2007 yapımı türk filmidir. çekimleri falan biraz amatörce görünse de vermek istediği duyguyu insana çok iyi verebilen bir filmdir.
bir de filmin sonunda
--spoiler--
lösemili çocuklara ithaf edilen bu filmde istanbul il sağlık müdür vekili mehmet bakar ın katkısı yoktur...
--spoiler--
diye yazması dikkatimi çekmiştir.
son zamanlarda siyasi liderlerin ve askeri rütbelerin sık sık ziyaret ettiği tatil beldesi. sıkıştıkça giderler, bir türlü dönemezler.
-- sözün bittiği yerdeyiz
diyen bir şahsiyete, çıktığı yere girmesinin bile daha hafif olacağını göstermek gerekir.
şehirlerarası bir yolculukta, gidilen yere, hazır gidiyorken süpriz yapıp yiğenime hediye alayım diyerek, masal kitapları almak. işler bittikten sonra, oraya varmaya yarım saat kala, o mini minnacık gözlerin, aldığınız masal kitaplarını okuyamayacağını duymak...
söz biter...
nasılsa her güzel şeyin bi sonu vardı.
kendine açılıyordu kapattığın tüm kapılar.
dünyanın, dönerken daha da karıştırdığı bi kör düğümdük hepimiz.
kelimelerin kifayetsiz olduğunu söyleyen şair,
bu derde düşmeden önce habersiz olduğunu da ekliyordu şiirine.
bizde alıyorduk o şiiri,yazıyorduk en kara tahtalarımıza.
tebeşir tozu yutup ateşimizi yükseltiyorduk,
hayatın derslerinden kaytarabilmek için belki.
aslında içimizde yanan ateş yeterdi sınıftan kaçmaya.
öyle kolay geliyordu kaçmalar.
öyle kolay istiyorduk herşeyi.
büyüdük sonra.
kaçmak zor gelir olurdu.
şehirleri bırakmak,gitmek,yeniden kurmak hep zor gelir oldu.
şairlere güvenemez olduk,kifayetsiz kalan kelimeleri bize yetmedi.
o derde düştük bizde...
sildik kara tahtalarımızı,yeniden yazamadık,
içimizdeki ateş çoğaldı ama kaçamadık.
sözler anlamsızlaştı,yetmez oldu,yetişemez oldu...
sözün bittiği yer kaldı.
sorulara cevap bulamadığınız andır, hani yoğun bakımda kalırken ilk gözünüzü açtığınızda "canım yanıyor" diye bağırmak istersiniz de kendinizin bile zor duyduğu bir ses çıkar ya dudaklarınızın arasından, içinizde biriken çığlıkları umutsuzca bastırırsınız ya içeri duyulmasın nasılsa bir çaresi yok diye, onlarca kişinin arasında yürürken tek başına, çaresiz hissedersiniz ya, hani o beden ruha dar gelir de ağrısı göğsünüze vurur ya...
bunlarla tek başınıza savaştığınızı anladığınızda söz bitmiştir de çoktan işlenmiştir her gece başınızı okşayan yastığınızın bir köşesine.
insanın kendini sorgulamaya başladığı andır. ben ne arıyorum burada? neden ? işte tam bu zamanda anlarsın artık çekip gitmek gerek, konuşubileceğin, söyleyebileceğin herhangi bişey olmadığını, denersin yine de, havadan sudan bahsedersin birazda ama olmaz artık gitme zamanı gelmiştir yavaşça uzaklaşırsın ama zamanla farkedersin; bir yerde söz biter, uzaklaşırsın yavaşça, aklın orda kalır, herşey tekrarlamaya başlar.
dilimize yapışmış bir cümledir. çünkü sıklıkla bu noktaya geliyoruz, çünkü türkiye'de yaşıyoruz. gün geliyor bir kadını sırtında bıçakla görüyoruz, gün geliyor gencecik canlarımız gidiyor, gün geliyor sular insanları yutuyor, gün geliyor binalar mezar oluyor.
biz, sözün bittiği yerden hiç ayrılmıyoruz ki...