sözlüğün en uzun entrysi

entry11 galeri0
    1.
  1. 50.001 karakter olamayacak entrydir.
    0 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. daha uzunu yazılamayacak entrydir.
    ve en uzunu yazılmıştır.
    en uzunu yazıldığı ve daha uzunu yazılamayacağı için,
    daha uzununu yazmak için tüm motivasyonlarım ölmüştür.
    1 ...
  5. 4.
  6. 5.
  7. muhtemelen copy&paste entry dir.
    2 ...
  8. 6.
  9. kaynak olarak gösterilmeyecek entrydir.
    1 ...
  10. 7.
  11. copy paste olmayan şahsım tarafından vakt-i zamanında söykü dergisi için yazılmış entry bu kategoriye girer sanırım. o kadar ki ikiye bölmek zorunda kaldım, toplamda 70596 karakter...

    hatta yazıp ekle butonuna basınca söyle bir uyarı çıkmıştı

    entry çok uzun. (70596 karakter. max: 50000 karakter.) - hata kodu: oha

    (bkz: toprak ve su)
    2 ...
  12. 8.
  13. evet. ben bu rekoru kırmak adına bu entry'e başlıyorum. saat şu an 6:22. ne zaman biteceği hakkında hiçbir fikrim yok. baştan söyleyeyim, copy-paste değil, alın teri olacak.

    şu an arka fonda kazım koyuncu, ayrılık şarkısı çalıyor. normalde sizin de bildiğiniz gibi türkçe müzik dinlemem. zira türkiye gibi üçüncü sınıf ortadoğu ülkelerine ait kültürdeki bir müziği dinlemek beni rahatsız ediyor. şaka şaka. dinlerim türkçe müzik. ve hatta sizin gibi entel kuntel bilinmemiş ufak grupları dinlemem. türk sanat müziği dinlerim, türk halk müziği dinlerim. hatta çok afedersiniz türkçe rap dinlediğim bile olmuştur. ancak yaklaşık 10 yıldır piyasaya çıkmış türkçe pop müzikler beni derinden yaralıyor. zaman zaman serdar ortaç'ın da dediği gibi "topu topu 7 tane nota var, kaç farklı beste yapılabilir ki?" diye düşünüyorum. fazla sürmeden geçiyor bu düşüncem. çok salakça değil mi? düz mantıkla baktığımızda adam doğru söylüyor, biraz üzerine kafa yorunca, beethoven, mozart gibi insanlara küfür etmiş gibi olduğunu hepimiz rahatlıkla anlayabiliyoruz. zaten ana teması, deniz, kum, güneş, kızlar olan şarkıları yazan bir kişinin daha mantıklı bir cümle söylemesini beklemek hayalcilik olurdu. bir de itiraf etmekte fayda var, hanginiz ergenliğinizde "bilsem ki" parçasını dinleyip hüzünlere dalmadınız? daldınız değil mi? bu da ayrı bir çelişki.

    şu an kontrol ettim, karakter sayım 1300'lerde. maksimum 50.000 olmak zorundaydı değil mi? internette harcadığım vakti de göz önünde bulundurursam yaklaşık 8 dakikadır bu metni yazıyorum. 8 dakikada 1300 karakter yazdıysaaaam.... yaklaşık 45-50 dakika sonra karakter sınırını fullemiş olacağım. evet.

    bu arada salak bir thailandlı bir kızla konuşuyorum. kusura bakmayın ama bu uzak doğulu kadınlar hakikaten geri zekalı. tabi ki türkiye gibi üçüncü sınıf ortadoğu ülkelerinde geri zekalı kadınları görmeye alışkınsınız ama ne bileyim... onlardaki salaklık başka. 6 yaşındaki çocuğun dünyaya bakış perspektifine sahipler. Tabi her ne kadar aşağılasam da her türk genci gibi bir gün thaliand'ın hayat kadını piyasasına sert bir giriş yapmayı hayal ediyorum. galiba orası hakkında tek bildiğimiz kadınların genç yaşta fahişeliğe başlamaları. ve hatta kadınlarla birlikte olmak orada o kadar kolay ki, türkiye gibi üçüncü sınıf ortadoğu ülkelerinde herhangi bir adliyeye ulaşmaktan daha kolay. değişik bir karşılaştırma oldu farkındayım. adliye demişken... ne kadar salak bir sistemimiz var değil mi? herhangi bir olayda mağdur olduğunuz zaman hakkınızı geri alabilmeniz için aylarca beklemeniz gerekiyor. işbu sebeple hakkını arayan insan sayısı çok az bu ülkede. tabi bu sadece bürokratik işlemlerin uzun sürmesinden de kaynaklanmıyor. insanlar haklarının ne olduklarından dahi haberdar değil. düşünebiliyor musunuz? bizi neyin haksız yere mağdur ettiğini dahi bilmiyoruz. zaten yaya geçidinden dahi karşı karşıya geçerken araçların yol vermek için hız kesmediği bir ülkede yaşıyoruz. bu ülke hakkında iyi şeyler söylemek hayalcilik olur.

