bugün

lise 1'de, bir gece ufo gördüğüme inanıyorum..
eli arttıralım, tam o anda (bkz: farah yurdözü) bir programa katılmış olması nedeniyle ekrandaydı..
akçay'da sahilde arkadaşla oturuyorduk. kim nereden yaptı bilmiyoruz ama birisi ayı ikiye böldü...
wipe out programı rüyama girdi oda karanlık idi sadece küçük televizyon açıktı korkmuştum o zaman tabi.
Gecenin bi köründe uygulama yaparken arkadaşın 3 harflilerden bahsetmesi, ayakları filan tersmiş la demesi, akabinde durdurulan ilk arabanın şoförünün ellerinin ters olması, yani bildiğin direksiyonu tutarken avuçlarının içe bakacak yerde dışa bakması, arkadaşla göz göze gelmek, şoförle göz göze gelmek, şoförün doğuştan gomtanım demesi, ananske o ne la deyip noktayı terkedip ayakları göte vura vura kaçmak. Halen daha düşünürüm amk, acaba gerçekten doğuştan bi rahatsızlığı mı vardı yoksa harbiden 3 harfli miydi diye.
Hiç unutmam ilkokul üçteyim o zamanlar, çok kabus görürdüm ne psikologlara ne hocalara gitmedim ben. Gene bir gün öğle sıcağında evdeyim. ablam salonda, uyumuşum. Kendime geldiğimde ağlıyordum, ablamın ve yengemlerin anlattığına göre; uyanmış koşarak kapıya sarılmış kapıyı kitlemişim geliyorlar geliyorlar diye bağırmışım. Aradan çok bir zaman geçmedi gece 2-3 civarlarında uyandım, deli gibi susamıştım, ebeveyn odasına doğru giderken önümde benden boyca çok uzun bir gölge bana bakıyor, nefesim kesildi bağıramıyordum. Kendime geldiğimde hemen annemgilin yanına koştum anlattım. Uzun süre oldu bayadır görmem yaşamam böyle şeyler. Kimse de yaşamasın bunları yatağınız da iz bırakabilir.
Yılbaşı vakti oldukça soğuk bir zamanda Bosna Hersek'teyim.
Katalitik sobalı, duvarlarında kurşun izleri olan eski bir evde kalıyorum. Booking'ten kiralamıştım.
Neyse bir gece evin içindeki gardolabı karıştırıyorum. Yastık yorgan falan var. Derken en üstünde kuranı kerim gördüm. Elime alıp sayfalarına baktım. Sonra öpüp yerine koydum.
Ama abdestli değildim. Ve sonra yatıp uyudum... Ardından rüyamda abdest almadan camiye girdiğimi ve iki tane zebaninin beni alıp götürdüğü gördüm.
Daha Sonra evin kapısına pat pat diye vurulma sesleriyle uyandım.
Hemen kalktım ama gidip kapıyı açacak cesaret yok. Gece saat 03:00 falan...
Neyse oldu bitti dedim, kafayı yastığa koydum yine kapıya vurdular.
Daha Sonra mutfağa gidip bıçağı elime aldım. Kapıya doğru yaklaştım. Hala vuruyorlar.
+ who are you...
Dedim ses yok. Ardından bismillah deyip kapıyı açtım!
Kimsecikler yok...
Gidip abdest aldım ve sonra uyumuştum.
başımdan hiç bir doğa üstü olay geçmedi amk. sadece bir defa hatalı sollama yaparken kafa kafaya girmekten son anda yırttım ama buna allah korumuş diyoruz. doğa üstü sayılmaz.
Üniversite birde karabasan gelmişti.cok korkmuştum.
saat gece dört - dört buçuk gibi yeni uykuya dalmışken bir anda gözümü açtım ve her zaman kapalı olan odamın kapısının sonuna kadar açık olduğunu gördüm. tam kalkmak istediğim anda enseme kuvvetli bir şeyin çöktüğünü hissettim. arkama dönmek istiyorum ve dönemiyorum. öyle de kuvvetli bir basınç. o esnada yatak ucumda duran hediye paketi naylonundan gelen sesleri işittim. o an karabasan çökenlerin hikayeleri geldi aklıma ve o gece bana da uğramıştı. hemen ayetül kürsi okuyarak uykuya dalmaya başladım ve sonra uzaklaştı.
iki gün kendimde değildim, ne olduğu ve nasıl olduğu konusu esrarını korudu. araştırdım bu nasıl bir şey? psikolojik yanılma mı yoksa cin musallatı mıydı? odamın kapısı niye açıktı? korkumu en çok katmerleyen buydu. hani bir ara fetö'nün samanyolu kanalında bir evin içinde geçen nurlu, sırlı, ruhlu olaylar yaşanır, evde oturunca hafif bir ürperti yaşardık. kendi mahremiyetimde bunu da yaşadım. bundan dolayı da evde karanlıkta yalnız olmaktan korkarım.
yıllar önceydi.. akşam tv karşısındaydım..

ülke tv'de yayınlanan nöbetçi filozof adlı program'a takıldım. programda " insanın hayvana, hayvanın insan bakışı " konusunda felsefinin sınırları içinde akıl yürütülmeye çalışılıyordu. bu bağlamda konuşmacının biri adını hatırlayamadığım bir filozofun başından geçen bir olayı anlatıyordu. filozof banyo yapmak için soyunduğunda karşısında kedisini görür. ve utanır. bu filozofun kafasında bazı soru işaretlerine yol açar. kediden utandığı için insanlığından utanması gerektiğini felan düşünür. kısaca böyle bir şey idi anlatılan. sıkılıp kanal değiştirdim. okan bayülgen'in programı zaga ya geçtim. okan konukları arasında olan esmer güzeli bayana bir soru yöneltti soru aynen şuydu; " kimin karşısında soyunmaktan utanırsın? " okan'ın aldığı cevap için sıkı durun; " kedimin! "bismillahirahmanirrahim!
bana bir adam 400 tl vermişti. bugün yağmurdan dolayı yürürken yüzüme su sıçraması, pandemiden önce bir köpek bana saldıracaktı ben de kendimi biraz yüksekten aşağıya atmıştım ama hiçbir şey olmamıştı.
Bir pazar günü sabahı limandaki işten çıkıp eve gidecek iken (evet hayatımda çalıştığım tüm işler böyle şekilsiz saatsizbişler oldu düzgün işte çalışmak nasip olmadı) alsancakta durağa geldim in cin top oynuyor. Ulan dedim dün kutsal cumartesi olduğu için sarhoşlar burda illaki bişey düşürmüştür otobüse binerken dedim ve gavur tabiri ile bingo! O günün tedavüldeki en yüksek banknotuyerde beni bekliyordu)).
2 kere Astral seyahat yaptım.
Sutlu cilekli buna aşk deniliyor, kafanda sürekli kura kura ona benzeyen bir insanı direk o sanıyorsun doğa üstü bir şey yok, bilinç altı bu.
Bugün hakemin maçı fenere hediye etmeye çalışırken oyuna johnny sins e benzeyen Bi elemanın girişi ve olaylar olaylar puhaha.
Fenerbahçe'nin yenilmesini mi soruyorsun kurban? Ayıp oluyor ama!
Liseye giderken hoşlandığım bir çocuk vardı. Pazar günü intihar edip ölmüş. Haberim yok. Sabah en yakın arkadaşımla okulun bahçesinde yürürken karşı bankta onun oturuyor olduğunu gördüm. Banka doğru gidiyoruz bildiğiniz o. Yanında bir çocukla sohbet ediyor. Arkadaşıma tek bir kelime dahi etmemiştim. Aynı anda birbirimize dönüp "o değilmiş ya" demiştik. Bir anda gördüğüm kişi onunla hiç alakası olmayan birine dönüşmüştü. 15, 20 dakika sonra da vefat ettiğini öğrenmiştik.
sabah uyandığımda ellerimde kına olması.

lise zamanlarıydı ve günlerden cumartesiydi, biraz geç uyanmıştım ve hala uyku sersemiydim, kardeşimle annem bahçede kahvaltı hazırlamıştı. ellerimi yıkadım ve hep beraber sofraya oturduk daha yeni oturmuştum ki kardeşimin ellerine kınamı yaktın sorusuyla resmen uykudan uyandım, ellerime bi baktım bildiğin kına yakılmış başka birşey desem mümkün değil kokusu, rengi, herşeyle kına. yatmadan önce de ellerimde herhangi birşey yoktu olsaydı da zaten evdekilerden birisi mutlaka görürdü, benim şok olmamla beraber onlarda şok oldu çünkü ilk başta benim yaptığımı sanmışlardı.

en ilginç olanıysa annemin elimde gördüğü kınadan sonra bize anlattığıydı.

bir gün önce teyzem bize geliyor komşusunun bi sabah ayağında kınayla uyandığından bahsediyor annemse hadi canım olurmu öyle şey bi yere sürülmüştür farkında değildir diyor. başıma gelmese bende öyle söylerdim zaten ama tam bu konuşmanın yapıldığı günün ertesinde benim başıma gelmesi gerçekten ilginç mutlaka bu olayın bilimsel bir açıklaması vardır ama konuşmanın ertesi günü olması manidar.
Bugün de bir yakınımın başından geçen doğaüstü olayı anlatayım. Seneler oldu tabi... bu yakınım üst kuşaklardan miras kalan bir evde yaşıyor ailesiyle ve o evde hepimiz korkunç seyler yaşadık. Mesela bir gece uyurken korkunç bir güm sesi ile uyandıktan sonra tepemdeki kocaman antika saatin hızlı bir biçimde sağa sola sallandığını görüp çok korkmuştum. Deprem de olmamisti o gece ve yattiğim oda koridorun önündeydi odalarla da bağlantısız anlayacağınız. Neyse bu abi seneler evvel bir gece boyunca evde zar sesi duyuyor ve böyle seyler çok yaşadığı için korkudan gidip bakamıyor. Tak tuk tavla kutusu kapanma sesi de duyuyor ama bakamıyor. Karısı hamile uyandıramıyor da... sonra sabah olunca ilk iş sesi duyduğu yere bakmak oluyor.
Iki tekli koltuk ortasında sehpa var ve sehpanın altında bilin bakalım ne var? Tavla zarları ! Olayı anlatıyor annesine.
O da diyor ki (babası genç yaşta öldürülmüştü) "oğlum baban tavla oynamayı çok severdi. Hatta bir arkadaşı ile hep tavla oynardı ve o arkadaşı da babandan kısa bir süre sonra ölmüştü..." sonra bizim abi hemen eve tavla alıp o sehpaya koyuyor. Tabi bir daha tavla mevzusunu yaşamadı.
sene 1994. o zamanlar 9 yaşında bir çocuğum ve zamanımın pek çoğunu mahalle maçları, atari salonları ve saklambaç ile geçirirdim her çocuk gibi. tarabya’da yaşıyoruz. o zamanki en iyi anlaştığım mahalle arkadaşım hasan ile atari salonundan çıktıktan sonra kireçburnu’na inmeye ve oradan da yürüyerek tarabya sahiline gitmeyi kararlaştırdık. ama kireçburnu sahilinde bir müddet yürüdükten sonra tarabya sahile kadar yürümek pek akıl karı gelmedi ve devasa bir yokuşu çıkıp kestirme ile mahalleye dönmeye karar verdik. yokuş bitiminin ardından çamlık diye adlandırılan bölümde olan bir mezarlığın önünden geçiyoruz. saat henüz akşam üstü 4 ve yaz mevsimi. mezarlığa bir anlık bakma gafletinde bulunduktan sonra hem yakın arkadaşım hem de ben götü yanmış kedi misali son sürat koşmaya başladık. dakikalarca koştuk. ben gördüğüm şeyin şoku ile koşuyordum ama arkadaşım neden koşuyordu? yeteri kadar koştuktan sonra artık bacaklarımızda derman kalmamıştı ve ağır ağır ama sessizce yürümeye devam ettik. ikimizinde ağzını bıçak açmıyordu ama. bir süre daha yürüdükten sonra arkadaşım bana döndü ve;
a: gördün mü lan?
Ben: sen ne gördün?
a: önce sen söyle
ben: hasan sikerim mehtaplarını. ne gördüğünü söyle beni dinden imandan etme. ölmek üzereyim zaten korkudan. gündüz vakti başımıza gelene bak amına koyayım!!!!!
a: kadındı değil mi? elinde kitap vardı ve ayakta okuyordu değil mi?
Ben: nasıl yani lan? oğlum o gördüğümü hayal zannetmiştim lan ben!!!
a: hayal değil, hayaletmiş amını sikim!!!!
Ben: bize baktıktan hemen sonra kayboldu değil mi lan?
a: evet. amına koyayım ben nasıl uyuyacağım lan bu gece?!?!?!?

