Silahsız mıdır şair hislerinden yoksunsa?
Belki de ziyandır hissizlere yazılan şiirler,
Bir o kadar da küskündür yazıp yazıp itlaf ettiğin şiirler,
Mecbur mu gönül senin his kırıntılarına mezar olmaya?
"hikayemi ben en acıyan parmaklarımla yazdım
defterime yakıştırmadım
yağmurla toprak arasında
ezildim kayboldum ama alışmadan döndüm
çamura bulaştım da denize kavuşmadan döndüm
umudun sivri köşelerini yontarım dedim
unutursam kanamak ne demek
unutmadım hikayemi ben yazdım
unutmadım
kanayan parmaklarımla yazdım
acıdan geçtim ağrıyı sökemedim
bu karanfili ayaklarımın dibinde buldum
bu sivri köşeli taşlar göğsümde duruyordu oradan söktüm
ben bu rüzgarı içimden geçirdim
kimseye değil umudun adına kırgınım artık, artık...
kelimeleri affetmem zor artık.
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle bir havada istifa ettim
Etüt merkezindeki işimden
sonra spor salonundakinden
ve memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım
sonra alkole...
sonra biraz da kumara...
Böyle havada aşık oldum;
böyle havada verdi allah belamı
kuş gibi cıvıl cıvıl, martı gibi özgür,
rüzgar gibi narin, güneş gibi sımsıcak sevmeyi böyle bir havada denedim
denizin yosununa, bulutların maviliğine,
doğanın yeşiline, gözünün rengine böyle bir havada kandım
Eve taze ekmek almayı
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım ve aptal aşk nöbetlerim
Hep böyle havalarda nüksetti;
kendimi anlatamadığım cümleleri hep bu havalarda kafamda kurdum
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Islak demirlerin paslı gölgeleri, hücreme dolan ışığa, bir elin yumuşak bir yanakta bıraktığı parmak izleri gibi, keskin ve kederlendirici izler bırakıyor
Elimde sevinç,
bırakıveriyorum bu hapishanenin ortalarına yakın bir yere.
Aldılar elimden.
Bir sevinçte kursağımda kalmış.
Almak istiyorlar onu da
Vermem diyorum
Kıyamet bu benim için
Sarılmışken ufacık bir sevgi kırıntısına
Ve unutmuşkem insan olmak ne demekti,
Insanlığın sonunu getirmek istiyorlar benim için.
Bir bebeğin doğduğundaki çığlıklara benzer bir çığlıkla durdurmaya çalışıyorum ellerini
Kursağıma uzanan o gamlı, yaşlı, kırış kırış elleri.
Durmuyor.
Nefesimle birlikte söküp alıyorlar onu da.
Sevincimi aldılar benden.
insan olmak lazım şimdi tekrar.
Olmak tutanacak bir hayalden başka bir şey kalmamışken.
Sevinçlerim uzaktalar şimdi.
Yaşamaksa,
Izdırap büsbütün.
senin bu şehri terkettiğin günün adı yalnızlık,
aşkın batalı gönül ufkumdan
gönlüm kendi boşluğuna zindan,
karanlık.
katran karası gecelerime doğmayalı,
ay ışığı,yakamoz ve yıldız parıltıları
yalancı bir tesellidir ancak,
gecedir sadece baki kalan sensizlikte
ve hiç bir ay ışığı,yakamoz ve yıldız parıltıları
tutamaz senin aydınlığını.
ayak basmadığın toprak çoraktır
gölgesinde dinlenmediğin ağaç,
kıyısına oturup seyretmediğin deniz,
bakarken gökyüzüne hayal kurmadığın bulut
tanrı'ya isyankardır.
Mekan klişede oturuyorum.
Çay hararet
Sessizlik huzur
Doğa ise vergi veriyor.
Doğa vergilerini ödeyen dürüst bir vatandaş.
Doğada gereksiz bir çıplaklık var
Duru, sade, saf, temiz
insanlar Doğa’nın değerini bilmiyor
Oysa vergilerini ödeyen lanet bir evcimen o.
Hakkında pis dedikodular var üstelik
Ankaralı Turgut dinliyor diyorlar onun için
Maslow’un piramidi de münasip bir yerine batmış
Doğa çok zirvede, doğa yine pohpohluyor kendini
Kendini pohpohlayan şımarık bir çocuk bu Doğa
Doğa bunu hep yapıyor.