    bu arada otomatik olarak karmate-nayino şarkısına geçti youtube. aynı telden çalmaya devam ediyor. youtube'un bu özelliğini seviyorum. hangi ruh halinden başlıyorsanız, o telden oynatmaya devam ediyor. adeta "al sana amk al, al işte istediğin müzik. geber." der gibi. bunu yazarken aklıma çok ilginç ve bir o kadar salak bir anım geldi. ben küçükken, almanya'dayken büyükannem ve büyükbabamın yanında kalıyordum. bilirsiniz alman çikolataları efsanedir. ben de o efsaneden yararlanıyordum. evden nutella eksik olmuyordu. bir sabah aklıma bir şey geldi. ama ne geldiğini unuttum... düşündüm... evin içinde bir süre dolandım. sonra aklıma gelen şeyin bana ekmek arası nutella yapmalarını istemek olduğunu düşündüm. galiba onu söyleyecektim ben... bana ekmek arası nutella sürün diyecektim. karnım toktu, yeni kahvaltı etmiştim. ama aklıma o geldi diye düşünüp bizimkilere bana ekmek arası nutella yapın dedim... yaptılar... kocaman yarım ekmek... öküz besliyorlar sanki. neyse, ben bundan bir lokma aldıktan sonra aklıma gelen şeyin bu olmadığı aklıma geldi. dışarı çıkıp arkadaşlarımla oynamak için izin isteyecektim. sonra sike sike o ekmeği bitirmek zorunda kaldım. bu da böyle sıkıcı bir anımdır. çocukluğuma dair niye böyle ufak detayları hatırlıyorum bilmiyorum. halıların desenleri üzerinde oyuncak araba yolu olduğunu hayal edip oyun da oynardım. garip bir çocukluktu. hatta küçükken burnum bile kırılmıştı, burnumun kırıldığını üniversiteye girdiğimde anlamıştım. burnumdaki o hafif yamukluğun doğal ve mantıklı bir açıklaması olamazdı zaten.

    bunları yazarken karadeniz havasından sıkılıp zerrin özer açtım. evet ben sıkı bir doksanlar hayranıyım. hatta buyrun siz de dinleyin, tabi ki yazının buraya kadar olan kısmını okuyanlar için söylüyorum bunu. zannediyorum bu yazıyı okumak için ciddi anlamda boş vakte ihtiyacınız olacak. gerçi sizden daha boş adam görmedim ben memlekette ya... neyse. buyrun: http://www.youtube.com/watch?v=9xtOtDYI1vw

    bu arada az evvel yaptığım hesaplamanın yanlış olduğunu anladım. 50 dakikada biter mi lan? hiç mantıklı değil zaten. şimdi tekrar hesaplamam sonucunda bu rakamın 5-6 saat gibi bir süre yaptığını gördüm. bu yazıyı 5-6 saat yazacak mıyım hiç bilmiyorum. inanın. bu arada benim bilgisayarım bu yazı uzadıkça yavaşlamaya başlıyor. değişik bir yapısı var. gerçekten dramatik bir algoritmayla donatılmış. sikilesi.

    acaba bu yazıya başlamayıp "hoşlanılan kızın ağzına vermek" temalı bir başlık açıp dikkatleri üzerime mi çekseydim diye düşünüyorum. ama yedik bir bok, geri dönmek olmaz. bize yakışmaz. değil mi? bu arada bilginiz olsun, yazının bu noktalarında 5000 karaktere adımımı attım. evet. yazdığımdan 10 tane daha yazarsam rekoru alnımın teriyle kırmış olacağım.

