Bugün itibariyle şerbetin yanabilen hatta o köyü kıvamlı maddeyi lavaboya dokunce donabileceğini ve çözmek için sıcaksuya ihtiyaç duyabileceğimi öğrendiğim en iğrenç yemek hikayemi yaşamış oldum.
üniversitedeyken ikinci öğretimdim, ev arkadaşım da öyleydi. bir gün ben erken gidicem eve, ne yapayım dedi, dedim tavuk al pişir ben de gelince pilavı yaparım. tamam dedi, ben de akşam 10 gibi çıktım eve döndüm, sınıf arkadaşlarından biri de var o da yanında. ikisi atmışlar tavuğu pişmesini bekliyorlar. ben de üstümü değiştirdim pilavı yapıcam tamam siz gidin içeri ben gerisini hallederim dedim. ben pilavı koydum ateşe dedim bakayım tavuk ne halde. tencerenin kapağını açmamla önce kokudan bir baygınlık geçirdim sonra ise bağırdım. çünkü tencerenin içindeki su bildiğin çamur gibi olmuştu. lan dedim siz bunu yıkamadan mı attınız buraya. evet abi dediler. dedim belli. bir de gıda mühendisi olacaksınız dedim. tavuğa bir çatal sapladım soğuk suda biraz temizlensin diye. tenceredeki suyu yeniledim. yeni suya tavuğu tam koyacaktım ki tavuk çataldan sıyrılıp mutfağın en pis yerine düştü. ben de çıldırdım tuttum bir ayağından tavuğun mutfak penceresinin baktığı yerdeki parka salladım kediler köpekler yesin diye. ardından da ekmek pilav yedik sadece.