan RTE'nin kızı. bir de türbanlı olduğu için türkiye de okuyamamış süsü vermeye çalışıyorlar ama yemezler.
içinde yoksa beni affetsin de ben bu kızın gözlerinde hep nefreti görüyorum. nedeni, bakışlarından aldığım negatif elektrik.
bir insan bu kadar mı kindar bakar güzel kardeşim? kime bu kinin, nefretin? allah şifanı versin.
yüreğindeki hücrelerin kadar sevgi ve merhamet ihsan etsin.
tiyatrodan sonra eve geldiğinde koşarak odasına girmiş ve kimse beni sevmiyor diye yüz üstü yatarak ağlamaya başlamıştır sanırım. ayaklarını çırpa çırpa ağladıktan sonra uyumuştur tatlı tatlı. canım benim.
edit: işin iç yüzünü okuyunca şimdi ciddi ciddi böyle yaptığını düşünüyorum.
şayet bahsedilen yazı kendisine aitse, saçmalıklar silsilesi bir açıklama yapmış kişidir. hep beraber inceleyim efendim:
--spoiler--
...Sonrasında ağzıyla sakız
çiğneme hareketi yapınca durum anlaşıldı. Fakat öyle yapmasa da durum
belliydi, çünkü adam aslen sakıza değil, başörtüsüne takmıştı. Hem de
Ankara Devlet Tiyatrosu'nda, hem de en ön sırada (!) ...
--spoiler--
başörtüsüne taksa, neden ağzıyla sakız çiğneme hareketi yapıyor ben anlamadım. sakız çiğnediğini belirtmek için nasıl bir hareket yapacak merak ettim şimdi.
ankara devlet tiyatrosu' nun diğer tiyatrolardan farkı nedir de başörtüsüne tepki verilmeyecek? hem de en ön sırada?? vay anasını. çok enteresan gerçekten de. halbuki ankara' daki bütün devlet kurumları akp nin eline geçmemiş miydi? nasıl oldu ki bu şimdi? bak bunu unutmuşlar. neyse...
--spoiler--
Ve kimse bana kalkıp da -bu çağda- tiyatroda
normal bir şekilde sakız çiğnemenin oyuncuya saygısızlık olduğunu
söylemesin! Biraz dünya görmelerini tavsiye ederim!
--spoiler--
acaba bu çağa (!) uygun bir insan mı kendisi? önce onu bir sorgulamak lazım. bi de öyle tavsiyeyle olmuyo o işler. bizim gemiciklerimiz, milyon dolarlarımız yok öyle gezelim dünyayı tiyatroya gidelim. ama sağolsun çok yardımcı oldu bize. şayet dünyaya açılıp da tiyatroya gidersem, sakızımı ağzımdan eksik etmeyeceğim. ülkemizi başarıyla temsil edeceğim. amin.
--spoiler--
Bu halkın kadınlarının yarısından fazlasını
oluşturan başörtülüleri tiyatroda görmeye tahammül edemeyen sanatçı
herhalde sakallıyı, köylüyü, göbeğini kaşıyanı ve bidon kafalıyı da
görmeye tahammül edemez. Yani bu ülkenin yüzde 80'ini, yani halkı,
tiyatroda istemez...
--spoiler--
yarısı? fazlası? başörtülü? hmm... hani "dünyayı görün" dü az önce. e daha türkiye görülmemiş ki. ha bir de; o halkı tiyatroda görmek istemeyen sanatçı, devlet destek vermediği için kendi cebinden köylerde bedava tiyatrolar kuruyor. hatta eğitimler veriyor. hemde sıfır devlet desteğiyle.
--spoiler--
Ve son olarak; başörtülülere, ve sizden farklı olan herkese, alışsanız
iyi olur! Çünkü biz hep burada, gözünüzün dibinde olacağız!
--spoiler--
yazının başlarında tiyatrocu hakkında "faşist! şımarıklık! cahillik! " diyen hanım kızımını, yazının sonunda söylediğine gel. açık açık durumu gözlerimizin önüne sermiş ve zihniyetinin düşünce biçimini ortaya koymuş.
şimdi yazıyla ilgili söylenecek şeyler bu kadar. aslında tiyatroda yapılanları savunmuyorum. sakızla tiyatroya gidilmesinin saygısızlık olacağını bilmeyip, tavır konduğunda yediremeyenlere sinirleniyorum. tiyatro dediğin canlı bir oyundur. yeri gelir birinin telefonu çalar, tiyatrocu oyunu durdurur, telefonu çalanı uyarır, hatta genelde sert bir dille uyarır, oyununa devam eder. yeri gelir seyirciyle atışma bile olur.
ben bu olayı ilk duyduğumda hanım kızımızdan bir açıklama beklemiştim zaten. hem de merakla. hani yurtdışı görmüş, biraz medeniyet tatmış birinin açıklamalarının babasından farklı olacağını düşünmüştüm. en azından ummuştum ama yanılmışım. şu eli maşalı, kimse benle aşık atamaz zihniyeti sadece bu kesimde mi var bilmiyorum ama, çok medeniyim diye geçinip şöyle bir yazı yazmak komik kaçıyor gerçekten de. hayır yani kimse tepki gösteremeyecek mi size? kimse laf söyleyemeyecek mi? karşı gelenler hep mi içeri atılacak, hep mi kıyıya köşeye sürülecek? hava alın biraz. zihin açar.
yazar tuncer cücenoğlu'nun aydınlık'ın dünkü sayısında mektup yazdığı rte'nin kızı. mektup şöyle:
Öncelikle geçmiş olsun kızım.
Anlatacağım olayları okuduğunda neden geçmiş olsun dediğimi anlayacak ve bana hak vereceksin.
Birinci olay yıllar önce Ankara Devlet Tiyatrosu Yeni Sahne'de yaşandı. Sahnelenmekte olan "Bir Yastıkta" adında bir oyun.Oynayan aktörlerden biri Cüneyt Gökçer. ışıklar içinde yatsın Cüneyt Gökçer'i izlememişsindir ama adam Dünya çapında bir aktör ve rejisör. Üstelik Devlet Tiyatrolarının da genel müdürü o tarihlerde...
En ön sırada bir erkek seyirci; ayaklarını sahneye uzatarak yükseltiye yerleştirmiş.Elinde tespih, koltuğa iyice yayılmış ve oyunu seyretmekte. O zamanki görevliler salona aldıkları seyircilerin "kabuklu yemiş ve meşrubat"ı içeriye taşımalarına izin vermediğinden olsa gerek, fındık fıstık da yemiyor, meşrubat da lıkırdatamıyor, mest olmuş bir şekilde Cüneyt Hocayı ve oyunu izliyor yalnızca. Cüneyt Hoca "Seyirci velinimetimizdir" deyip oynamaya devam edeceği yerde, gözlerini dikmiş adama, önünden her gelip geçtikçe ya da gerekli gereksiz -ki bence bilinçli olarak- adamı kaş göz işaretiyle bacaklarını/ayaklarını toplaması için uyarıyor. Tıpkı Tolga Tuncer'in seni kaş göz işaretiyle ağzındaki sakızı çıkartman için uyarması gibi. Ama adamın tındığı falan yok. Birden ne mi oluyor ? Oyun metninde olmadığı halde o koca Cüneyt Gökçer bir tekme atıyor zavallı seyirciye. "Yandım anam !" diye bağıran tiyatrosever, bacağının acısıyla kıvranırken bir ambülans isteniyor ve hastaneye kaldırılıyor zavallı adam.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ferhan Şensoy'un bir oyununda, sıkıştığı zaman tuvalet için dışarıya çıkan, geri döndükten sonra da izleyemediği yerleri seyircilere soran meraklı bir seyircinin başına gelenler de ilginçtir. Ferhan'ın elinden kurtulması gerçek bir mucize örneği olmuştur bu zavallı adamın. Yani çişi geldiğinde tuvalete gitmeyip de salona mı işeseydi ? işi bittikten sonra oyunu izlemeye geri dönmeyip Ferhan'ı izlemekten mahrum mu kalsaydı ? Ferhan'a olan sevgisinin karşılığı bu mu olmalıydı ? Ferhan Şensoy çok ayıp etmiştir yani.
Gene Levent Kırca'nın oyun sürerken cep telefonu ile konuşmakta olan masum bir seyircinin kafasına elindeki davulun tokmağını fırlatması ve tam isabet kaydederek adamın kanlar içinde koltuğa yığılmasına neden olması da hala konuşulan ve belleklerden silinmeyen bir olaydır.
Ya Müjdat Gezen'in, masumca çekirdek çıtlayan bir seyircinin kafasına, elindeki darbukayı geçirmesine ne dersin ? Haldun (Dormen) ağabeyi bilirsin. Kibar ve zarif bir sanatçıdır. Ayakkabısını çıkartıp oyun izlemekte olan bir seyirciyi az kalsın boğacakken sağolsun Metin (Serezli) ağabeyin adamcağızı Haldun ağabeyin elinden güçlükle kurtardığı da hep anlatılır tiyatro çevrelerinde. Yani ayağını sıkmakta olan ayakkabıyı çıkartmasa mıydı bu zavallı adam ? Üstelik bir haftadır banyo yapamamasının suçu onda mıdır, yoksa Sular idaresinde mi ?
