sözlük yazarlarının yazıları

entry27 galeri9
    27.
  1. Sonra dedim ki kendi kendime...
    Susmak gerek anlaşılmıyorsan. Konuşmamak gerek şayet yadırganıyorsan.
    Susmak iyidir.
    Sessizlik iyidir.
    Çünkü hesaplaşman gerek içindeki gereksiz kişiyle.
    Hemde acımasızca ve korkusuzca.
    Dertleşmek gerek sonra kavga bitince.
    Hele birde büyük olsa yanında azda beyaz peynirle...
    Bak işte değmeyin o zaman keyfimize.
    Belki ağlarız bile neden olmasın.
    Sarılırız azcık özür felanda dileriz.
    Ya hu..
    insan hiç canıyla küsermi muhterem?
    Ama işte bitmez içimizdeki o gereksiz kişiyle olan kavgamız.
    Konuşsa kafa ütüledi deriz, sussa bunalımdayım boşluktayım deriz.
    Bitmez canımızla uğraştığımız.
    Bitmez azizim bitmez ettiğimiz eziyetimiz.
    Salakça, saçma ve abuk subuk düşünceler çiftleşiyor beynimizin her kıvrımında. Gebelik süresi bir kaç saniye, yada birkaç dakika olan nur topu gibi yeni düşmalıklarımız doğuyor aklımızın en boktan köşelerinde.
    ve elimizde kocaman bir tırpan...
    Nefret ekip, intikam biçiyoruz ustalıkla.
    Aldatılmış, kandırılmış ve kullanılmış bedenimizden akan terimizi silmeden biçiyoruz toprağı.
    Düşen damlalar yeni yeni kötülük filizlerini sulamakta.
    Utanmak kötü bir insana olmaktan.
    ve çekinmek tanrıdan kötü bir tohum olduğumuz için.
    Özür dilemek anlamsızca ve çaresizce.
    Komik...
    Hatta saçma..! Hemde çok saçma.
    Doğamayacağını bilmek bir kere daha ve inatla vazgeçmemek kötü olmaktan.
    Heşlemek koskoca bir ömrü.
    Püffff...
    Buda saçma.
    Adım atmamak iyilik için, affetmek için, bağışlamak ve bağışlanmak için.
    Buda saçma.
    Beslemek içimizdeki şeytanı itina ile.
    Semirtmek kurbanlık bir öküz gibi.
    Yanlış.
    Tanrım bağışla beni.
    ve iÇiM...
    Bari sen, lütfen affet beni.
    Olurmu.
    0 ...
  2. 26.
  3. Birkaç gündür pek konuşmaya hevesli değilim. Başta bu durumun beni hasta edeceğine inancım sarsılmazdı fakat günler geçmeye devam ettikçe yanlış bir inanç uğruna kendimi feda edeceğim yeisine düştüm. Bu durum fazla uzun sürer diye habis düşüncelerle kıvranmaya başlarken mantığım işi ele aldı. Neden hep en son mantığım konuşur? Bilmem. Oysa ondan önce; kalbim konuşur, vicdanım konuşur ama ne yazık hep en sonuncu mantığımdır. Oldum olası sevimsiz görünmüştür bana bu illet, çirkin ördek yavrusunun çirkin dönemi mantık olmalı. Yine de üstüne gitmemizde birçok beis saptanmıştır. Mantığın kalbi vardır. Onu tarumar etmenin lüzumu yok. Benim kalbimi sıhhate kavuşturan mantığımdır. Hep geç gelen, acının acıları doğurduğu o karanlık zamanların ilk ve son konuğudur. Lüzumu var eski nizamı tarihe karıştırmanın...
    9 ...
  4. 25.
  5. Yine duygulara sıkışıp kaldığım bir gece, kendime sığınmaya çalışıyorum, sığmıyorum. Taştıkça taşıyorum. Her taştığımda da azalıyor gibi hissediyorum. Bir hocam bir fotoğraf karesinde yer aldığında ruhunun bir parçasının o fotoğrafta kaldığını hissettiğini ve bu yüzden hiç fotoğraf çektirmediğini söylemişti, tam da bunun gibi taştıkça ruhumun azaldığını hissediyorum. Taşmak istemiyorum ama yerim de kalmadı. Depolama alanım doldu. Bazı uygulamaları sileyim diyorum kendimden, hepsi o kadar tatlı ki… Acısı bile… Hepsi o kadar bir şey katmış ki yenilerini ayıklamakta zorlanıyorum. Birkaç gereksiz dosyayı silip yer açmaya çalışıyorum. Sonra yeniler arasından iyiyi bulup onu tutup belki de tutamadıklarım arasındaki en iyiyi kaybediyorum ya da kaçırıyorum. Belki de o yeniden ben kaçıyorum. Ama taşıyorum da bir yandan nasıl kaçmayayım? Yeni dosyalardan hangisinin en iyi olduğunu nasıl bileyim ki ne getireceğini görmeden… Tam tamam diyorum bu kadar yeni işimi görür. Bir anda gelen uyarı: Depolama alanı %98! Tekrar başa sarıyorum. Kurtulamamak benim problemim. Bağımlı olmak. Eskiye, acıya, tutkuya… Sıyrılamamak. Tutmak kendini… Eskilerden birkaç şey tut kendinde yenilere yol göstermesi için ve sal! Sal ki düşecek misin, yeniye tutunacak mısın gör! Bu gece taştıklarımı buraya depolayarak yeniden başlıyorum. Bir yer dolduysa haricisi yok mu, ben de hariciye bırakıyorum ruhumun parçalarını ve eksik olanlar yeniden tamamlansın diye yenilere yer açıyorum. Bir gün taştıklarıma başka birinin ihtiyacı olacak yeniden başlayabilsin diye. O zaman ben belki cümle kuramam ama taştıklarımı toplayacak bir kap buldum belki de senelerce saklanacak…
    0 ...
  6. 24.
  7. 23.
  8. 22.
  9. 21.
  10. Keman sesi gibiydi gözlerin..
    Alıp götürüyordu uzaklara, ama çok uzaklara
    Vuruyordu bir adamın bam teli sinesine,
    Bir bebeğin emzikli ağzının az üzerindeki dolu gözleri gibi sızlıyordu yaşlarım,
    Akarken titrerlerdi yanaklarımdan dudaklarıma sonra.

