iki kulak yapılmış saçlarından ve pembe renkli spor ayakkabılarından utanmakla başlayan ve yakın bir geçmişte çocuk olmuş olmanın utancıyla marjinalleşen bir öfkeyle saldırıp tüm çocukluk duvarlarına, ardından uzak doğu kültürüne merak salıp "konfiçöz" den cümleler tırtıklayarak hayatın anlamını kavradığını sanmak ile devam edip sıradan fanilerin bir şeylere ulaşacaklarmış gibi anlamsız koşuştukları, sabahları erkenden uyanıp tıklım tıklım otobüslerce istiflenip ofislere, işyerlerine, sanayi sitelerine gitmelerine ve yaşamı dair tek bildiklerinin "üstünü sıkı giy, hava çok soğuk mazallah, üşütürsün!"den ibaret olmasına, yukarıdan, çok çok yükseklerde iki bulutun arasından bakarak "ben onlar gibi olmayacağım" kararlılığıyla gelişimini sürdüren ve sürekli bir isyan ve itiraz süreci olarak devam edip, anne baba ve eski neslin sığlıklarından utanmakla devam eden ergenlik döneminin, derste arka sıralarda yapılan dedikodular ve teoman'ın onyedi parçasıyla serpilen "hiç yoktan aşık olma isteği"nin, sıvıların içine konuldukları kabın şeklini almasına benzerlikler gösterir şekilde kişinin aşk ihtiyacını doğal bir aşık olma süreci değilde, ortamın el verdiği ölçüde ve ortamın şeklini alan bir aşk formuna bürünmesi lakin bu yapay aşk sürecinin, hiçte öyle romanlarda ve filmlerde anlatılan yürekleri kanırtan, gözyaşlarıyla bezenen, mutlak kavuşma inancıyla destanlaşan ve mutlu sonu göremeyip kör eden aşk sürecine benzememesi, aşık olunmak zorunda kalan kişinin seçenekler arasından seçilmiş, aynı fiyata daha iyisi bulunması halinde terkedilebilir, arkadaş ortamında statü farkı yaratmayan ve dinlenilen şarkılarda karşılık bulamayan biri olması hasebiyle tatminsizliğe yol açması ve bunun neticesinde kişide ortaya çıkan "bir sürekli gerçek aşkı arama hali" ile tüm karşıt cinsi olağan aşk şüphelisi kategorisine sokup davranış bozukluklarına yol açması, bu problemli ruh hali ve anormal davranışlar nedeniyle arkadaş çevresinde yaftalanma ve neticesinde aşk ilişkilerinde duygunun ve çekincelerin ortadan kalkması, hem cinsleri bir karşıt cinsle yazışırken heyecanlanırken aynı anda bir kaç kişiyle çıkıp heyecan duyamamakla daha da problemli bir hal alan aşk arayışının, gerçek aşk bulunduğunda da farkedilememe sorununu beraberinde getirmesi ve hayatta yalnız bir defa karşılaşılabilir olan gerçek aşkın farkedilemeyip kolayca heba edilmesi sonucu, yıldırımların aynı noktaya iki defa vuramayacağı gerçeğinden hareketle bir daha gerçek aşkla karşılaşamayacağını anlayıp sürekli bir yalnızlık, terkedilmişlik hissiyatına kapılıp kendini cezalandırma isteği duyulması ihtiyacına neden olması ve kişinin kendini öldürülen bir aşkın katili olarak sürekli teşhir etmesi, itiraflarda bulunması, karşı tarafı kutsayıcı yazılar yazıp kendini incitmesi durumu ve bu durumun alt yazısı okunduğunda aslında bunun bir itiraf değilde "günahımın bedelini ödedim ey aşk, çekilecek acıları çektim, yaşanılacak utançları yaşadım" yakarışı olduğu ve özünde küstürülen aşkın yeniden çağırımı, yani bir nevi aşk ilanı (lakin buradaki aşk ilan kavramı; sevişecek, öpüşecek, gezecek karşıt cins arıyorum anlamında bir ilandan öte, aşk tanrılarına yapılan, soyut, bir af talepnamesidir) vermek gibi bir şey olduğu aşikardır.