sözlükçülerin en sevdiği şiir

    1.
  1. benim ki mona roza. sezai karakoç'tan.

    Açma pencereni perdeleri çek
    Mona Roza seni görmemeliyim
    Bir bakışın ölmem için yetecek
    Anla Mona Roza, ben bir deliyim
    Açma pencereni perdeleri çek...
    4 ...
  2. 42.
  3. Palyaço

    i.

    kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
    kaç kilo çekerdi yalnızlık
    kaç kere ezildim altında
    yaz yağmurlarının

    belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
    her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
    hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

    kim sevmezdi çiçekleri filan
    ”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi

    bunu palyaço söyledi,
    palyaço söyledi ben yazdım
    yazdım, yazmasam ağlayacaktım

    herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
    sırf bu yüzden mi ağladım
    alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

    biraz birazdım her şeyden
    dün biraz sinirlenmiştim mesela
    yarın bir kadını seveceğim biraz
    biraz biraz kör oldum bügünlerde

    ama rakı kadehlerini boşaltmayın
    eksilmesin hiçbir şey
    hiçbir şeyden dahi olsa
    kalsın biraz

    ii.

    umursamıyorum yılgınlığımı filan
    çünkü sessizce yaşanmalı her şey
    bir devrim sesszce olmalı mesela
    ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

    bir palyaço neden yalan söylesin ki
    ben palyaço olsaydım söylemezdim
    marangoz olsaydım da söylemezdim
    ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

    hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
    kaç kilo çeker ki bir palyaço
    hem neden yüzüme vuruyorsunuz
    bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

    gocunmam ki ben, ben gocunmam
    bir palyaço ne kara gocunmazsa
    o kadar, o kadar gocunmam işte

    rakı doldurun! eksilmesin

    iii.

    bitmedi, yazacağım daha
    yazmazsam ağlayacağım çünkü
    alçakça olacak biraz

    hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
    her sokakta biraz daha eksilirdik 
    bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
    bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
    ”duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
    sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
    sokaklar daha bir puslu
    palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
    ve ben daha bir alçak olurdum
    ağlardım biraz

    hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
    hatta kuyruğuma basma diyorum
    acıyor, tırmalarım,-
    diyorum

    kahrol, kahrol!
    diyorum

    iv. 

    geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
    korktum birden, kusacak gibi oldum
    ”olur öyle” dedi palyaço,
    ”herkes alçaktır biraz”
    ”otur ulan!” dedim, bağırdım ona
    ben bazen bağırırım biraz

    ”rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
    ben bazen eksilirim biraz
    aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
    bunu sonradan öğrendim

    ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
    herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
    bunu da sonradan öğrendim

    örneğin;

    geçen gün bir kadınla seviştim
    biraz değil çok seviştim

    ya işte öyle palyaço
    diyorum ki,
    bunu da yeni öğrendim
    sevişmek de eksilmekmiş biraz

    v.

    kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
    ”ben sevmezdim” dedim, “yalan”
    dedi
    bunu palyaço söyledi
    palyaço söyledi, ben yazdım
    yazmasam, alçak olacaktım
    hem ben roman da yazdım biraz

    bazen diyorum ki, palyaço,
    sen olmasan ben ne yaparım
    alçakça eksilirim belki biraz
    her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
    hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
    ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

    biraz biraz anlıyorum ki,
    yüzler eller, o terli vücutlar filan
    her şey plastikmiş biraz

    vi.

    haydi sirtaki yapalım palyaço
    rakı doldur, yine eksildik biraz.

    Turgut Uyarın Olmayan Şiiri.
    4 ...
  4. 5.
  5. Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
    Ona sorarsanız: ´Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...´
    Bana sorarsanız: ´On senesi ömrümün...´
    Bir kurşun kallemim vardi, ben içeri düştügüm sene
    Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
    Ona sorarsaniz: ´Bütün bi hayat...´
    Bana sorarsanız: ´Adam sende bi hafta...´
    Katillikten yatan Osman; ben içeri düştügümden beri
    Yedibuçugu doldurup çikti.
    Dolaşti dişarda bi vakit,
    Sonra kaçakçiliktan tekrar düştü içeri, alti ayi doldurup çikti tekrar.
    Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocugu olacakmiş baharda...

    Şimdi on yaşina basti, ben içeri düştügüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
    Ve o yilin titrek, uzun bacakli taylari,
    Rahat, geniş sagrili birer kisrak oldu çoktan.
    Fakat zeytin fidanlari hala fidan, hala çocuktur.

    Yeni meydanlar açilmiş uzaktaki şehrimde, ben içeri düştügümden beri...
    Ve bizim hane halki, bilmedigim bir sokakta, görmedigim bi evde oturuyor

    Pamuk gibiydi bembeyazdi ekmek, ben içeri düştügüm sene
    Sonra vesikaya bindi
    Bizim burda, içerde
    Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
    Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsiz

    Ben içeri düştügüm sene, ikincisi başlamamişti henüz
    Daşov kampinda firinlar yakilmamiş, atom bombasi atilmamişti Hiroşimaya
    Bogazlanan bir çocugun kani gibi akti zaman
    Sonra kapandi resmen o fasil, şimdi üçünden bahsediyor amerikan dolari
    Fakat gün işigi her şeye ragmen, ben içeri düştügümden beri
    Ve karanligin kenarindan, onlar agir ellerini kaldirimlara basip dogruldular yari yariya

    Ben içeri düştügümden beri güneşin etrafinda on kere döndü dünya
    Ve ayni ihtirasla tekrar ediyorum yine
    ´Onlar ki;
    toprakta karınca,
    su da balık,
    havada kuş kadar çokturlar.
    Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
    Ve kahreden yaratan ki onlardır,
    Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır´

    Ve gayrısı
    Mesela, benim on sene yatmam
    Laf´ı güzaf...

