not: akıcı olması için hatırlamasam bile bişiler ekledim.
Yaş 6, bilemedin 7. Sıradan bir otobüs yolculuğu ve ben her zamanki gibi tuvalet ihtiyacımı mola süreleri dışında gidermeye ant içmişim.
Neyse işte otobüs bi ara durakladı, babam "gitceksen götüreyim" diyor, annem "bak yoldayken zırlama" tehditleri savuruyor. Benim de illâ son 2 dakka gidesim geliyor. Babam hüzünlü, anneme otobüsü bekletmesini tembihleyip götürüyor beni.
Son hatırladığım, babam beni kucaklamış hareket hâlindeki otobüse koşuyor. Muavinle bikaç sözlü tartışma yaşanıyor sanırım, bilemiyorum şoför de olabilir. Diğer yolcularla bile olabilir. Annem biraz azarladıktan sonra sakinleşiyor filan.
Oldum olası otobüs yolculuğundan nefret ediyorum, belki de sebebi budur. Aynı sıkıntı yok gerçi, hem seyahatler tekil geçiyor artık.
kasabımız vardı bizim eski mahallede o orospu çocuğunu hiç unutmuyorum ben, hala dün gibi aklımda.
ben 8 9 yaşlarındayım o zamanlar paramız yok bildiğin fakiriz, bir gün annem bana para verdi git kasaptan 250 gram kıyma al dedi neyse, ben kaptım parayı koşa koşa gidiyorum kasaba, tam kasabın önüne geldim. amk şişkosu kapının önünde arkadaşları ile oturuyor beni gördü arkadaşlarına bir şeyler dedi gülüşmeye başladılar. tabi çocuğum lan o zaman bir şeyler döneceğini anlamadım. kasaba doğru yürümeye devam ettim, amk şişkosu eli ile kapıyı tuttu.
+ne alacaksın ufaklık.
-abi 250 gram kıyma alacağım.
+hahahaha kaç gram.
-250 abi.
tam o anda herkes gülmeye başladı, koşarak eve gitmek istedim ama annem kesin kızardı bana, neden kıyma almadan geldin diye bekledim kapının önünde bunlar aralarında bir şeyler konuşup gülüyor ama ben duymuyorum, hani filmlerde şoka girince dış sesleri duymazsın uzaktan uğultu gibi gelir ya aynen öyle geliyordu, 5 dakika hiç kıpırdamadan durdum orada amk şişkosu girdi içeri kıymayı hazırladı ''10 gram fazla yaptım hadi gene iyisin lan'' dedi gene gülmeye başladı.
bütün gece ağlamıştım, annem git kıyma al dediği zamanlar ben et yemiyorum et bulyon koy yemeğin içine daha karlı olur diyordum.annemde aslan oğlum ne kadar tutumlu diye beni seviyordu. inş ölmüştür amk şişkosu.
sokakta oynarken küfür ettiğimi duymuş annem. zaten radar gibidir, hemen çağırdı beni.
''bakardiii gel oğlum buraya''
girdim içeri, benden 9 yaş büyük olan ablam, ben ve annem mutfakta masaya oturduk. annem gayet ciddi bir şekilde ''hadi oğlum say bakayım bildiğin küfürleri'' dedi.
az sonra başıma gelecekleri bilmeyen zavallı ben o yaşımda anasından girdim avradından çıktım, bildiğim bütün küfürleri ağız dolusu döktüm ortaya.
annem ablama ''tut kızım şunu'' dediği an köşeli olan jeton düşüverdi bir anda. ankesörlüğüm bitmişti ama kaçmak için geç kalmıştım. ablam beni kaptığı gibi koltuğa yatırdı, omuzlarımdan bastırıp tutuyordu.
annemin mutfaktan piyade tüfeği büyüklüğünde bir biberle girdiğini gördüğümde hayatımın karardığı an olmuştu, kadın acımadan biberi kırdı ve ağzıma sürebildiği kadar sürdü.
biberin acısı ağzımdan girmiş, kıçımdan çıkmıştı adeta. bir daha küfür etmeyeceğime sözler versem de paçayı sıyıramamıştım.
akşam babam geldiğinde ona anlattım, babam da demesin mi ''neydi o ettiğin küfürler'' diye, dün gibi hatırlıyorum dediğim lafı ''baba, tekrardan ağzıma mı sıçtırmak istiyorsun sen''
ama bu küfürü ettiğimde çoktan odama kaçmaya başlamıştım.
biberi bir kaç kez daha yedim sonraları annemden. anlık etkisi büyüktü biberin.