evet ahali. gördüğümüz şey; ayakta kitap okuyan kadın bir hayaletti. arkası kendi bedeni içinden görülen, tam olarak filmlerde rastlayabileceğimiz türdendi üstelik. gündüz gözü ile görmemiz ise işin garip olan bir diğer tarafı. hem ben, hem de hasan “ya bizi takip ederse” korkusu ile uzun aylar boyunca annemizle koyun koyuna yattık. tek başımıza bu ana şahit olsak “göz yanılgısı” der geçerdik ama ikimizde, gördüğümüz şey üzerine birbirimizle sağlama yapınca gerçek olduğuna inanmamız çok zamanımızı almadı.
pariste telepati ile allahı anlatmıştım.
Ben Henüz çok küçükken babaannemin annesi hayattaydı. Yaşlılığından dolayı kadıncağız konuşmakta bile zorlanırdı. Evdeki kuzine sobanın yanındaki bir koltukta çiçek gibi oturur, anlamsız gözlerle çevresine bakardı. Kısa bir süre sonra öldüğünü hatırlıyorum. Hatta sonradan ölüm tarihini buldum, o vefat ettiğinde ben 2 yaşındaymışım. Ben o evde ölümünden sonra onu koltuğunda oturur bir halde ve boş gözlerle bana bakarken birkaç kere gördüğümü çok net hatırlıyorum. Ama o kadar küçüktüm ki ortadaki anormal durumu idrak edecek kapasitem yoktu. Dolayısıyla kimseye söylemedim. Karşılıklı bir süre boş boş bakıştığımızı ve sonra görüntünün kaybolduğunu hatırlıyorum.
Yıllar evvel. buz gibi bir ankara. Sabaha karşı.

Istanbul' dan ailemi ziyaretten dönüyorum, hava aydınlanmak üzere nerdeyse.
Çayyolu' na evime doğru sürüyorum arabayı, bi duş alıp, kendimi yatağa atmak tek isteğim.

inin cinin olmadığı yolda, yolun sağ tarafından ansızın bir adam atlayıverdi önüme. Üstü başı perişan, yırtılmış dökülmüş, ağzı, burnu kan içinde. Elini, kolunu kaldırarak durmamı istiyor. Etrafta kaza yapan bir araba göremiyorum, belkide yoldan aşağı uçtu bilemiyorum ama ben görmedim.
Adamın yüzündeki o feci korkuyu görüyorum ama ben de korktum sözlük! Hem de çok!
Durmadım!!!
Evet durmadım. Duramadım.
Çok istedim, durmalıyım yardım etmeliyim, allah beni kahretsin, yuhhh bana dedim ama durmadım.
24 yaşında genç bir kızım ve telefonum filan yok, korktum, duramadım.
Elim ayağım boşaldı.
Eve varır varmaz polisi aradım, olayı anlattım, yeri tarif ettim ama o kadar...

üzerinden yıllar geçse de, ne o adamın korkmuş yüzünü unutabiliyorum, ne de kendimi affedebiliyorum.
Kimdi, neydi, başına ne gelmişti bilmiyorum.
Belki de bir tuzaktı onu da bilemiyorum.
Ama ben ordaydım ve gaza basıp devam ettim.
Kılımı kıpırdatmadım!

Lanet olsun, içimizdeki merhameti, insani davranışları tutmamıza neden olan kötü insanlara, kötülüklere...
Bizi insan olmaktan alıkoyan namussuz insanlara!
Şeref yoksunlarına!

edith piaf: Bu olay doğaüstü filan değildi ama gene de yazasım geldi işte. Heyecan yaptım. idare edin.
Bu başlıktaki olayları bu saatlerde okumak son günlerde en büyük zevkim. Aynı başlık ekşi’de de var. Oradaki külliyat daha sağlam. Gerçekten çok etkileyici hikayeler var.
Köyde yağmurlu havada arazideydim, üstünde olduğum toprak parçası koptu benle beraber kaydık aşağı.