    Sonra,

    Ney sesi gibiydi nefesin,
    Öyle içten, öyle derinden,
    Şöyle ciğerlerini doldurup hoffff diye bir üflesen,
    Ben bitik, gök delik, yer yeksan,
    Cennet-i ala bile oynamış bir bilsen yerinden,
    Sonra,

    Sonra,

    Mavzeri tutuşmuş bir askerin sıktığı son kurşun gibiydi bakışların,
    Atmosferle beraber ciğerimi de delen,

    Hayallerimi kursağımdan bile toprağa döken,
    Ama en kötü anıyı bile tek celsede unutturabilen,
    En sert, dik adamı bile utandırabilen bakışların,
    Oysa ki ben bilirdim, içindeki küçük kız her gece ağlardı,
    Ben bilirdim.
    Ben.
    Gelseydin kontes kontes otururdun karşımda.
    Otururdun.
    Sonra ben çoraplarını giydirir, öperdim yanaklarından.
    Ne yapsaydım yahu !Öpmese miydim.

    Ne kadar ahmakça!
    Öptüm işte!
    Seven öper hem, öpmez mi?
    cıkan yemek yer, susayan su içer, seven öper yanaklarından, ayaklarından.

    Bir atımlık aşkım vardı, çöpe mı attık onu da yoksa?
    1 ...
  11. 20.
  12. Evrak altına isim ve imzam istendiğinde iki tane imza attığımı düşündürüp ismimi de yazmam gerektiği konusunda tekrar uyarılmama sebep olan yazılardır.
    0 ...
  13. 19.
  14. 18.
  15. 17.
  16. ben sözlük dışında şiirlerimi ve düzyazılarımı paylaşıyorum. bu konuyla ilgili arkadaşlar varsa onlarla bu konu üzerinde konuşmak isterim.
    3 ...
  17. 16.
  18. 15.
  19. Sen benim kendime yaptığım en büyük ihanetimdin. Rüzgârda savurduğum yapraklar gibi kendimi oradan oraya atarken; yalnızdım... iki kişilik bir sevdanın, iki kişilik bir aşkın ortasında yalnız... O haldeyken bile içimdeki çocuk susmuyordu. Sevdikçe daha çok seviyordu. Kendimi hayatımın merkezinden uzaklaştırırken her seferinde; ellerimin arasından kayıp gidişini seyrediyordum. "uzat elini bana sevgili!" dedikçe sen sanki bir büyünün etkisinde gibi yalnızlığına çekip gidiyordun.
    Şimdi diyeceksin ki bana; Neden? Neden onca senenin ardından, attığım ölü topraklarının içinden, zamanın tozlu sayfalarının arasından, nefretimin tükendiği, sana karşı hissizleştiğim o en olmadık zamanda yeniden geldin diye... Biliyorum acınası bir sokak serserisi bedenim ve bir o kadar örselenmiş ruhumun sözcükleriyle tekrardan sana gelmek akıllı bir iş değildi. Benimkisi deli cesaretiydi.
    Sen benim en büyük kelime hazinemdin. Beni ayakta tutan gözlerindeki o telaşla baktığın bir kaç saniye içinde bıraktığın anlamlardı. içine derin derin çektiğin sigaranın kederinin benim için olmadığını bildiğim halde sana gelmek acınasıydı. Bu yüzden affet beni. Ama sana söyleyeceklerim vardı. Haykıracaklarım. içinde özlemden başka şeyler de vardı. Soracaklarım? Sormak için bekledikçe biriktirdiklerim. Ama yine de susmalıyım şimdi. Ben artık o anlamlarında boğulduğum bir kaç saniyelik telaşla baktığın gözlerinin içinde yokum. Sırf bunun için bile susmalıyım. Aslında sana gelişim bile deli cesaretiydi. Belki aptal işiydi ama yine de geldim. Çünkü anlamın içinde kaybolduğum gözlerine ihtiyacım vardı. Bir kaç saniyelik telaşla bakmana… Görmezden gelsen bile o kaçamak bakışlarına…
    Sen benim ruhumun eroiniydin. Düşüncelerimin nikotini, bedenimin müptelalığı...
    O yüzden gelmeliydim sana.
    O yüzden görmeliydim.
    Affet beni.
    O tozlu tarihin geçmişinden gelip seni yıprattığım için...

    i am lucifer / Söyleceklerim vardı benim.
    2 ...
  20. 14.
  21. 13.
  22. 12.
  23. 11.
  24. eczacıya versen yabancılık çekmeden 2 ağrı kesici 1 antibiyotik alabileceğin yazıdır.*
    7 ...
  25. 10.
  26. 9.
  27. 8.
  28. Kendine sığmadığın anlar olur hani, en yükseğinden de atlasan dünyanın ölmeyecekmişsin hissi bastırır.
    Ne yapmalı öyle anlarda?
    Atlamalı mı en yüksek yerinden gök kubbenin yoksa atmalı mı içinden atabildiğin kadar derin?
    Ne yapmalı ellerin titrediği anda?
    Bastırmalı mı hisleri yoksa basıp gitmeli mi gidebildiği kadar kalbinin?
    Nasıl ayak uydurmalı gönlün işine mantığıda ettiyse dost kendine?
    Olsun sen yine,
    Sus gönül, çığlıkların kadar ağlayacaksın.
    Ne edersen et, kaderin sana yazdığını asla ilk bakışta anlamayacaksın.
    Git gidebildiğin kadar, dönüp baktığında kendini bulamayacaksın.
    Ağla gözüm, nasıl olsa yine durulacaksın.
    Allah içini bilir ya, sen bağırsanda asla sesini duyuramayacaksın.
    Bırak ne yapmalı diye sormayı, ne yaparsan yap kendinle baş başa kalacaksın...
    2 ...
  29. 7.
  30. bugün bir mektup yazdım sana
    kelimeler üzerime yıkılırcasına – bir deprem gibi –
    soğuğunu hissettim ölümün
    halbuki bir umut gibi bekliyordum günbegün
    kıyasıya bir kavganın ortasında
    bir bedenden başka bir bedene geçerkeb
    ya da uçurumun kenarında tanrı’ya isyan ederken
    hep sen geliyordun aklıma

    sana bugün bir mektup yazdım
    adres satırlarına “sokak kadınlarına” diye yazıp postaladığım!
    aşk ile başlayıp yarım yamalak,
    anlamsız kelime yığıntıları birikmiş,
    birkaç biranın da etkisiyle zırvaladığım,
    çalakalem bir mektuptu bu!

    sarı bir sonbahardı bu mektup.
    âşıklar bilir; “ ne zamanki sonbahar düşse kentin çehresine, vakit ayrılıktır.”
    halbuki romantizmdir yağmurun altında ıslanmak!
    yaprağın düşüşüne inat resmedilir, onca açık sarının ve yeşilin tonları…
    yağlı boya bir tablo gibidir sonbahar
    ve ayrılığı değil, aşkı temsil etmelidir inadına!

    yirmiden sonra saymadığın bir yaştayım şimdi.
    bilmediğimden değil
    istemediğimden saymadığım.
    kahpe bir aşkın uğruna harcadığım ömrümün
    gururlu yenilgisiyle yaşıyorum diye devam ettiğim bir mektup.
    gözlerimde umudun pırıltısı,
    gözlerimde aşkın buğusu
    biliyor musun? “ben hala seni seviyorum.”
    ne kadar da saçma hâlbuki
    siyah çarşafların üzerinde
    beyaz insan artıklarının(!) dolaştığı bir yatakta yakalamıştım seni
    o haldeyken sana âşık
    o haldeyken sana tutkun!

    sokaklarda haybeye aşındırırken kaldırım taşlarını
    nereden bulduysam bir kâğıt parçası
    bir aşk parçası
    bir umut parçası
    tek bir cümle yıpranmamıştı,
    onca ayak eziğine
    onca rüzgâr savruğuna
    onca yağmur damlasına
    “seni seviyorum” diyordu sahibine.
    işte o zaman toparladım kendimi
    ve bir mektup yazdım sana.
    aşk ile başlayıp yarım yamalak,
    anlamsız kelime yığıntıları birikmiş,
    birkaç biranın da etkisiyle zırvaladığım,
    çalakalem bir mektuptu bu!

    i am lucifer/ bugün bir mektup yazdim sana
    9 ...
  31. 6.
  32. Siz hic elinizde olan kalemi aradınız mı? Daha vahimi kulağınızda olan telefonu nerde diye aradınız mı? Bunlar hep aşktan işte.. hep aşktan
    0 ...
  33. 5.
  34. ne olmuş onlara. Zaten yazılarım görünmüyor.
    0 ...
  35. 4.
  36. çirkindir.
    doktor yazısı gibide değildir.
    çizgili kağıtta bile yamuktur.
    1 ...
  37. 3.
© 2025 uludağ sözlük