bir gün başlığın aynısını* ilk entry olarak girmiştim, 10 dakika sonra telefon çaldı, 7 gün içinde öleceksin dedi ses.
zall imiş.
edit: sevgili newarbe ilk entry'sini değiştirmiş, daha iyi olmuş. başlık ilk açıldığında ilk entry "sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar" idi.
yurumekte zorluk ceken iki yasli amca bana dogru gelmekte, ben de bir yerde oturmaktayim. derken bir kadin arzi endam etmekte. altina tiril tiril bir mini etek giymis ama oyle boyle degil. poposunun yuvarlak kisminin ceyregi disarda. adim attikca kalcalarin kasilmasi goruluyor. o derece.
ben agzim acik kadinin poposunu izlemekteyim. yasli iki amca, bastonlarindan destek alip donmus popoya kitlenmis bakmakta. kadin biraz uzaklastiginda, basini ceviren amca beni kadinin poposunu izlerken yakalar. saskin bakislar icinde bana sorar, "would you?" ben de yanitlarim "why not?". amca bana "pehh" yapar doner kicini gider.
80 yasindaki amcanin bile cakmam dedigi hatuna ben "gerekirse cakarim" cevabini vermis bulunurum. yuzumde sacma sapan bir abazan gulumsemeyle kalakalirim.
susuzsuperisi, kendinipenguensanancivciv,minokyo ve susuzsuperisinin kardeşi sinemaya doğru yol almaktadır. susuzsuperisi mendil satan yaşlı teyzenin ısrarına dayanamaz ve bi paket ıslak mendil alır. sinema çıkışında susuzsuperisinin kardeşinin üzerine kuş sıçar* ve ıslak mendil imdada yetişir. herkes bir dakikalığına sinema öncesi ana döner ve ortak iç ses: oha!
aylardır at yarışı oynamamıştım. artık bana zarar verdiğini düşünüyordum. okulumda dersimde olmalıydım. normalde rüyalarımı hiç hatırlamam. rüya gördüğümü bilirim ama uyandığım an neyle ilgili bir rüya olduğunu unuturum. o sabah farklıydı. uyandığım zaman daha rüyamın etkisinden çıkamamıştım. rüyamda yurttay'ı görmüştüm. doru renkli uzun kumu iyi koşan ingiliz atını. at yarışı oynamıyor ama hergün kimler gelmiş diye bakıyordum. yurttay da uzun zamandır yarış kazanmadı diye düşündüğümü hatırlıyorum.
neyse okula gittim dersime girdim. dönüşte sarıyer'de inanılmaz bir trafik vardı. dere ıslah çalışması trafiği milim ilerletmiyordu. uzun süredir uğramadığım ganyan bayiinin önünde boş bir yer gördüm ve hiç düşünmeden arabayı parkettim. içeri girene kadar o gün hangi atların koştuğunu bilmiyordum. yarış nerde koşuluyor onu bile bilmiyordum. duvarda asılı bültene baktım ve ikinci ayakta yurttay'ı gördüm. cebimde 20 lira vardı. ne olur ne olmaz diye 5 lira ispark parası ayırdım. 15 milyon'a yurttay tek bir de son ayakta karataş'ın bindiği guru rinpoche'yi tek attım. kuponu kaptığım gibi dışarı attım kendimi. ganyan bayii ortamına tekrar alışmak istemiyordum. öyle bir trafik çektim ki mecidiyeköy'deki eve varana kadar. şöyle anlatiyim eve girip internetten sonuçlara baktığımda 5 ayak koşmuştu. bu 2.5 saat eder.
tahmin edebileceğiniz gibi kupon 5te 5 yürüyordu. son ayak favoriye kalmıştım. yerimde duramıyordum çünkü 5. ayakta 14 lira ganyanlı bir at gelmişti. yani altılı para yapmıştı. evime yakın olan ganyan bayii'ne gittim. yarışın son metrelerinde yürü lan karataş diye belki 50 kere bağırdım. millet yarışı değil beni izlemeye başlamıştı. karataş da beni kırmadı ve yarışı kazandı. herkes başıma toplandı. 50 milyar verir diyen de oldu 250 milyon da. fazla konuşmadım eve gittim tekrar.
sonuçta bir rüya bana 2.5 milyar kazandırdı. belki ak sakallı dede değil ama doru renkli attan geldi kısmet.