    saat 06:49. yani yazmaya başlayalı yaklaşık 50 dakika oldu. oturduğum koltuğun çok rahat olduğunu söyleyemem. bu nedenle sırtımda hafif ağrı hissediyorum. yıl olmuş 2015 ve ben hâlâ ortopedik olmayan bir koltukta oturuyorum. gerçi türkiye gibi üçüncü sınıf ortadoğu ülkelerinde kim ortopedik koltuklarda oturuyor ki değil mi? hehe. endişelendiğim şeye bak. kendime acıdım.

    uzakdoğulu kadınların salak olduğundan bahsetmiştim size. evet öyleler. şimdiyse rus kadınlarından bahsedeceğim. maalesef ben genel olarak kabul görmüş "rus kızı sevdalısı" değilim. bu cümleyi kurarken şarkı değiştirip 2-3 dakika internette gezindim, su içtim ve sigara yaktım. belli bir noktadan sonra yazmaya odaklanmak güçleşiyor. neyse devam edelim. ever rus kadınları. rus kadınları dışarıdan bakıldığında oyuncak birer bebek gibi yapılmış izlenimi veriyorlar. ince bir vücut, dik göğüsler ve çoğu küçük. beyaz ten ve minyon yüz. çoğu erkeğin idealindeki sevişilecek şahsiyet. evet. ama ben bunu sevmiyorum yiğidim, sevmiyorum. bakışlarındaki o donukluk, memleketlerindeki soğukluk karakterlerine yansımış insanlar, gülmeyi bile içtenlikle beceremeyen yaratıklar onlar bana göre. işbu noktada türkiye'yi izninizle biraz övmek istiyorum. türk kadını öyle değil mesela, içtenlikle gülen ve hatta gülüşü çevresindeki insanları da etkileyen, o optimist enerjiyi çevresine de saçan insanlar bunlar. o yüzden iklimimizdeki sıcaklığın insanımıza da yansıdığından ötürü biraz gurur duymuyor değilim. iyi bir şey bu.

    yurtdışında yaşayan insanlara sorduğunuz insanlar sabah komşularına rastladığında bile günaydın demediklerini göreceksiniz. bazı noktalarda abartı olsa da gerçekten türkiye'deki samimiyet bir almanya'da, bir isviçre'de yok. isviçre demişken, kafamızdaki isviçre imajını biraz deşelim mi güzel kız? deşelim. isviçre denince akla gelen şeylerden bahsedeceğim size şimdi. isviçre denince aklıma insanların köpüklü bir küvette oturup popolarına buzlu badem sokuşu geliyor benim aklıma. çeşitli anketler ve araştırmalar dünyanın en mutlu insanlarının isviçre, norveç, isveç, izlanda gibi ülkelerde yaşadığını söylüyor. biz dört mevsimi bir arada yaşayıp mutluluğu ararken, onlar iki mevsim arasına sıkışıp mutluluklarını taştan çıkarıyorlar. bu da enteresan bir anektot. tabi mutluluk kavramlarımızın farklı olması da var bunun oluşmasında, eğitim ve zeka düzeyi de. şahsen ben türk insanının büyük bir bölümünün ciddi anlamda zeki olmadığını düşünüyorum. herkesin kendini zeki zannettiği ama bir çoğunun salak olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

    insanların 30 yaşına kadar üniversitelerde, bilumum sınavlarda süründüğü bir ülke burası. başka hiçbir ülkede yok bu. insanlar hem çalışıp, hem okuyabiliyorlar. aynı anda bir çok hobi edinebiliyorlar. ama burada öyle değil. insanlar hayatının kalan 30 yılını daha iyi geçirmek için ilk 30 yıllarını heba ediyor. ne kadar salakça değil mi? oysa 60 yılın var koskoca, tamamını çok iyi bir şekilde değerlendirebilirsin! bunu bir tek ben mi düşünüyorum acaba? şahsen ileride çocuğum olduğunda onu küçük yaştan itibaren, yüzme, dans, futbol, basketbol gibi abik gubik bütün kurslara yazdıracağım. bir kere hayata geliyor çocuk. ne kadar çok tecrübe edinirse o kadar az pişmanlık çekecek ilerleyen yıllarda. ve evet, çocuğuna çok fazla harçlık vermeyip çalışmaya iten ebeveynlerden olmayı da planlıyorum. yavşak ebeveyn profili benim damarlarımda gizli.

    bu arada salak taylandlı hâlâ yazmaya devam ediyor. sıkıldım. galiba tekrar bir sigara yakmalıyım. ancak önce bir kaç karakter yazdığımızı kontrol edelim değil mi? .... evet 9.000'lerdeyim şu an. yani yazdığımdan 5 tane daha yazarsam gerçekten alnımın teriyle en uzun entry'i girmiş olacağım. hehehe çok salakça bir iddiaya girdim kendi kendime, neden böyle yaptım bilmiyorum. saat 07:03. ara veriyorum.

    15.01.2015 saat 22:37. yazıma ara verdiğimden beri yaklaşık 15 saat geçti. açıkçası hiç devam edip bunu tamamlayasım gelmedi ama bir şekilde bu rekoru kırmalıyım diye düşünüyorum! az önce salak bir başlık açtım.

    16.01.2015 saat 20:28 dün tam yazacakken önümü kestiler... yazdırtmadılar adiler. şimdi tekrar geri döndüğüm için mutluyum. sevinçliyim. haklıyım ve kazanacağım. şu an kenan doğulu'dan "sen beni hiç tanımamışsın" şarkısı çalıyor fonda. içimdeki doksanlara "oha" diyemiyorum. diyemedim, diyemeyeceğim. alın bu da link'i, siz de demeyin. http://www.youtube.com/watch?v=0CeaP8PWCkc

    kenan doğulu demişken, o adamın kafasının vücuduna göre oranı biraz yüksek değil mi? iyi taşıyor o kafayı cidden... gerçi benim kafam da büyük ama vücudum da ona göre geniş... uzun... kalın... aslkdfj tövbe... konu başka yerlere gelmesin. kafası büyük olan insanların neyi de büyük olurmuş biliyor musunuz? ben bilmiyorum. bilen biri söylesin lütfen. ehehe. bugün espri anlayışım sıfırın altında. mizah düzeyim bile küresel ısınmanın etkisi altında.

    küresel ısınma demişken, antartika'daki buzlar da erimeye başladı haberiniz var mı? artık var. hatta bundan 100 yıl önce çekilmiş fotoğraflarda şu an kara olarak gözüken yerler bile buzla kaplıymış. hey gidi. hazır kutuplardan da konu açılmışken, kutup ayılarının da ömrü kısaldı. çünkü neden? çünkü kuzey kutbundaki buz kütlesi eriyor. buz onların yaşam alanı ve evlerinden oluyorlar. bunu durdurmak için dünyaya zararlı gaz salımını engellememiz gerek. maalesef bu tip gazlar küresel ısınmayı tetikliyor, ozon tabakasından ötürü. tabi bu mümkün mü? hayır. çünkü neden? çünkü kimse cebine giren paranın azalmasını istemez. dolayısıyla belki torunlarımız, dünyanın geçireceği o zor günlere tanıklık edeceklerler. belki de onların çocukları, bilmiyoruz.

    bu arada, "the last lions" adlı belgeseli izlediniz mi? http://www.imdb.com/title/tt1692928/?ref_=nv_sr_1 aha burada linki. 8,2 kötü bir puan değil, izlediğinize de zaten pişman olacağınız bir yapıt değil. hatta hayatınızda belgesel izlerken hiç ağlamadığınızı düşünüyorum, bu alışkanlığı bu belgeselle bozabilirsiniz. izleyin.

    11.200'lere gelmişim. hâlâ 40.000 kadar karakter daha yazmam gerek. ne boktan bir işe bulaştım ben anlamadım. bunun yerine daha faydalı şeyler de yapabilirdim... çekirge belgeseli izleyebilirdim mesela. evet çekirge. çekirgeler çok enteresan yaratıklar değil mi? çekirge istilasına dair film bile var. ahaha ne salakça amına koyim. çekirge yiyen insanlar bile var. tabi onların hayatı... kimse kimseye karışamaz.

