Mayıs gelir gider, ya sever insan ya sevmez
Neşesi başka olur bu havanın
Keşke daha uygun kelimeler seçilebilse
2000 model Opel ile ikindi gezintisi
Turuncu güneşin kızıllaştırdığı hava
Eski gazeteler üstüne kurulmuş masa
Mutluluk kâfi mi bu kadarı ile
Hayat basit mi bu kadarı ile.
Geç değil, ağır değil, yavaş değil.
Erken kaldım sana, senin suçun değil.
Yedim, içtim, gezdim.
Hızlı düşündüm, yanlış kararlar verdim.
Öyle ki tez vakitte delirdim.
Birden yatırdılar musallaya.
Henüz sadece kırkımda...
Geç değil, ağır değil, yavaş değil.
Erken çok erkendi, senin suçun değil.
Ağladım, sevindim, hissettim.
Bu hayatı sadece ben seçtim.
Soluksuz koştum ve gün geldi, bittim.
Yolculuğum başladı sonsuza.
Hatırlanmam her giden gibi, bir sonraki yaza...
Adınla başladı her şey.
Önce Yalnızlığı bir lütuf gibi bahşetti yaradan,
Ardından Gafleti ekledi tüm duygulara.
Durmadan Yeniden yarattı beni
Adınla bitirdi her beni.
Adınla başlattı her şeyi yaradan,
Hasreti ekledi lügatıma
Özlemi türettirdi seni anımsatsın diye tüm dillere
Adınla bitirdi her beni yaradan.
Adınla başlattım her şeyi
Besmeleden sonra geldi her duada bakışların
Her amin seni anan iç çekiş oldu
Tüm şükürler varlığına edildi
Yokluğunun tek tövbekarı benken.
Adınla başlattım her şeyi
Tüm teolojiyi ekledim hasretine.
Etimoji çıktı sonra adını bulmak için tüm dillerde
Ve kavuşmamızdı aslında anlatılan tüm mitlerde.
Tüm zamanları irdelerken senin uğruna ortaya çıktı tarih
Ve kırmadı beni, ekledi her şiirine yokluğunda düştüğüm gafleti edip Cansever.
Adınla bitirdim her şeyi.
Sonra bir Krematoryum buldum
Yatırdım ruhumu gaflet ve hasrete
dövdüm
Dövdüm
durdum.
Ekledim mayama adını
Unutana kadar yoğurdum.
Adınla bitti dular
Ve adınla bitirdi beni tanrı.
Kimi benden çok seversen onu senden alırım.
'Onsuz yaşayamam' deme,
seni onsuz da yaşatırım.
Ve mevsim geçer,
gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar,
Canından saydığın yar bile bir gün el olur,
aklın şaşar.
Dostun, düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya.
Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin;
'Şaşmam' dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya,
"Öldüm' der durur,
yine de yaşarsın.
Not: Yazacakları desem daha doğru olur. Çünkü, şu anda yazıyorum.
Gece bir sigara dumanında gördüm yalnızlığımı.
Gözlerim bir enkaz çığlığı,
sesimi duyan var mı?
Katran dolmuş ciğerlerimde gördüm ömrümü;
kısa ve ince bir yoldayım.
"Yazıyorum, sana hiç rastlanmamış olan sana.
Sen de beni duyuyor musun? Hissediyor musun iliklerine kadar?
Sahi nedir bizi birbirimize bağlayan.
Ben hiç kokunla baharı yaşamadım ki..
Zaman bize atfedilen bir sabırsızlık oyuncağı. Oysa ben seni çeyrek asırdır arıyorum, hiçlik kuyusunun derinlerinde. Her gün biraz daha derine iniyorum varlığını var etmeye, seni bir ruhtan bedene atamaya tüm gücümle.
Ama sen orda durup, bulanık gülümsüyorsun. Zihnimde tutamıyorum. Bir yıldız gibi yapayalnız ve erişilmesi zor. Sen aşkı tadıyorsun ben sensizlik sevdasını.."
bulutlar sarmış şehrin ufuklarını,
saat 5 ve yağmur yeni başladı.
yağmur; arındırıcı.
yağmur; affettiren günahları.
ey gökyüzünün göz yaşları!
arındır beni pişmanlıklarımdan,
yaptıklarımdan, geç kalmışlıklarımdan.
dile getir tüm yaprakları,
‘kış geldi.’ diye haykırsın tüm çiçekler.
haykırsın tüm çiçekler; biri hariç.
saat 5 ve yağmur yağıyor.
yağmur affettir beni tüm yaptıklarımdan,
pişmanlıklarımdan, geç kalmışlıklarımdan.
özür dilesin tüm yapraklar ve ağlasın bütün çiçekler.
bütün çiçekler ağlasın; biri hariç.
saat 5 ve yağmur hala devam ediyor.
saatimin kadranına su kaçmış;
yelkovan dördü ısıtıyor,
akrep küsmüş olanlardan sonra.
hem sevdiğim, saatlerin de kalpleri varmış.
ahmet hamdi söyledi, başkası söylese inanmam.
saat 5 ve yağmur yerini kara bıraktı.
bulutlar yaslandı omzuma,
omzumda kalan bir göz yaşı.
saatimin kadranı bozuldu;
elimde kalan bir çakıl taşı.