Bu tiyatrocular garip insanlardır Sümeyye kızım. Sen adını duydun mu bilmem ama bizim tiyatromuzu kuran Muhsin Ertuğrul diye bir adam vardı. Mustafa Kemal Atatürk istanbul Şehir Tiyatrolarında bir oyun izlemeye gelecek. Oyun başlamak üzere ama önder yok ortada. Muhsin Ertuğrul'daki cürete bak sen "Perde zamanında açılacaktır" deyip başlatmış oyunu. Sonuç olarak yarım saat sonra gelmiş paşa. Muhsin Ertuğrul ne demiş biliyor musun Mustafa Kemal'e ? "ilk perde bitmeden alamayacağız sizi Sayın Cumhurbaşkanım. Sizi Müdüriyette ağırlayalım !" Paşa da kısmış sesini, yarım saat kadar paşa paşa oyalanmış orada. Yani kalıbının adamı değilmiş paşa. Sen yedi düveli hizaya getireceksin, bu ülkenin koskoca Cumhurbaşkanı olacaksın, kıçı kırık biri çıkıp seni içeriye salona almayacak. Olacak şey mi bu ? Parayı veren o üstelik. Kapatırım dese kapatamaz mı tiyatroyu yani ?
Aman bundan böyle daha dikkatli ol. Tiyatrocuların kurallarına uy... Sakız çiğneme, cep telefonunu da açık unutma... Sözün özü tiyatrocuların beter insanlar olduğunu da asla unutma...
Bak bir de şunu asla unutma ve hatta çerçeveletip başucuna as. Üstad Shakespeare bu aktör taifesi için diyor ki: "Aktörlerin diline düşmektense lağıma düşmek evladır." Hele bir de bir kısım medya ile birleşip de cephe alırlarsa size ! Çünkü bunlar Dünyanın her yerinde varlar. Aralarındaki iletişim ise inanılır gibi değildir. Afrika'dan Antarktika'ya, Sibirya'dan Yeni Zelanda'ya konuşulur durursun onların diline düştüğünde.
Birbirleriyle de pek geçinemezler ama sözkonusu tiyatro olunca gerisi teferruattır ve hemen kenetleniverirler.
Aman dikkat !
Seni ayrıca sakız meselesini başörtüsü gerekçesine dönüştürmendeki ustalığın için yürekten kutluyorum.
öss sınavına girdiği 2002 senesinde babasının şimdiki kadar güçlü olmaması yüzünden amerika da okumak zorunda kalmış, ultra zeki hanım kızımız.
şimdiki güç o zaman olacaktı ki...
130 küsür puanla cerrahpaşa tıp ya da odtü'ye birincilikle girerdi, gurbet ellerde aile özlemi çekmez bizi de gül cemalinden mahrum bırakmazdı.
gerçi odtü olmaz. onlar kötü çocuklar.
ama hacettepe olurdu bak.
belki tiyatro eğitimi falan alıp bir üniversitede okutmanlık yapardı. ilk dersi de " nasıl sanata hakaret edilir " olurdu.
canım ya. bugünlerde hiç babasının yanında çanta gibi gezmiyor.
inşallah pizza partisinde zehirlenmemiştir.
edit: öss sınavı diyerek yaptığım hatanın farkına vardım, lakin değiştirmek istemiyorum. çünkü koca yazıda bir tek bunu anlayan beyinler gibi eksi alan entryi silenlerden olmak istemiyorum. ayrıca sanki babanızın kızı da en ufak bir eleştiri de atağa kalkıyorsunuz. aynen böyle devam edin, sizi de himaye altına alırlar bir gün, zengin olursunuz.
allah herkese nasip etsin diyerek başlamak istiyorum önce. şanslı kız vesselam sümeyye kızımız. gözümüz yok tabi.
herkes ister bu şartlarda hayat sürdürmeyi. öyle değil mi ama. şimdi sen gel öss gibi bir sınavdan 2002 senesi şartlarına göre 130 küsür puan al, liseden aldığın puan da 40 civarı olsun ama buna rağmen amerika da indiana üniversitesi gibi bir üniversite de oku, üstelik 2005 te mezun ol, sonra da londra da bir üniversite de yüksek lisans yap..
yani bu durumda sormak gerekiyor tabi cici kızımıza? türkiye de okumamanızın tek sebebi
baş örtü yasağımı diye.
tabi bu arada 2005 ten 2002 yi çıkarırsak biliyorsunuz 3 oluyor.. bir kaç internet sitesinde de okulu bir yıl uzattığı yazılmıştı hatırlarsanız ee bu durumda cici kızımız 2 yıllık bir okul okumuş oluyor.
ayrıca bunların hepsi büyük ihalelerin verildiği büyük iş adamlarının sağladığı burslarla olup bitiyor. ama tabi çok ihtiyacı olduğu için yadırgamamak lazım bunları.
şimdi bir de hazirandaki seçimlerde ak partiden milletvekili göstereleceği söylentileri var *
ee tabi babası başbakan olunca, kızımız da bunu kullanmak istedi kanımca. ee benim de babam başbakan olsa bende isterim. niye istemeyim.
haa bir de unutmadan teoman dinliyormuş kızımız. teoman'ın bir şarkı sözünü armağan etmek isterim kendisine..
bazı yalanlar güzel,
bazı gerçekler acıymış.
bazı ölümler uzun,
bütün hayatlar kısaymış.