her sahneye çıkan densize sanatçı payesi vermenin sonucu. biz ne sanatçılar biliriz; sanatçı maskesiyle gezip beyinden bihaber laklakanlar halka hakeret eden laflazanlar.
adab ı muaşeret ten en çok bahseden kesime mensub birinin, bir oyunu izlerken sakız çignemesi ( oyuncunun dikkatinin dagıtılması ) nasıl bir çelişkidir efendim. üstelik yapılan davranış "tesettür" mevzusuna degindirilerek toplumu arkaya almaya çalışılmıştır. ulan her bokuda tesettüre, başörtüsüne baglamayın be.
sanata ucube diye hitap eden başbakanın kızından ne beklenirdi ki? asıl tezat olan böyle bir başbakanın kızının tiyatroda, sanatta ne işi var? hiç öyle aa kemalist! aa şöyle, aa böyle diye eksilemeye hazırlanmayın kardeşim. bunu da baştan belirteyim de içim rahatlasın.
tiyatro'yu çok seviyor belli, zaten ailecek tiyatroyu sevmiyor mu bunlar? babası milyonlarca insana tiyatro oynamıyor mu? yalanları bir bir sıralamıyor mu? hemde gözünün içine baka baka. ee sen de saygı duyacaksın o zaman insanlara. istiklal marşında da sakız çiğne o zaman ha? gerçi siz onu da yapıyorsunuzdur. biraz saygı duymayı öğrenemediniz atamıza, atanıza demek istiyorum aslında, hepimizin atası atatürk. ama siz atanızı başka coğrafyalarda, okyanus ötesinde biri olarak belirlemişsiniz. sorununuz burada işte. emin ol başörtün için birşey yapmamıştır oradaki oyuncu, babanın yaptıklarından dolayı o kadar çok kinlendi, o kadar çok nefret doldu ki bu insanlar, artık sadece babanı görünce değil, babanın çevresindeki insanları görüncede tepkisini ortaya koymak istiyorlar.
ve evet sen, gözünü iyi aç, etrafına iyi bak! göreceksin. madem bu kadar çok gözümüzün dibinde olacaksın, madem bu kadar içimizde olacaksınız, madem bu kadar kandırmaya devam edeceksiniz bizi, o zaman bu tür şeylere sizde alışsanız iyi olur. herşey istediğiniz gibi, şakşakçılarınızın pohpohlamaları gibi olmayacak bu ülkede. nereden geldiğinizi ve ne olduğunuzu unutmaya başladınız. bu da bizden size bir tavsiye olsun, bir insan nereden geldiğini unutursa eğer, unutulmak onun en büyük hakkıdır. sen halktan geldim diye söyleniyorsun, mızmızlanıyorsun da, tiyatroda yer bulamayınca en önde oturabiliyorsun.
benim bildiğim halk, yani senin söylemeye çalıştığın halk; değil tiyatroda sakız çiğnemek tiyatroya girecek parası olmayan, evinde çoluğuna çocuğuna ekmek parası yetiştirmek için çalışırken madenlerde hayatını kaybeden, açlıktan ölen, vergiler yüzünden ev geçindiremeyen, en ufak protestoda jop yiyen, hakkını ararken haksız duruma düşen, binbir türlü vaadlerde bulunup hep kandırılan vs. insanları oluşturan bir güruhtur.
sen kalkmışsın orada, kendi kompleksin yüzünden bana yapılan hareket halka yapılan harekettir diyorsun. o zaman o tiyatrocu ne oluyor? zamanında yaptığınız protestolar, yaptığınız yürüyüşler ne kadar çabuk unutuldu? o zaman siz halk değil miydinizi? sorarım bunları size.
tiyatro sahnesinde gösteri yapan oyuncu, sahneye vuran spot ışıklarından dolayı seyirciyi göremez. ama seyircilerin arasından çıkan en ufak bir gürültü (sakız çiğneme de olsa) oyuncu tarafından duyulur. şimdi oyuncu olarak düşünüyorum; eğer epik bir oyun oynanıyorsa seyirciye dönülür ve gerekiyorsa işaret edilir. ama burada oyuncunun seyirciyi seçmesi gibi bir şansı yoktur. az önce de dediğim gibi spot ışıklarından ötürü kimseyi göremez. ** oynanan metnin içeriğinden ve ağzında çiğnediği sakızdan ötürü süreyye hanfendinin alınganlık yaptığı ortadadır. karalamadıkları bir sanatçılar kalmıştı bunu da yaptılar helal olsun.
sanatçı! yavşaklığını açıkça yazmaktan çekinmemiş.
evet bu ülkede kendilerine sanatçı diyenlerin tamamı yavşak olup sümeyye hanımı bunu dile getirebilme cesaretinden dolayı kutluyorum.
okurken insanı duygulandıran sokağa çıkıp iki kemalist dövme vesilesi olan mektuptur. bırakın bu mağdur edebiyatını ama helal olsun adamlar mağdur olduk diyebilmek için kızlarını dahi kullanabiliyor.
saygının, edebin, insanlığın, sanatın, sanat sevgisinin ve ince ruhun, sanatçıya olan saygının, özür dilemenin büyüklüğünün, erdeminin, adabının, hitabet sanatının, yalan söyleme yeteneğinin, sözde madurluğun, güya ezikliğin,yersiz paranoyaların, kalitenin ve tekrar söylüyorum ki insanlığın sonradan bireysel çabalarla edinilmediğini, ailede öğrenilen, küçük yaşlardan itibaren aile ortamında kazanılan kavramlar olduğunu apaçık gözler önüne seren, erdoğan fertlerinden birinin daha yüce ahlakı ile yazdığı mektuptur.
ve ayrıca insanoğlunun yeri geldiğinde ne kadar çiğ, ne kadar vurdumduymaz ve ne kadar bomboş olabileceğini de şu satırlar ile ortaya koyar;
"Bu nasıl bir şımarıklık, nasıl bir kabalık ve faşistlik, hatta nasıl bir cahillik, ve medeniyetten
nasibini almamışlık?!"
aynen sümeyye, aynen... nasıl şimarıklık, nasıl bir kabalık ve faşistlik, hatta cahilliktir?
insanlara dünya görmelerini tavsiye etmişsin ama sevgili baban isnanların yarınını görmelerini garanti edemiyor. bu ülkede insanlar bırak ülkelerini gezip görmeyi, 1 sene sonrasını, önünü göremiyorlar. aç yatan, aç kalkan, evi barkı olmayan, olsa da ocağı yanmayan, sobası tütmeyen tonla insan varken, ve sevgili baban onları düşünmek yerine seni ve abini ve hatta 7 ceddinizi refah içinde yaşatmayı düşünmekten kendini alamazken, insanların dünyayı gezmesi zor be sümeyye! çok zor!
benimde bizzat şahit olduğum olaya karşı, sümeyye erdoğanın yakarışıdır.
olaya gelince; yeniçeri ve sipahilerin yozlaşarak eğlence ve sefahate daldıklarının anlatıldığı cümbüş sahnesi esnasında olay oldu. sipahi başını canlandıran Tolga Tuncer aralarında sümeyye erdoğanın da bulunduğu bir kaç başörtülü bayana yönelerek belini ön tarafa alacak şekilde oynatmıştır. yani bildiği hareket çekme olayı. sözlü sataşmada oldu fakat arka tarafta olduğum için duyamadım neler konuşulduğunu. buna takiben kaş göz işaretleri, ağzını bükmlere falan gerçekten bir oyuncuya yakışmayacak hareketler sergiledi. devamında sümeyye erdoğan salou terk etti, ve onun sümeyye erdoğan olduğunu bile bilmeyen yaklaşık 100 polis akademisi öğrenciside yapılan edepsizliği protesto etmek için tiyatrodan ayrıldı.
şimdi sümeyye erdoğanı recep tayyip erdoğanın kızı olarak değil bir bayan olarak düşündüğünüzde yapılan hakareti hiçbir mantık kabul etmez. sakız çiğnemeymiş falan bunların hepsi ucuz bahaneler. bir sürü su içen var şeker yiyen var niye onlara takılmıyorsun diye sorarlar adama. hatta cümbüş sahnesinin kasıtlı olarak uzatıldığı bile söyleniyor.
bu bağlamda yapılan hareketi zavallı bir tiyatrocunun, yüksek sanat otoriteleri tarafından beğenilmek amacıyla yaptığı ezikçe bir hareket olduğu kanısındayım. evet eleştirici, otoriteye karşı, cesur, özgür düşünce insanı imajını uyandırdın büyük sanatçı*...
yazık bu akepeye be arkadaş. çok çileler çekiyorlar. oğlu gemide kızı tiyatroda çok sıkıntı çok vallaha. rte nin kızına laf atmışlar. bu adamlar mazlum hadi oylar akepeye ve tüm türbanlı zihniyete. türbanlı zihniyet derken ne demek istediğimide biraz açayım, bazı kıt kafalar anlamayabilir çünkü. kafasına türban takanlardan bahsetmiyorum. beynine türban takanlardan bahsediyorum. yani türbanı dini inancı için değil siyasi bir ideoloji için kullananlardan.
gözyaşları içinde, hıçkıra hıçkıra, hatta; aksıra tıksıra okuduğum mektuptur. gönlümde tedavisi mümkün olmayan yaralar açmıştır. keşke bir kere "seni seviyorum" diyebilseydim. geçeydim önüneee girme o tiyatroya diyeydimmm.
benim anlamadığım faşist ne alaka? bu kız normal mi? hem ne garip tek boş yer en önde kalmış * biz de bunu yedik sanki biz tiyatroya hiç gitmedik. benim gittiğim tiyatrolarda hep balkonların en arkası boş kalırdı. bi yürü git küçük tayyip.
%80'i Bidon kafalı derken türbanın altına bişeyler sıkıştırıp şişirmek suretiyle başın 20 cm yukarısında duran devasa kafayla gezen kişileri kastetmiş sanırım.Eee hayal gücü geniş.. ne de olsa entellektüel bir kişilik sever böyle benzetmeleri.