    18.01.2015 saat 02:07

    sözlükteki salakların çoğalmaya başladığı saatlerdeyiz. yok skype zirvesi, yok haxball zirvesi. nasıl bir kitleye hitap ettiğini anlamakta güçlük çekiyorum. ne kadar eğitimsiz, cahil, köylü, kro, barzo, kezban varsa sözlüğe gelmiş lan. bir tane kafasını çalıştıran adam yok anasını satiim. gerçekten utanıyorum sol frame'e bakmaya. iğrençsiniz ibneler.

    bu arada sürekli katıldığı programın linkini veren zall mıdır nedir, ona da gıcık oluyorum. kimse izlemiyor hacı seni, hem buradaki bebeler izlese ne olur? zaten tipsizsin, bir o kadar iticisin. senin bile imla kurallarından haberin yok. nasıl kurdun sözlüğü, nasıl bu kadar yıl varlığını sürdürdün anlamak güç. cehaletten faydalanan çakal birisin galiba sen de. ye cahilin ekmeğini bakalım, nereye kadar.

    ehehehe. yine eleştirmenliğim üstümde yea. çok sıkıcı bir gece zaten. fonda sweet dreams çalıyor. nostalji yapıyorum kendi kendime. zaten "bilmem ne kız" nickiyle gelip şu sözlüğe yazsam mesaj kutum dolup taşacak. bütün sıkıntım giderilecek. kadın olmak varmış dünyada... dünyada ama... türkiye'de kadın mı olunur lan? ağzı leş kokan, üç günde bir duş alan erkeklerle yatağa mı girilir? tipini sevdiklerim. ne kadar iğrenç bir toplumuz, tiksiniyorum çoğu zaman.

    bu arada oz 6. sezon 6-7-8. bölümlerde oynayan bir kadın var. miguel martinez'in ziyaretine gelen hani... olm kadın çok çekici lan. insan değil yemin ederim. ne güzel insanlar var dünya üzerinde. insan imrenerek, hayranlıkla bakıyor. bir de türkiye'de sokağa çık, davar dolu ortalık. ne biçim bi genetik yapımız var anlamadım ki. atalarımız ortaasyadan göçerek bütün genetik mirasın güzelliklerini kazakistan'a, rusya'ya falan bağışlamış zannedersem. nerede bozuk sperm ürünü varsa türkiye'de.

    bu arada 10 saniye öpüşen bir çiftin birbirlerine bulaştırdığı bakteri sayısını biliyor muydunuz? bilemezsiniz abi. 80.000 bakteri. evet. bu da böyle işe yaramaz bilgiler literatürüne katılmış oldu böylelikle. kültürlenin ibneler.

    bazen bazı insanların neden yaşadığını merak ediyorum ben. ego mastürbasyonu yapmak için mi, hayatını boşa geçirmek için mi, okuyup diploma almak için mi, çoluğa çocuğa karışmak için mi? ne için yani? hayatını erteleyen insanlardan da nefret ediyorum. sürekli geleceğe dönük ama hiçbir zaman gerçekleşmeyen planlar... sevişmeden aşık olmayı bekleyen bakire kadın gibi. salakça ve mantıksız. hayat ilerliyor. ben şu yaşıma nasıl geldim bilmiyorum. elbette ki bir çok şey öğrendim, iyisiyle, kötüyüsle. elbette ki bir çok hatalar yaptım, bir çok doğru da yaptım. ama hayattan keyif almayı denedim her zaman. bunun için "bad guy" olmaya bile razı oldum. günah keçisi olabilirim, ahlaksız, götveren, ibne, puşt, yavşak da denebilir arkamdan. hiç fark etmez açıkçası. otuz yıl sonra dönüp arkama baktığımda "keşke" demek istemiyorum. o yüzden içimde sakladığım her şeyi söylemek istiyorum, iyi ya da kötü. sonucu ne kadar kötü olabilir ki? bir şey sizi en kötü ölüme götürür. ona da er geç gideceksiniz...

    ben köpekleri çok seviyorum biliyor musun sözlük? nerden bilcen geri zekalı. bilmezsin sen. sen anca gece dinlenen şarkılar, yemekten sonra dinlenen şarkılar, öğlen dinlenen şarkılar bla bla bla bilirsin. senin amk ben. ulan içinde milyonlarca kelime olan bir platformsun, %99 gibi bir oranda çöpsün de aynı zamanda. bütün bilim adamları birleşip şu sözlükten hayata dair katkısı olacak bir şeyler çıkarmaya çalışsalar, nasıl bir çöpün içine girdiklerine pişman olurlar yemin ederim.

    bu arada 15.000 sınırına demir atmış bulunmaktayım. ehehehe. kaldı 35.000 karakter... ölmezsek iyi.

