doğduğum zaman başlamış ölümle yaşam arasında git gellerim.
6 aylık bebeğim daha. ilk torun olunca evde pek durmamışım, hısım akraba kim bize gelse beni alıp kendi evine götürüyormuş *. yine böyle bir gün amcamla yengem, beni almış evlerine götürmüşler. amcamın kucağından sobanın üzerindeki kaynayan çaydanlığa atlamışım. göğüs kafesimin üzeri tamamen yanmış. doktorlar bile kesmiş o dönem benden ümidi. kocakarı ilaçları sayesinde kurtulmuşum. bu gün hala izleri durur o yanık izinin.
3 yaşında elektrikler kesilmiş bir gün. rahmetli babaannemin bir poşet dolusu ilacını şeker diye yemişim. elektrikler geldiğinde farkıma varmışlar. son anda hastane ve mide yıkaması ile hayata tutunmaya devam etmişim.
4 yaşında balkon demirlerinden sarkıyorum. aşağıda inşaat var. ve ben balkondan sarkarken hoooooop aşağıya düşüyorum. yine şans benden yana adamın kucağındaki pirket taşına düşüyorum, sonrasında doğru hastaneye. o adam orda olmasa kafa üstü demirlere geçicem.
361 gün önce E 80'de türk telekom arena'nın 250 metre kadar ilerisinde sadabad viyadüğü'ne varmadan 5-10-15-20 metre kadar önce kullandığım aracın sol ön lastiğinin patlaması, direksiyon bağlantısının kopması ve nihayetinde direksiyon hakimiyetini kaybetmem neticesinde bariyerlere bodoslama girmek üzere olduğum an ön camda azrail'i gördüm.
Bu an ölüme gittiğim andı.
sonrasında kullandığım aracın bariyerlere çarpıp kendi etrafında 4-5 tur atarak durmasıyla ölüme yaptığım yolculuk sona erdi.
biraz uzun bir ölümden dönüş hikayem var ama ilginçtir.* naçizane hikayem şöyle başlamaktadır efenim;
yaş 10. bendeniz okul bittiği için mavi önlüğümle okulun her zaman kullandığım ön çıkış kapısına * yönelmiştim ki o zamanlarda aşık olduğum berna isimli kız beraber gidelim diyerek beni arka çıkış kapısından evlerimize gitmeye davet etti. zaten ikimizin de evleri yakındı, yürüyüş mesafesindeydi. az biraz yürüyüp berna evine geldikten sonra benim de yürüyecek 400-500m'lik bir mesafem vardı. aşık olduğum kızla güzel bir sohbetin sonunda ağzı kulaklarında olan ben bir anda yolun ortasında yürüdüğümü farkettim. karşıdan da bir araç geliyordu o nedenle araç gelmeden kaldırıma çıkmak için hızlandım. bu arada önümde de ayağında bir top süre süre giden benden en fazla 1-2 yaş büyük bir çocuk vardı. araba gelmeden kendimi kaldırıma atmak için hızlanınca önümde yürüyen çocuk kendi ayağındaki topu almak isteyeceğimi düşünüp beni yolun ortasına itti, daha doğrusu itmiş. gözlerimi açtığımda yolun kenarındaki amerikan konsolosluğunun dikenli tellerine dudaklarım takılmış halde buldum kendimi. bundan önceki 5 dakikalık süreci ise babamın olaya tanık olan bir arkadaşı sayesinde tamamladım.
ben hızlanıp kaldırıma çıkmaya çalışırken önümdeki çocugun beni itmesiyle yolun ortasına düşüyorum ve karsıdan gelen büyük jandarma minibüsünün beni ezmesi an meselesiyken o anda tesadüfen yoldan geçmekte olan babamın bir arkadaşı ** aracın altında ezilmemem için ayağının ucuyla bana ancak dokunabiliyor ve itiyor. sırtımdaki çantanın da yapıtğı ağırlıkla ben yolun ortasından, hemen kenardaki amerikan konsolosluğunun dikenli tellerinin üzerine düşüyorum ve dudağımın bir parçası kesilerek kopuyor. ben ise tam bu anda gözlerimi açıyorum, daha öncesiyle ilgili hiç birşey hatırlamıyorum tabi. gözlerimi açtığımda ise ortalık kan revan içerisindeydi, ağzımın hemen yanından sarkan dudağımın parçasını görebiliyordum. tam bu anda ise babamı gördüğümü haıtrlıyorum daha sonra gözümü hastahanede açtım. babamı arkadaşının aradığını dşünüyordum fakat öyle değilmiş.
