erik deyince aklıma lise yıllarımda bahçelere daldığım zamanlar geliyor. dalından alınmış can eriğin ekşiliği sonrasında hissettiğim o hazzın yaşattığı bir duygudur benim ona sarıp sarmaladığım o leziz sevgi.
neden olmasındı. merak etmeyin baktım kaleminden çıkanlara tamamen iştah duygularla çepeçevre çevrilmiş bi duruşu olan harkuleda yazar, ee bende fena değilim biraz daha gayret etsem mourice thorez'e ya da mourice chevalier'ye meydan okurum.
bir akşamüstü istanbul'a yeni açmış bir mavi karalığın içinden çıkıp baş başa bir yemeğe çıksak fena mı olurdu.
kanamaz olurdum işte o zaman lezzeti insanlığına, lisanda dil kuvvet aldıkça içime çekerdim onun naif ev konusunu. kim bilir belki hiç konuşamam sessizce ona adarım kendimi asimile olmak için yarattığı düşünlerde. belki o korkar asimile olmaktan kimbilir.
peki madem kimsenin bilmediği bir zaman diliminde sizinde uygun olduğunuz bir zamanda yemeğe çıkar mıyız sevgili kara erik habbesi. kırık bir dal getirceğim size beykoz ormanlarından.
ne dersin azizem mariya kurnişkina?
seni çok seviyorum.