    18.01.2015 16:27

    bugün onun doğum günü. ne garip değil mi? iki kişi arasında engeller olması. iki kişinin beraber olmasını engelleyen yasal engeller. bir tarafta aşık bir çift, diğer tarafta devletin kağıt üzerinde kanunla yasallaştırdığı evlilik. o başkasıyla evli, devlete göre ondan başkasıyla olamaz. sevse de sevmese de... üstelik ayrılmak istiyorsa mantıklı bir gerekçesi olmak zorunda. üstelik ayrılmak istiyorsa sadece kendi isteği yetmiyor. üstelik eşine tazminat dahi ödemek zorunda. üstelik eşinden gelecek herhangi bir tehdide karşı devletin pratikte bir koruması yok. yani eşinin bilmem ne kadar mesafe yakına gelmesini teorik olarak yasaklasa bile, her gün haberlerde okuduğumuz eski eş cinayetleri bunun hiçbir sike yaramadığının en büyük örneklerinden.

    bir defa tükettiğimiz şu ömürde sevdiğimiz insanla olamıyoruz. ne kadar ironik. ona başkaları dokunuyor. dünya zaten ironik bir yer değil mi? niye yaşadığımızın sebebi bile yok. doğru yolu bulmak tamamen kendi elimizde. sınırlı bir ömür ve sonrası ne olacağı meçhul, kimse bilmiyor.

    ben bir kadın sevdim, o da bu dünyaya niye geldiğini bilmeyenlerdendi. çok güzel bir kadındı. ağzı, burnu, dişleri, saçları, kokusu... özenerek yaratılmıştı sanki. bu kadar mükemmel yaratılmış bir insanın bile özgürlüğünü elinden almıştı yaratan. hayatını başkaları için yaşamasını sağlamıştı. annesini almıştı yanından, babasını da. kimsesi yoktu. beni sevdi, ben de onu. ama bizi de kavuşturmadı yaratan. devlet de tuz biber ekti üstüne.

    gerçekten istedikten sonra yapılamayacak bir şey var mı dostlar? evet var. götünüzü bile yırtsanız değiştiremeyeceğiniz şeyler var.

    sevgili.

    bugün senin doğum günün. senin dünyaya gelişinin üzerinden geçen otuzuncu yıl. gönül isterdi ki ömrünün geri kalanını benimle geçir, gönül isterdi ki hep yanında olayım, bu günde gözlerinin içinde bakayım, kokunu alayım, ellerini tutayım. yapamıyorum. çok özlüyorum seni. seni her şeyden çok seviyorum. ne olur beni affet.

    http://www.youtube.com/watch?v=KbqFtJkwLSk

    türkçe'nin bazen senin güzelliklerini tarif etmek için yeterli bir dil olmadığını düşünüyorum. hangi kelimenin seni tam olarak tarif edebileceğini bilmiyorum. hislerim dile gelip konuşsa, neler anlatacak hiç bilmiyorum. sözlerimin anlatamadığını gözlerim anlatabilir inan. bir baksan gözlerime, anlayacaksın seni ne kadar özlediğimi, seni ne kadar çok sevdiğimi, senin için nelerden vazgeçebileceğimi.

    kimse olamadı senin gibi. kimse olamayacak. kimse bakamayacak senin gibi, kimseye bakamayacağım sana baktığım gibi. kimse için göz yaşlarım sel olup akmayacak, kimse için uykularımdan uyanmayacağım.

    ne kadar sikko duygusal bir gün değil mi? seni mutlu etmem gereken günde abidik gubidik şeyler yazıyorum...

    2 haziran 2015: epeydir girmemişim buraya bir şeyler. ben bu entryden vazgeçtim arkadaşlar. yukarıda ne yazdım hatırlamıyorum, tekrar okumadım da. daha yazmam gereken binlerce harf var. uğraşmayacağım. emeği geçen herkesin allah belasını versin.

    geberin.
    4 ...
  14. 9.
  15. 10.
  16. @8 in sadece son kelimesini okudum gayet vurucu bitirmiş. sen de bi mallık yok kardeşim hayat bizi bunları yapmaya zorluyor.
    0 ...
  17. 10.
© 2025 uludağ sözlük