babam çalıştığı kurumdaki işi erken bittiği için nadiren olduğu üzere işten erken çıkıyor. genelde babam işten erken çıksa bile beni almaya gelmez çünkü evimizle okul arası 700-800 metre biryer. fakat aklına esiyor ve beni almaya geliyor. yalnız olay bu kadarla da kalmıyor. yukarda belirttiğim gibi ben genelde ön kapıyı kullanırdım ve ailem de bunu bilirdi. ancak bu sefer bernanın isteği üzerine arka kapıyı kullanmıştım fakat babamın bundan haberi yoktu. babam da bana atıştırmalık birşeyler almak için arka kapıya yakın olan pastahaneye uğruyor ve aracıyla arka kapıya doğru yöneliyor. tam okula yaklaştığı sırada yolda bir hareketlilik görüyor ve yavaşlıyor. yerde birinin kanlar içerisinde olduğunu görünce hemen gidip yardım ediyor, yerdeki çocuğu hastahaneye götürmek için kaldırdığı sırada bir bakıyor ki kendi çocuğu. elleri titrer halde beni kucaklayan babam beni doğru arabaya götürüyor fakat aracı sürecek durumda değil. tam bu anda beni yolun kenarına itip aracın altında ezilmemei engelleyen babamın arkadası babamı tanıyor ve direksiyona geçiyor ve beni acilen hastahaneye götürüyorlar.
kaza sonucu dudağıma 22 dikiş atıldı, 2 hafta sadece sıvı ile beslendim ve tam göz kenarımdan da yanağıma kadar bir yara almıştım dikenli telden. aracın altında ezikme tehlikem dısında neredeyse bir de kör olabilirmişim. işte böyle sözlük, bu da benim ölümden döndüğüm böyle bir anımdır.
10 gün falan önceydi. yine aytaç caddesinde iddaa oynayıp eve dönüyordum. eskişehirde havanın -12 leri gösterdiği günlerde bereyi gözümün içine kadar çekmiştim. leedse üst mü vermiştim lan diye kupona bakayım derken o anda patinaj pisti gibi olan yola dikkat etmemişim. 2 ayağımda yerden bruce lee filmlerindeki gibi kesildi o soğuk günde totomun üstüne löp diye düşmem yetmiyo gibi o anda yerdeyken üstüme doğru gelen dolmuşun fren sesini duyunca araba farı yemiş tavşan gibi bakakaldım. oğlum bu sefer tarağı yedin dedim. dolmuş kaydı kaydı... totomun dibinde durdu. şöfor 7 ceddime soyle bi kronolojik inceleme yaptı muhtemelen. neyse sonra ayağa kalktım eve geldim. lan ölümden döndüğüme mi yanayım leedsin üstünden tekten yattığıma mı yanayım. neyse kıssadan hisse iddaa adamın a...na koyabiliyor patron.
aylarca süren teorik ve pratik eğitimin ardından sonunda uçuş günüm gelmişti. ilk uçuş tabi, bir yandan sabırsızlanıyorum, bir yandan da inanılmaz bir heyecan var. paraşütü hazırlayıp, kaldırdım, dengeleyip tepeden uçuşa geçtim. her şey mükemmel derken aşağı doğru bakıp yerle aramdaki mesafeyi görünce panikledim. istemsizce frenlere asılmamla kanadın kapanmaya başlaması ve irtifa kaybetmem bir oldu. bir kaç saniye içinde kendime gelip paraşütü dengeledim, ama o bir kaç saniye bana bir kaç saat gibi gelmişti.