    Nazım Hikmet
    4 ...
  6. 12.
  7. ey soluma düşen ince sızım.
    bu kadar duyarsız olma,
    yaktığın yürektir
    çıra değil.
    n. hikmet ran.
    3 ...
  8. 21.
  9. 34.
  10. "Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
    ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
    budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
    Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

    Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
    Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
    Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
    koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
    Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
    Yüz bin elle dokunurum sana, istanbul'a.
    Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
    Yüz bin gözle seyrederim seni, istanbul'u.
    Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

    Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
    Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. "

    Nazım Hikmet
    3 ...
  11. 3.
  12. 17.
  13. Erkek kadına dedi ki:
    - Seni seviyorum,
    ama nasıl?
    avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
    parmaklarımı kanatarak
    kırasıya,
    çıldırasıya…
    Erkek kadına dedi ki:
    - Seni seviyorum,
    ama nasıl?
    kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
    yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
    yüzde hudutsuz kere yüz…
    Kadın erkeğe dedi ki:
    - Baktım
    dudağımla, yüreğimle, kafamla;
    severek, korkarak, eğilerek,
    dudağına, yüreğine, kafana.
    Şimdi ne söylüyorsam
    karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana…
    Ve artık
    biliyorum:
    Toprağın
    Yüzü güneşli bir ana gibi
    En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini…

    Fakat neyleyim
    saçlarım dolanmış
    ölmekte olanın parmaklarına
    başımı kurtarmam kâbil
    değil!
    Sen
    yürümelisin,
    yeni doğan çocuğun
    gözlerine bakarak…

    Sen
    yürümelisin,
    beni bırakarak…

    Kadın sustu.

    SARILDILAR

    Bir kitap düştü yere…
    Kapandı bir pencere…

    AYRILDILAR..
    3 ...
  14. 7.
  15. bir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer
    benimle yeniden tanış

    bıraktığın gibi olmayabilir bir çok şey
    yaşım, aklım, başım yufka yüreğim
    belki de biraz daha zalim, belki de medeni halim
    bir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer benimle
    yeniden tanış

    ama kimse anlamasın bu tanışıklığın evvelini
    gözün bile ısırmasın beni bir yerden
    çıkaramadım değilde tanıştığımıza memnun oldum cevabını
    almak istersen

    sarılarak değil ancak el sıkışarak karşılayabilirim seni
    ve önce sen uzat elini
    çünkü öğrendim artık
    önce bayanların elini uzatması gerektiğini
    ve daha nicesini

    çünkü öğrendim artık daha nicesini
    bir gün bir yerde terkrar karşılaşırsak eger
    benimle tanış

    ve gün bir yerde terkrar karşılaşırsak eğer
    benimle yeniden barış

    hani darılmıştın ya ayrılırken sorumsuzluğuma
    çocukluğuma, dağınık olmama
    ve kot pantolonuma yırtık

    biryerde karşılaşırsak eğer benimle barış
    o çocuk büyüdü artık
    benimle tanış, benimle barış

    bitsin bu anlamsız inat, bitsin bu yarış
    ben onuruma tutsak, sen bağışlayan yanlarına inat
    neye ve neden kızdığını dahi hatırlayamazken artık
    beni de unutursan eger aldırmam inan

    çünkü özgür bıraktım artık
    tüm bağışlayamadığın yanlarımı
    kimseye verilecek hesabı olmayan taraflarım
    şehrin arka sokaklarında kaybolup gitti

    ve şu zamana kadar yaptıklarım hep
    çocukca bir oyundan ibaretti
    ben unuttum artık o adamı

    kimbilir nerde şimdi
    günahlarım veresiye ama
    güzel yanlarım peşin

    hani darılmıştın ya ayrılırken sorumsuzluğuma
    çocukluğuma, dağınık olmama
    ve kot pantolonuma .yırtık
    biryerde karşılaşırsak eğer
    benimle barış
    o çocuk büyüdü artık..
    2 ...
  16. 6.
  17. kadın kalbine dair bir nazım hikmet şiiri.

    "kavanozdaki yürek"

    nazım, macaristan'da hastalanır ve meşhur dr. litman imre'ye gider;

    Doktor Litman imre'nin masasında
    Bayan Çabai Yanoş'un yüreği
    Birazcık kibirli, birazcık mahzun
    Duruyor içinde bir kavanozun
    Kayısı güllerinin arasında.

    incecik yarılmış ortasından
    Yüreği Bayan Çabai Yanoş'un
    Yarayı açan ne doktor?
    Neşter mi?
    Yoksa hasretlik mi?
    Acı sözler mi?
    Bir ağlayanı var mı, arkasından?

    Otuzundaymış, baktım etikete
    Bayan Çabai Yanoş'un yüreği?
    Evli miydi?
    Ne iş tutar Bay Yanoş?
    Belki şimdi Rojakert'te oturmuş
    Çekiyor akşamı seyrede ede

    Duruyor kavanozda çırılçıplak
    Bayan Çabai Yanoş'un yüreği
    Bayan kaç kere böyle bir kaba
    Reçel kaynatarak koydu acaba?
    Elbet gazlı bezden değildi kapak.

    Kendi gitmişse de içinde odanın
    Bayan Çabai Yanoş'un yüreği
    Almış da onu karşısına doktor
    Sırlarına ermeye çalışıyor
    Belki bir damarın, belki bir sevdanın.

    Akıllı bir doktorun masasında
    Bayan Çabai Yanoş'unki gibi
    Yüreğimiz, güllerin arasında
    Bizlerden sonra da faydalı olsun
    içinde tertemiz bir kavanozun.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük