lise hayatımın ilk yılını ziyan ettiğim yurtlardır.
o yurda girmek, bir müddet inançsız, dinsiz biri olmama sebep oldu.
kaldığım yurdun rutin uygulamaları:
1)dayak
2)yemekhane nöbetçiliği
3)temizlik (haftanın her günü, sorumluluğundaki bir yeri; hafta sonları ise bütün yurdu... ki yurt beş katlı.. )
4)günlük 2 saat din dersi... (ibadetlerle birlikte beş saate çıkıyordu)
5)kendi aralarında yaptıkları denetimlerin arefesinde ise, günde 12 saati geçen din dersleri.
6)hafta sonları sadece birkaç saatlik çarşı izni..
7)sürekli saç kontrolü yapılması. (subay tıraşı ya da üç numaraya evet, geri kalanına hayıııııırrrr... geri kalanı zındıkkkk)
8)kot pantolon giyme yasağı
9)müzik dinleme yasağı
10)gazete ve dergi okuma yasağı
11)halkaya katılma zorunluluğu... rabıta yapma zorunluluğu
12)yatakhanelerin gece 11 de açılıp sabah 7 de kapatılması
13)şahsi dolapların sürekli aranması
14)sadece üç haftada bir ev izni
ulan yurdun önündeki bahçede bile top oynayabilmek için köpek gibi yalvartırdınız bizi... sizin o baskı ve dayatmalarınız yüzünden, abdestsiz namaz kılıp, cünüp oruç tutan ne kadar arkadaşım vardı biliyor musunuz? din bizim için baskı demekti.. şiddet demekti... ulan babamızdan korkmazdık lan sizden korktuğumuz kadar. bizi o denli korkutacak hakkı nasıl kendinizde bulabiliyordunuz... ulan, daha sabi sübyan olan çocukları tekmelerle tokatlarla mı dövmezdiniz, ulan bizleri mescitte toplayıp da toplu bir şekilde tehdit mi etmezdiniz, ulan çocukları tüm arkadaşlarının arasında rencide mi etmezdiniz, ulan sigara içti diye kış ortasında öğrenciyi dışarda mı bırakmadınız, ailelerini arayıp onların onurunu mu kırmadınız? ulan, o gencecik insanları şiddetle ve psikolojik sindirme ile ne hale getirmiştiniz siz öyle?
ulan söyleyin bana;
ailesinin onurunu incitip de, kendisini de kapı önünde bıraktığınız kaç kişiye sigarayı bıraktırabildiniz?
ulan o tatlı uykudan tekme tokatla, ranzalara metal çubuklar vura vura çıkardığınız gürültülerle uyandırdığınız o çucukların kaçını dini bütün insan yapabildiniz?
ulan zorla dayattığınız o rabıtalar esnasında, gözlerini kapattığında sizin emrettiğiniz şeyleri değil de, şehevi şeyleri hayal ettiğini sonradan arkadaşlarına itiraf eden o gençlerin kaçını kemale erdirebildiniz?
ulan kaçımıza kumaş pantolonu ve bid'at olan o cins bıyıklarınızı sevdirebildiniz?
ulan kaçımız namaz kılarken manevi bir tad alabildik?
şimdi, o yurttan kaçmayı kafaya koyduğum soğuk ve sessiz yatakhane gecesi geliyor aklıma...
karlı bir kış sabahı, ortalık süt liman bir haldeyken, geceden hazırladığım çantamı almıştım dolaptan.. etrafı kolaçan ederek, korka korka cama yaklaşmıştım. beşinci katın penceresinden fırlatmıştım çantamı. parmak uçlarıma basa basa birinci kata inmiş, ayakkabılarımı kapıp tekrar en yakın pencereye koşmuştum.. kilitli kapılardan bu şekilde kurtulmuştum... otobüs durağında tedirgin bekleyişim ve ilk otobüsle ordan kaçışım... kaçtıkça rahatlayışım...
ulan sizin zihniyetinize tüküreyim ben... o hakkı, ki ben bir çocuktum daha, işte o çocukluğun hakkını helal etmiyorum size...
not: o yurt ne benim, ne de ailemin tercihiydi. anadolu lisesini kazanmış bir öğrenciydim. kazandığım okulun yurdu yoktu. ve o şehirde başka bir yurt da yoktu. bahsi geçen yurtta kalmak zorundaydım. o yurttan çıkınca, o şehirden de çıkmıştım. aldığım karar, o yaş gurubu için cesurdu. başka bir yerde okumaktan tutun da, eğitimi bırakmak dahil her şeye hazırdım. bana, yeni bir şehir ve yeni insanlar nasip oldu.
benim o baskı çemberini kırdığımı gören arkadaşlarımın çok büyük bir kısmı o yurttan kaçmayı başardılar.
hiç kalmadım, o yüzden bir fikrim yok. ama yazılanları satır satır okudum. hem de satır satır... bir şeyler yazmadan geçemeyeceğim.
ben kuran odaklı dini savunduğum için tarikat ve cemaatlere karşı bir insanım. ama yazılanları okuyunca içimde garip bir şeyler hissettim. özellikle de yurt ücretinin cüz'i olması ve kuran öğretilmesi konusunda.
tek söyleyebileceğim, eğer bataklık kenarında durmuş birileri düşmekte olanları tutuyor veya düşenleri çıkarmaya çalışıyorsa allah onlardan razı olsun.
kuran'ı 32 yaşımda okudum. 20'li yaşlarım içkiyle harap oldu ve tabi pankreasım da, şu an karnımdaki ağrıların sebebi yine o ise belki pankreas kanserinden öleceğim.... keşke ben de öyle bir yurtta kalıp kuran'ı daha önce alsaydım elime. bu kadar geç kalmazdım belki...
kendini yırtsa 90 ıq nün üstüne çıkamayacak birkaç beyinsizin hakkında övgüyle bahsettiği yurtlardır.
burada kalıp, süleymancıların örs ve çekici arasında şekillenen ruh dünyalarıyla hep eksik kalacak ve daha da acısı bu müzmin eksikliklerini asla idrak edemeyecek kimselerin sözlerine bakmayın!
bu cemaatin elinde yıpranan hayatlara gerçek manada acıyorum.
girdikleri her ortamda hep çekingen, hep uysal, hep orta yolcu, hep korkak, hep tedirgin, hep başkası olan bu hayatlara gerçekten acıyorum!!!
daha on sekizinde bile değildim.
itiraz ettim!
kabul etmedim!
isyan ettim!
son olarak bana saldıran hocayı tekme ve yumrukla yere serdim!
kavgadan sonra tehdit minvalinde bana '' kendine dikkat et çocuk'' dedi...
muhtemelen sadece kendilerinin bildiği beddualar etmiştir!
çok şükür, oradan ayrıldığım için de, benden sonra onlarca kişinin ayrılmasına ön ayak olduğum için de ve bana saldıran o hocayı buna pişman ettiğim için de mutluyum!
orada kalan, orada kalmış ve orada kalmayı düşünen kişiler için özlü söz sokrates ten gelsin:
Nereden baktiginiza bagli.
Ihtiyaci olana cidden yardim ediliyor. Gercek bir disiplin var yurtta kalanlara sahip cikiliyor.
Simdi bu ayni zamanda sizin kisitlayici buldugunuz sey. Kisitlayici evet ama orada ilgi ve hizmet icin sizden istedikleri uyum saglamaniz, para degil.
Eger kisitlayici bulacak ve katlanamayacaksaniz o ilgi ve hizmeti haketmiyorsunuz demektir. Buna laf edecek haliniz yok herhalde?
Kisisel olarak bence fazla kisitlayici ve bu dusuncelerimle bir erkek olsaydim daha fazla para verip beni oldugum gibi kabul edecek bir yurt tercih ederdim.
Ama bu kafada olmasaydim ve kendimi onlara yakin hissetseydim, harbiden yaptiklari buyuk iyilik ve seve seve uyum saglardim.
Kimseye bir kotulukleri yok, yurdunda kalanlarin da yok.
Ek kontenjanla kazandığım için KYK' ya giremeyip sokakta kalmaktansa kalırım dediğim yurttur. Sonun başlangıcı olmuştur cemaat kariyerim açısından.
1* gece kalabildim ancak. Çok sıkı ve sıkıcı bir ortam. Fiyat olarak oldukça uygun ama şartları ağır. Ben de ertesi gün banka kuyruğunda başka bir cemaatten elemanla tanıştım. O da benle hemşehri çıkınca kendi cemaatlerine(Okuyucular) dâhil etmek istedi beni. Neyse Süleymancı yurdundaki pılımı pırtımı alıp bu elemanın beni kandırdığı yere gittik. Apartman bu cemaate aitti. Girdik, bir abiyle tanıştık. O ilin abisiymiş o abi. Adamın eli, yüzü bembeyazdı ama; dün gibi aklımda. Elleri de yumuşacıktı. *
Sonra o beni diğer apartmanlarına yönlendirdi. Oradaki abi de şartlardan bahsetti kısaca. El mahkûm kabul ettim yine. 1 buçuk ay kadar da orada ancak dayanabildim. Zîrâ ev ortamıydı ama orada da her şey kısıtlıydı. Müzik dinlemek, televizyon izlemek, gazete okumak, internete girmek, futbol oynamak vb birçok şey yasaktı. Orada da tutunamadım. Hatta bu süreçte bir şampiyonlar ligi bir de milli maçını izlemeye kaçarak gittim. Neyse oradan da Hoca Eefendi cemaatine yatay geçiş yaptım. Orası her açıdan rahattı. Tek sıkıntı ev abisinin umursamaz tavırları ve eve uğramayışıydı. O seneyi o şekilde atlattıktan sonra ertesi sene orada da yapamayacağımı anladım. Ertesi senenin ilk dönemini de orada ve özel evdeki arkadaşlarımın evlerinde haftanın 3-4 günü misafir olarak geçirdikten sonra o özel eve dikey geçiş yaptım. Ve 4 senelik eğitim öğretim hayatımın geri kalan 2 buçuk senesini o evde tamamladım.