üniversite'de yarıyıl tatili sebebiyle mersin'de aile ziyaretindeydim. ev yemekleri, eski arkadaşlar hasret gidermeler, tantuni, künefe ve benzerleri gözümde tütüyordu. ama daha geldiğim ilk gece uykumdan çok rahatsız bir şekilde uyandım. sırıksıklam terlemiştim, yatak su gibiydi ama bir taraftan da donuyordum. yorganı açıp tuvalete gitmek istedim ama daha açar açmaz yataktan çıkamayacağımı anladım. annemi mi çağırsam acaba diye düşündüm. sonra eşşek kadar olduğumu hatırlayıp vazgeçtim. 1-2 dakika sonra annem odasından seslendi. ben de hasta olduğumu söyledim gelmesini istedim.
neyse geldi annem üstümü değiştirdi, ilaç içirdi. gecenin o saati hasta çorbası yaptı şehriyeli tavuklu. sabaha hiçbir şeyim kalmamıştı. öğlene doğru uyandığımda anneme "çok kötüydüm, iyi ki seni uyandımışım" dedim. annem "sen beni uyandırmadın ki" dedi, "ben iyi olmadığını hissettim kalktım".
6. his.
benim gibi aşırı maddeci bir insanın başına gelince hafiften tırsıtan ve biraz maneviyata sevkeden olaylardır.
her zaman zahiri olan beni korkuttuğundan gözümün gördüğüne yöneldim. hayat o zaman katı ve esnemez kurallara sahipti. herşey olasılıklara indirgenmişti, tesadüf yoktu. kolaydı kısacası.
geçtiğimiz cuma günü uzun süredir görmediğim bir dostumu gördüm rüyamda. o ablasıyla birlikte bir arabanın içinde gidiyor, hafiften kavisli, bir tarafı ağaçlık bir yolda. (tam öğleden sonrası, güneş karşıdan arabanın camına vuruyor ve ben arabanın içinden izliyorum.) her nasılsa o ağaçlık kısmın askeri taraf olduğunu biliyorum ben. karşıdan bir tır geliyor, tam sollarken güneş gözümü alıyor. ve bir sonraki sahne.
evdeyim. annem babam var. bana telefon geliyor ve arabadakilerin öldüğünü haber alıyorum. şok oluyorum, sağ solu arıyorum ama etrafımdaki herkes bana gülüp duruyor. boşver, otur da yemek ye, diyorlar. hayret ediyorum onlara, telefon ediyorum, kimse çıkmıyor telefonlarıma. en sonunda arkadaşın anneannesine ulaşıyorum. haberi doğruluyor, ama o da sallamaz bir tavır içinde. ifrit oluyorum.
rüyanın arkasından hemen uyandım (o yüzden hatırlıyorum zaten) ilk işim arkadaşı aramak oldu. ama vakit çok erkendi. (09.30 haftasonu için erken bir vakit) arkadaş uyuyordu, mana veremedi tabii. ben de şaka yollu arabaya binme sakın falan dedim. konu kapandı.
demin ondan bir telefon aldım. dün kaza geçirmiş. çok ciddi bir kazaymış ve mucize eseri kurtulmuş. hala şaşkınım. çok şaşkınım.
rüyaları ciddiye almak lazım. artık böyle düşünüyorum.
edit:ilk kötülememizi aldık muradımıza erdik. nedense artık. arkadaşı aramama bozulmak açısından mı artık bilemeyeceğim, ama olay bu şekilde.
öğrencilik yılları. ev arkadaşları bir bir memlketlerine gitmiş, ama pilot parasızlık ve babayla sürekli takışır biri olduğundan öğrenci evinde kalmıştır.
can sıkıntısıyla evin yakınındaki istasyonda bulunan kahvede tv izlemeye gidilir.
saat 12 ye yaklaşırken garsonun yaşlı bir amcaya burada yatamazsın amca kapatıyoruz gece dediği duyulur.
olay uzaktan izlenir. amcanın gözlerinin de az gördüğü anlaşılır.
sonra amcanın yanına gidip amca gel bizde kal seni götüreyim denir. akşam evde yedirilir içirilir. amca hakkatta çok susamıştır. bol bol su içer.
gece amca uyurken nöbet tutulur başında.
amcanın macerası şöyledir. oğlu onu diğer oğluna göndermek üzere trene bindirmiş, lakin biletini yanlış mı almış nedir. yarıyolda indirmişler trenden. o da kalmış öylece.
gözleri tam görmeyen birini trenle tek başına göndermekteki amaç neydi bilmiyorum.
sabah olunca eldeki son paralarla, amcaya gideceği yerin bileti alınır. trene bindirilir. lakin uykusuz olmamdanmıdır nedir hala çözemedim. tren kapısına getirdiğimi hatırlıyorum. binişi tam net değil. o an amca sanki birden kayboldu.
ya anlatmak zor orasını ama bir acaiplik vardı.
üstünden seneler geçti. yorum size kalmış.
edit: yok trene bindiğini de hatırlar gibi oldum. ya neyse işte. böyle bişeydi 100 sene geçti.