sözlükçülerin en sevdiği şiir

entry48 galeri0
    47.
  1. 46.
  2. Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
    Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
    Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
    Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
    Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
    in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
    Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. içimde damla damla bir korku birikiyor;
    Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
    Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
    Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler. Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
    Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
    Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
    Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır. Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
    Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
    Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
    Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum! Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
    iki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
    Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
    Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler. Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
    Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
    Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
    Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları. Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
    Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
    Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
    Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...
    0 ...
  3. 45.
  4. Neyzen tevfik- mecnun

    Sihamı kaza - nefi.

    Seçim yapamıyorum aralarında.

    Ekleme: o değilde sihami kaza'yı şiir yaptım AMK.
    1 ...
  5. 44.
  6. 43.
  7. 42.
  8. Palyaço

    i.

    kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
    kaç kilo çekerdi yalnızlık
    kaç kere ezildim altında
    yaz yağmurlarının

    belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
    her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
    hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

    kim sevmezdi çiçekleri filan
    ”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi

    bunu palyaço söyledi,
    palyaço söyledi ben yazdım
    yazdım, yazmasam ağlayacaktım

    herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
    sırf bu yüzden mi ağladım
    alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

    biraz birazdım her şeyden
    dün biraz sinirlenmiştim mesela
    yarın bir kadını seveceğim biraz
    biraz biraz kör oldum bügünlerde

    ama rakı kadehlerini boşaltmayın
    eksilmesin hiçbir şey
    hiçbir şeyden dahi olsa
    kalsın biraz

    ii.

    umursamıyorum yılgınlığımı filan
    çünkü sessizce yaşanmalı her şey
    bir devrim sesszce olmalı mesela
    ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

    bir palyaço neden yalan söylesin ki
    ben palyaço olsaydım söylemezdim
    marangoz olsaydım da söylemezdim
    ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

    hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
    kaç kilo çeker ki bir palyaço
    hem neden yüzüme vuruyorsunuz
    bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

    gocunmam ki ben, ben gocunmam
    bir palyaço ne kara gocunmazsa
    o kadar, o kadar gocunmam işte

    rakı doldurun! eksilmesin

    iii.

    bitmedi, yazacağım daha
    yazmazsam ağlayacağım çünkü
    alçakça olacak biraz

    hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
    her sokakta biraz daha eksilirdik 
    bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
    bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
    ”duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
    sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
    sokaklar daha bir puslu
    palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
    ve ben daha bir alçak olurdum
    ağlardım biraz

    hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
    hatta kuyruğuma basma diyorum
    acıyor, tırmalarım,-
    diyorum

    kahrol, kahrol!
    diyorum

    iv. 

    geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
    korktum birden, kusacak gibi oldum
    ”olur öyle” dedi palyaço,
    ”herkes alçaktır biraz”
    ”otur ulan!” dedim, bağırdım ona
    ben bazen bağırırım biraz

    ”rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
    ben bazen eksilirim biraz
    aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
    bunu sonradan öğrendim

    ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
    herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
    bunu da sonradan öğrendim

    örneğin;

    geçen gün bir kadınla seviştim
    biraz değil çok seviştim

    ya işte öyle palyaço
    diyorum ki,
    bunu da yeni öğrendim
    sevişmek de eksilmekmiş biraz

    v.

    kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
    ”ben sevmezdim” dedim, “yalan”
    dedi
    bunu palyaço söyledi
    palyaço söyledi, ben yazdım
    yazmasam, alçak olacaktım
    hem ben roman da yazdım biraz

    bazen diyorum ki, palyaço,
    sen olmasan ben ne yaparım
    alçakça eksilirim belki biraz
    her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
    hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
    ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

    biraz biraz anlıyorum ki,
    yüzler eller, o terli vücutlar filan
    her şey plastikmiş biraz

    vi.

    haydi sirtaki yapalım palyaço
    rakı doldur, yine eksildik biraz.

    Turgut Uyarın Olmayan Şiiri.
    4 ...
  9. 41.
  10. TAHiRLE ZÜHRE MESELESi

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte yani yürekte.

    Meselâ bir barikatta dövüşerek meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken meselâ denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu?

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    Nazım Hikmet Ran.
    2 ...
  11. 40.
  12. gitmişti makama arz-ı hâl için
    'bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
    bir azar yedi ki oldu o biçim..
    'şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
    gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
    bir baktı konağa alttan yukarı
    'vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    çekti ayakları kahveye vardı
    açtı tabakasın, sigara sardı
    daldı.. neden sonra garsonu gördü
    'çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    içmedi, masada unuttu çayı
    kalktı ki garsona vere parayı
    uzattı çakmağı ve sigarayı
    'say' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş
    sandım can evime döktüler ateş
    sordum: 'memleketin neresi gardaş? '
    'köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    yürüdü, kör-topal çıktı şehirden
    ağzına küfürler doldu zehirden
    salladı dilini.. vazgeçti birden,
    'oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    abdurrahim karakoç.
    0 ...
  13. 39.
  14. bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
    ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâk
    büklümlerinin içten ve dışardan
    sarmaladığı günlerde
    bir zamandı
    heves ettim gölgemi enginde yatan
    o berrak sayfada gezindirsem diye
    ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.

    vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
    genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
    halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
    demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
    vay ki gençtim
    ölümle paslanmış buldum sesimi.

    hata yapmak
    fırsatını adem'e veren sendin
    bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
    gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
    gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
    haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
    bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
    bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
    tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
    ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

    çeşme var, kurnası murdar
    yazgım
    kendi avucumda seyretmek kırgın aksimi.

    gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
    nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
    gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
    ne fark eder demişim
    bilmeden farkı istemişim.
    vay beni leylâk kokusundan çoban çevgenine
    arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
    yola madem
    çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
    hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
    yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
    yola devam ederdim.

    gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
    gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
    onunla ben
    hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
    bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

    oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar
    ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
    hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
    bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
    kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
    eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
    alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
    ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
    doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
    ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
    gönendi dünya bundan istifade
    dünya bayındırladı:
    bir yakış, bir yanış tasarımı beride
    öte yakada benî âdem
    her gün küsülü kaldık.

    bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
    artık bu yaşa erdirdin beni, anladım
    gençken almadın canımı, bilmedim
    demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
    çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
    çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
    insanın insana raptolduğu cevher.

    şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
    taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
    kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
    bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
    tütmesi gereken ocak nerde?
    2 ...
  15. 38.
  16. Kafam bir cenk meydanı kokusu kan ve barut,
    Elindeyse düşünme,gücün yeterse unut!
    Takılıyor yerdeki gölgelere ayağım,
    Sanki arz delinecek ve ben yutulacağım.
    Bana yanmak düşüyor yangın görsem resimde,
    Yaşıyorum zamanın koptuğu bir kesimde
    Alırken dilenciyim veririken de borçluyum,
    Kalmadı eşya ile aramda hiç bir uyum
    Taş taş üstüne koysam bozuk diyorlar devir,
    Bir ok çeksem diyorlar peşinden koş ve çevir!
    Nefes alırken bile inkisar ve pişmanlık,
    Kimse edemez bana benim kadar düşmanlık

    necip fazıl'In "halim" şiirinden. devamı da var ama en sevdiğim kısmı burası.
    0 ...
  17. 37.
  18. Uyuşamayız seninle, yollarımız ayrı..
    Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi..
    Senin yiyeceğin kalaylı kapta.
    Benimki aslan ağzında
    Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.
    1 ...
  19. 36.
  20. kürde fırsat verme ya rab, dehre sultan olmasın
    Ayağını çarık sıksın, asla iflah olmasın
    vur sopayı al ekmeği, karnı bile doymasın
    ol çeşmeden gavur içsin, kürde nasip olmasın.
    0 ...
  21. 35.
  22. Bir nedeni yok yalnızca öptüm.
    2 ...
  23. 34.
  24. "Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
    ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
    budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
    Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

    Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
    Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
    Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
    koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
    Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
    Yüz bin elle dokunurum sana, istanbul'a.
    Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
    Yüz bin gözle seyrederim seni, istanbul'u.
    Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

    Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
    Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. "

    Nazım Hikmet
    3 ...
  25. 33.
  26. ismet özel- amentü.( kendi sesinden ve rakı eşliğinde)
    0 ...
  27. 32.
  28. ilaç milaç bok püsür şuramda bir şeyler var. sahiden bir şeyler var haykırmadan anlatamam.
    1 ...
  29. 31.
  30. "ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil,
    keşke yalnız bunun için sevseydim seni."
    0 ...
  31. 30.
  32. "biliyorum sana giden bütün yollar kapalı
    ve sen de hiçbir zaman sevmedin beni"
    1 ...
  33. 29.
  34. BEN SANA MECBURUM
    Ben sana mecburum bilemezsin
    Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    Büyüdükçe büyüyor gözlerin
    Ben sana mecburum bilemezsin
    içimi seninle ısıtıyorum.

    Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
    Bu şehir o eski istanbul mudur
    Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
    Sokak lambaları birden yanıyor
    Kaldırımlarda yağmur kokusu
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    insan bir akşam üstü ansızın yorulur
    Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
    Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
    Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
    Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
    Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

    Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
    Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
    Durup köşe başında deliksiz dinlesem
    Sana kullanılmamış bir gök getirsem
    Haftalar ellerimde ufalanıyor
    Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Belki haziran da mavi benekli çocuksun
    Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
    Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
    Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
    Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
    Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Bu kurtlar sofrasında belki zor
    Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Sus deyip adınla başlıyorum
    içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
    Hayır başka türlü olmayacak
    Ben sana mecburum bilemezsin.

    Atilla ilhan.
    0 ...
  35. 28.
  36. 27.
  37. Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Şöyle diyebilirim;
    "Gece yıldızlarla dolu" Ve yıldızlar masmavi, titreşiyor uzakta
    Şarkılarla dönüyor gökte gece rüzgarı
    Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
    Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara
    Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
    Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
    Sevdi beni o, ben de bir ara onu sevdim
    O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama?
    Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
    Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
    Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi
    Ota düşen çiy gibi düşmekte şiir cana
    Ne çıkar sevgim onu alıkoyamadıysa?
    Gece yıldız içinde, o yakın değil bana Hepsi bu.
    Uzaklarda şarkı söylüyor biri Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
    Gözlerim arar onu, sanki yaklaşmak ister
    Yüreğim arar onu, o yakın değil bana
    Aynı gece ağartıyor aynı ağaçları
    Bizler, ah, o zamanki bizler değiliz ama
    Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
    Sesim arar rüzgarı, ulaşmak için ona
    Ellere yar olur, öpmemden önceki gibi
    O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
    Artık sevmiyorum ya, severim belki yine
    Ne uzundur unutuş, ah ne kısadır ayrılık
    Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
    Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
    Belki bana verdiği son acıdır bu acı,
    Belki son şiirdir, bu yazdığım şiir ona.

    pablo neruda
    1 ...
  38. 26.
  39. bir gün ölürsem ben bu dertten.
    gelme mezarima istemem.
    sürme yüzünü topragima.
    akitma gozyaslsrini üzerime.
    ağlama basimda boşuna.
    giden kim gelmiş allah askina?
    kalk deme kalkamam.
    yatan kim kalkmis allah askina?
    gelme kabrime git!
    arkamdan gelme sakin!
    git!
    yaşayacak günlerin,
    tutacak ellerin var senin!
    git!
    git tut elini!
    sarilma boşuna topragima
    hadi git! üşüme burda.
    git ona saril
    kara toprak fayda etmez sana
    bak bembeyaz olmuş etraf.
    kefenim de böyleydi ya hani.
    hani sen de boyle beyazlar içinde girmistin ya ruyama
    belinde kirmizi kusaginla.
    simdi sira bende,
    beyaz yakisti mi bana?
    kara toprak üzerime atilirken bir bir
    için sizladi mi, yandi mi yuregin?
    hadi meleğim, ağlama artik git!
    yaşanacak günlerin var senin!
    tutulacak ellerin
    opulecek dudaklarin var senin.
    anne olacaksin
    hadi meleğim git artik.
    hasta olursun, hadi git!
    oksurursun yine benim yüreğim yanar,
    sesin kisilir yine ben dayanamam sana
    hadi ne olursun git!
    ben bi daha gelemem ne de olsa!
    sen de git!
    gelme bi daha!
    mutlu ol sevdiğim
    mutlu ol meleğim
    ben mutlu olsam burada olmazdim
    ben mutlu olsam sen burada olmazdin
    hadi meleğim kalk!
    git artik git! dayanamayiorm
    sen orda benim için ağlarken
    ben kalkip sarilamiyorum ya ona yanıyorum
    git hadi meleğim!
    arkana bile bakmadan git!
    onunla yürü sokaklarda,
    koş, haykir askini ona
    hadi git!
    birak topragimi.
    doldurma ceplerini toprakla
    fayda etmez sana.
    sen ceplerini aşkla, sevgiyle doldur.
    hadi geç oldu artik git.
    1 ...
  40. 25.
  41. diğer şiirlere yapılan haksızlık olarak gördüğüm soru cümlesi.
    1 ...
  42. 24.
  43. rengim mat,
    kapağı sıkışmış bir kap gibi içimde seni saklamaktan..