yanılmıyorsam altıncı sınıfta gerçekleşen çocukluk anımdır.
ikiz erkek kardeşimle liseye dek aynı sınıfta okumuşuzdur, hep yan yana otururduk. orta okuldayken de sıralar tekliydi ama bizim sıralarımız yan yanaydı.
bir vakit teneffüsteyiz. ders zili çaldı. ingilizce hocamız derse girdi, çok severdim kendisini. Ayağa kalktık tabi hâliyle. oturun dedi hoca. ben her şeyden habersiz oturmaya yeltendim. ikizim sıramı çekmiş. ben ne bileyim. hoop diye yere doğru süzüldüm. sonrasında bi kahkaha tufanı. Kalktım hemen. Hocamız bile 'insan kardeşine bunu yapar mı' demişti.
Gıcık ikizim arada bi hatırlatıp gıcıklığını yüzüne vururum.
yaramazlık yaptığım günlerden birin de annem elleri arkasında sana birşey aldım diyerek beni çağırmıştı. ne aldın diyerek uzaktan tarttım durumu. lolipop dedi. yanına gittim ve arkasından sopa çıkardı. bu olay bende psikolojik anlamda derin yaralar açtı .
on yaşlarındayım. çok sevdiğim bisikletimle mahallenin tozunu atıyorum o zamanlar. bir gün yine son sürat tozu dumana katmış gezerken ön tekerin sekiz çizdiğini fark ettim. götürdüm bisikletçiye anlattım derdimi. adam şöyle bir bakıp 'göbeği gitmiş bunun değişmesi lazım' dedi. tabi yakıştıramadım benim düldüle bu durumu. yediremedim bir türlü. hakaret saydım, 'bi şeyi yok dayı benim pisikletin, mis gibi gidiyor işte. sen sıkı ver şu ön tekerin civatayı olur o.' dedim. adam da bana 'yok oğlum göbek değişmesi lazım, olmaz öyle.' diye cevap verdi. ben bir hışım pedallayıp eve getirdim bisikleti. 'ne olacak ya, ben yaparım mis gibi olur o' edalarıyla babamın alet çantasını aşağıya indirip güzelce söktüm tekeri. tabi eller falan yağ olunca bir havalanma, bir 'yapıyoruz işte mis gibi amk.' durumu oldu bu arada. neyse ben göbeğin sağını solunu kurcaladıktan sonra güzelce tekerleği yerine takıp civataları sıktım. tabi o gazla aklımdan 'tertemiz, fıstık gibi oldu işte oğlum. artık mahalledeki çocukların pisikletleri de yaparsın, deli para kazanırız.' diye geçiriyorum. bisikleti sanki ben yapmışım gibi uzun uzun izledikten sonra sıra geldi test sürüşüne. şöyle bir yola baktım mahallenin kızları oturmuşlar dedikodu fırtınası koparıyorlar. yol hafif yokuştur. hesap yokuş aşağıya son sürat pedala asılıp kızların oturduğu yerin önünde arka tekeri kaydırarak durmak. ben bisikletime binip,yokuş aşağıya on sekiz vites, başladım pedalı deli gibi çevirmeye. saçlarım falan rüzgarda ahenkli ahenksiz dans ediyor, suratım 4g yemiş f16 pilotu gibi şekilden şekile giriyor. bir yandan da kızlara bakıyorum 'izliyorlar mı' diye. o an için işin güzel tarafı, hepsinin de gözü, deli gibi bisiklet süren, bende. benim suratta bir gülümseme kızlara bakarken bir anda yavaş çekimde önümde giden bir teker gördüm. 'ulan bu ne' diye düşünmeye başlayacakken benim ön teker çatalının yola vurduğunu hissetmem ve az önce göbeğine toz konduramadığım bisikletimin gerçek at misali beni sırtından fırlatması bir oldu. o hızla uçunca kaç takla attım bilmiyorum ama artık kırk takla atsam da mahallenin kızlarının gözünde bittiğimin farkındaydım. yinede iki gram kalan gururum için komalık pozisyondan hışımla kalkıp bir elimde bisiklet diğer elimde ön teker, başım öne eğik, gönlüm aldıra aldıra, arka planda kızların kahkahalarıyla eve doğru sekerek uzaklaştım.
5 yaşındayken toblerone yerine dedeme dolap çikolata istediğimi söyleyip olmayan bir çikolatayı aratmıştım. Hatta espri anlayışı geniş kadıköy esnafı da dedeme dolap çikolata yok sandık verelim demiş.