5 çayını asla kaçırmıyor.
Demokrasiyi sevmiyor
Bir de Cemal süreya’yı
Aynı Gri'nin müdavimiyiz seninle.
Yalnızca sana gülümsüyor gök sandığın maviler.
Ama benim ciğerime doluyor, senden hallice mevsimler.
Sana toprak kokusu, bana Gri şehrin ayazı yağmurlar.
Senin tınıların sanıyorsun bulutların intiharını.
Değiller!
Senin sayıyorsun güneşin göğe çizdiği gayrımeşru çocukları.
Benimler.
Sen diye içime çektiğim sigaram kadar, ciğerimden yükselen sahte bulutlar kadar benimler.
Ve nankörler...
Kocaman mavi bir küreye sığmayacak kadar nankörler şiirler.
Kağıtları değil, bizzat beni kirlettiler.
Ay karanlık sevgilim...
Ve düşer hüznüme bir gölge öteden...
Zaman, dibine düşme zamanı, kör kuyuların...
Gelsen tenhada bulursun beni...
Ama sen gelme!
Gelirsen hüzne bulanır yanakların al al...
Ben kıyamamki sana...
Sen gelme!
Bırak dipsiz kuyularda saklansın hüzünler...
Ve ay karanlık sevgilim...
Yalın ayak bir gölge karşımda...
Ben dipsiz bir kuyuda...
Ama sen gelme...!!!
Gece giyinmiş alacakaranlık elbisesini,
Yıldızlardan sen var mehtabın boyadığı karanlıklarda,
Yağmur seni tınıyor mahlası sonsuz olan tenhalarda.
Hazmedemiyor papatya kokunun hadisesini,
Buğulanıyor mavilikler tenine dokunmak arzusuyla,
Yalnızca anımsatıyor seni yağmurdan sonraki toprak kokusuyla.
Ervahı dize getiriyor dünyayı güzel kılan gözlerin,
Daimi öznesi sensin kar beyaz masum dizelerin,
Beyaz kirleniyor, kafiye yarım kalıyor,
Ürküyor şiirler seni anlatamamak korkusuyla.
Dünya senin göz kürenin ekseninde seyrediyor benden arda kalan birkaç his kırıntısını,
Üstümde takıntılı bir yağmur,
tüm baharları zehir edercesine sırılsıklam,
Boğuyor, aşağıdan aşağılıkça ön yargıları gerçeklere,
Bir iyiymiş aslında tebessümü hasıl oluyor kını kendinden keskin dudaklardan,
Dedim ya seyrediyor, senin sen özneli katlettiğin hisler,
Zerk ediyor,
bilakis terk ediyor beni somutu sen olan terk edişler.
ayrılıklarla yollar da ayrılır, kaldırımlar da.
karşılıksız bakışlar vuku bulur, karşı kaldırımlarda.
bıraktığım mutlu anlar, akan trafiğin ortasında.
bir çeyrek yaşama sevinci daha bıraktım.
eski sokağımda.
O gün beni korkularım bekler
Kırgınlıklarım ve yalnızlıklarım bekler
Aksama doğru kimsesizliklerim
Öfkem ve keşkelerim bekler
Nefretiniz ve kininiz bekler
Denizlerin dibi, ağaçların dalı
bıçakların soğuğu ,uçurumların sonu
Yine de siz
Beni gülerken öldürün ki
Yerime uçsun bütün kelebekler.
eğer yeniden başlayabilseydim yaşama,
ikincisinde, daha çok hata yapardım.
kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
çok az şeyi
ciddiyetle yapardım.
temizlik sorun bile olmazdı asla. daha çok riske girerdim.
seyahat ederdim, daha fazla.
daha çok güneş doğuşu izler,
daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
görmediğim birçok yere giderdim.
dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
elbette mutlu anlarım oldu ama,
yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten:
anlar, sadece anlar. siz de anı yaşayın.
hiç bir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan
gitmeyen insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, hiç bir şey taşımazdım.
eğer yeniden başlayabilseydim, ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
çocuklarla oynardım, bir şansım daha olsaydı, eğer.
ama işte 85’indeyim ve biliyorum...
ölüyorum...