    ve kapakçıkları sıkışmış kalplerden çıkaramamaktan seni,
    rengim, mat..

    dinle o zaman..
    duvarlara başını yaslayan bir matkabın çığlığıdır bu..
    ve şarkılar vidanjör sesi..

    sevdiğimiz enstrüman sesleri var aramızda ve sen,
    iki gözle görülebilecek şeylerin arkasında,
    kapalı gözlerle görülen şeylerin tam içinde,
    sana el sallıyorum yine, %4derhaba luna..

    gölgene tutundum,
    sabah olup usulca çıkıp giderken gece..
    gözlerine tutundum, çıkıp giderken içimden bir hece..
    suya tutundum.

    tuttunduğum suyun içinde eritilmiş bir kağıt üstünde yazılı,
    rabbena..
    rabbena allahsa, onun gözünden,
    rabben aşk, sensin..

    dinle o zaman, tutamadıklarımın elime verdiği acının ilk harfidir bu...
    su bile, usulca acıtıyor bu sabah yüzümü..

    yüzümde nefesini hissetmediğim saatler bunlar, kısaltırsak,
    vakitsiz geçirdiğim günlerim..
    bu günlerde geçecek, ölürsek..
    dinle o zaman, ölmediğimiz her günün bizde bıraktığı anlam ve önemidir bu...

    bütün anlamların önemi kalmıyor ölünce, ve sen ölünce,
    saygıyla anıyorum seni, ayağa kalkarak, ayakta kalarak ve kıpırmadan,
    salak ve mutlu çocuklar gibi, istiklal marşı okur gibi ellerim cebimde..
    ve ben ölünce, saygı duruşu bağlanıyor topluluğun ağzına,
    yâsin...

    allah,
    yaşamak için diyorum, nefes verdi ve seni ardından,
    ve sensizliği,
    sonrası zaten ne nefesim kesildi, ne sen kayboldun.
    geri kalan bütün günlerin hepsi,
    nefes darlığıydı benim için...

    dinlediysen bu söylediklerimi, sonraki günler,
    dinleme o zaman, kimseyi...

    kısa süren hayatları ve aşkları dinleyerek ve kısacık anıların izin verdiği kadar,
    sev beni..

    sesini özlüyorum, sonra sesini duymayı.
    sonra kesilmesini..
    sesinin yağmura dokunmasını sonra, sonra toprak kokusunu..
    kar..
    çiy.
    sis,
    aşk,
    gel..

    diyebilsek keşke, gel..

    ellerinin arasından ayak parmaklarının arasına giden birşeyler var,
    elimi bırakıp gittiysen eğer,
    o belki ben..
    belki su,
    yara,
    kan,
    aşk,
    gel..

    diyebilsek keşke, buna rağmen..

    gel,
    öyle bir kelime ki bu, keskin...
    ve gel dedikçe, dilim kanıyor bu yüzden..
    gel,
    gel,
    kan tükürüyorum, kan kusuyorum, kan ağlıyorum, ama gel..

    diyebilsek keşke..

    beklerken böyle, tabiriyle zaman akıp giderken kan gibi..
    kan gibi çünkü, yelkovan masum,
    ve zamanın içinde ki akrep,
    her saat başı kuyruğunu kalbime batırıyor, gelmeyecek diyerek...

    sesler bu yüzden, kan tükürmem belki bu yüzden...
    tik tak sesleri bu yüzden,
    tenimde matkap sesleri bu yüzden..

    diyebilsek keşke..
    ve senin yüzünden oldu, diyemesek..

    okursan sana bu yazdıklarımı, ve dinlersen dinle dediklerimi,
    aklına gelsin...
    dinle o zaman,
    şarkımızı.

    sesinle birlikte,
    seninle birlikte..

    " noktalarını kaybettim ben, bütün ünlem ve soru işaretlerinin... "

    rabbenaşk adın,
    adım leyl-i lâl...

    ki ben,
    nazarım..
    sana,
    değmem artık...
    1 ...
  44. 23.
  45. Yansın karıların alayı, su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim diye biten Neyzen Tevfikin şiiri.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük