babamın hayalarında başlayıp anamın rahmine doğru giden uzun, yorucu yolculuğu hatırlıyorum sözlük. her yer karanlık, nemli ve kaygandı. milyonlarca kardeşimi geride bırakmanın burukluğunu yaşadım ama ben kazandım yarışı, amına koydum hepsinin.
3 yaşındaydım, kırmızı bir topun peşinden koşuyorum çimlerde. şehir neresi, etrafta kim var* hiç bilmiyorum. üstümde şort var, koşarken düşüyorum ve bacağımda yarım ay şeklinde bir yara oluşuyor. yara izi hala bacağımda.
Bi oda dusleyin. Icinde pembe besik. Onun icinde de mavi gozlu sarisin bir bebek, tulumu mavi sari. Yastigi beyaz, nazarboncuklu. Yuzunu burusturmus ama tatli. Yataginin icinde 7 yillik kardessizligini unutmasi ve oyalanmasi icin, kendi 2 yasina gelene kadar sacini yakmayacagi icin, o fotograftada siyah kisa saclariyla yer alan, yuzu cilli koca bir bebek. Bu bebeklik fotografim. Unutamadigim tek masumiyetim.
bisiklet kullanmayı öğrendiğim ilk gün çukurun etrafında dönme çabasına girmiştim sözlük. sonra hızlı dönüş yaptım çukura uçtum geri kalan herşey mavi ekran.
14 yaşında resmen yiyiştiğim kız. evet o kadar ateşli bir öpüşmeydi ki yiyişiyormuşuz hissini iliklerime kadar hissetmiştim sözlük. yıllar yılları kovaladı, hala o kızla görüşürüm normal bir arkadaş gibi ama karşılaşır karşılaşmaz aklımıza direk bu salaklığımız geliyordur, ben eminim sözlük. şöyle bi geçmişe baktığımda kendi kendime "ne kadar malmışız la?" diyorum. sen kim sik kadar boyunla kızla öpüşmek kim? hem de ateşli. vay anasını.
4 yaşındayken yaşadığım salıncak kazası. salıncağın tam iki kaşımın ortasına gelmesiyle kana bulanan yüzüm ve sonrasında ömür boyu taşıyacağım dikiş izlerim.
az önce gidip mutfaktan su içtiydim bir onu hatırlıyorum geçmişe dair.
şimdiden geçmişe doğru gidersek zaten ilk hatırlana en yakın zaman olur. bir zaman doğusu çizip daha net anlayabilirsiniz.