Kronik olmayan aptallıklardır. *
Şirketi her gün açmakla görevlendirilmiş ve geç kalmaya hiç hakklı olmayan ben.
Her sabah işe gelip patronumun cep telefonuna şirket telefonundan çağrı atıyorum ki, saat kaçta geldiğim belli olsun. uyku problemi çektiğimden dolayı da her gün işe geç kalıp, onca yeteneğimin-başarımın üzerine bundan dolayı perde çektiği düşünerek, bir gün patronumun telefonunu, sinsi bir fare gibi kıvrak bir şekilde masasından alıp, telefonun saatini 30 dk geri aldım. tabi, şirketteki tüm saatler de dahil olmak üzere. afyonu patlamamış, kan şekeri limitini doldurmamış bir bünye, akşam da 30 dk geç çıkacağını akıl edememiş. içimden çöp kovasına kafamı sokup avazım çıktığı kadar bağırmak istesem de, hala 30 dk geç çıkıyoruz amk. diğer iş arkadaşlarımda olaydan çok müzdarip, bir şey söylemiyorlar ama, ters bakışları içimi yakıyor lan. Bakalım, bu hafta telefonu tekrar çalmayı planlıyorum. Bu sefer ki, planımın kusursuz işleyecek. *telefona kendi cep numaramı "şirket" diye kayıt edicem. *
Hemcins olan userı ayıkamayıp entrynize yaptığı yorum sonrasında deli gibi açıklama getirmeye çalışmak. Madem erkeksin söle kardeşim beğenmediysen beğenme.
telefonu sallayaraktan merdivenden inerken elimden düşen telefonun dokunmatik ekran özelliği gitti o vakit. düşünce giden düşünce gelir mantığıyla telefonu yere bıraktık tekrar, şimdi de ekranda koca bi çatlak oluştu. şimdi istesek de dokunamıyoruz.
ıyy burası leş gibi sarımsak kokuyor diye çığırmak. işin asıl kötü yanı, kokunun en yakın arkadaşlardan birinden geldiğinin birkaç milisaniye sonra farkedilmesidir. lakin artık çok geçtir.
gecenin bir yarısı canınızın kahve çekmesi sonucu yapılabilecek aptallıktır. cezve alınır, kahve ve şeker koyulur, ocagın altı yakılır ve kahvenin olması beklenir. aslında çok beklerimdir. çünkü kahveye su eklemeyi unutmuşumdur. yaptığım en büyük aptallıktır. kendimi saygıyla selamlıyorum.
sigarayi tersinden yakilir. aa yanlis yakmisim diyerek sicak tarafi cevrilir. ve bir guzel dudaklar daglanir. hele de fakulte onunde, kalabalik arasindaysan, ooh tadindan yenilmez.
evde yalnız kalmanın en güzel yanlarından biri, istediğin her şeyi yapabilme imkanın olması. istediğin her şeyle farklı farklı atraksiyonlara girebiliyorsun. mesela geçenlerde gittim, evde bulunsun lazım olur diye bi şişe votka aldım. votka neyle daha güzel olur diye düşünüp değişik aromalarla birer shot denemeye karar verdim. limon, elma, karpuz, kekik, kimyon, nar ekşisi, sumak * derken shotlar arka arkaya gitti ve kafa dönmeye başladı. şişe bitmek üzereyken son shot'ı da kapanışa yaraşır bi şekilde yapayım dedim ve uzakta kutusunda duran isotu gördüm... kafama sıçayım. kafa durgun olduğu için mantıksal bir zahmete girmeden bi çay kaşığı isotu serptim votkanın içine ve biraz karıştırdım ve kafaya diktim. hayatımda bu kadar derinden gelen bir acı hissettiğimi hatırlamıyorum. midem ağzımdan çıkacak gibiydi sanki. gözlerimde sürekli bir yaş, öksürmek bir yandan, baş dönmesi bir yandan derken, banyoyla da akraba oldum yüz üstü bir şekilde. sabah uyandığımda suratımda çiçekli fayansın izi vardı.
artık baharatı sadece yemeklerde kullanmaya karar verdim.
cevap vermiyeceğim deyip her seferinde şakirtlere cevap vermek. Boşa kürek çekmektir. Eşek hoşaftan anlamayacağı gibi doğru bilgiden de anlamaz. kendi yanlış bildiği doğrularla kendince bakması bile günah olduğu çükünün doğrusuna gider
yaklaşık üç dört ay önce.. kpss ye hazırlanırken dershanede bir arkadaşım sakız çiğniyordu. böyle kare. draje şeklinde. bildiğin sakız.
kendim şahsen çok sakız çiğnerim. o esnada yanımda sakız kalmamış. arkadaşımdan istedim. attım ağzıma. böyle hem tatlı.. hem acı.. çok hoşuma gitti.
cakcaklamalarımın arasında "hımmm.. neli lan bu" diye sordum. çilekli dedi.
gel zaman git zaman.. sürekli yanımda bu arkadaş. cebinde de sürekli bu sakızdan. ben de otlanıyorum. üşenip de "abi ne bu sakızın markası, nerden aldın?" diye sormuyorum. hep sonradan aklıma geliyor sormak.. neyse yarın sorarım diye erteliyorum.
ama nasıl sevdim sakızı. böyle sakinleştim sanki. sıkıntım geçti. dünya bi yana bu sakız bi yana.
aylar sonra dershane bitmeden sordum bizimkine... öğreniim de aliim diye..
+ şu senin sakız var ya hani..
- he canım.
+ hani sürekli otlanıyorum.
- he farkındayım.
+ ehehehe... nerden alıyosun abi sen onu? ben de alıcam. çok beğendim.
- merkez eczaneden alıyorum.
+ ulan eczaneden sakız mı alınır? amma burjuvasın. burujuvasın. brujuvasın. (gammazıma sevgilerle)
- e nikotin sakızını başka nereden alıcam güzelim? mahalle bakkalından mı?
+ ney? ney!!!! lan!!
nikotin sakızıymış efendim. çocuk da beni kendisi gibi sigara bağımlısıyım da.. kurtulmak için nikotin sakızı çiğniyorum sanmış. bişey dememiş. aylar boyu ben o sakızı çiğnemişim. o acılı tat nikotindenmiş.. sıkıntımı stresimi alan nikotinmiş. beni kendine bağlayan nikotinmiş.
tek bir dal sigara içmeden nikotin sakızına başlayan, ve nikotin sakızı bağımlısı olan tek malım bu ülkede. eminim. tek.
kutusu da on milyon lan. gittim sordum. oha. ama yani... öylesine sordum. hani alacağımdan değil.. bırakıcam.. önce azaltıcam, sonra bırakıcam. o kadar da iradem yoksa öliim lan ben. di mi?
arkadaş da çok cömertmiş hakkaten. saolsun. on milyon. yuh. yok almıcam.
zincirleme de olabilendir. Utanmadan ve arlanmadan yazıyorum. Hani sırf siz gülümseyin, mutlu olun, ne kadar zeki olduğunuzu anlayın diye. Şimdi olay şöyle başladı. Patatesleri soyup çöpü attıktan sonra bir nedenle telefonumu aradım, bulamadım. Amına kodumun telefonu hiçbir yerde yoktu. Sonra sevgilime 'telefonunu ver de, telefonumu bulayım' deyip, ordan kendimi aradım.
Ses mutfaktan geliyordu. Yaklaşınca dolaplardan geldiğini farkettim, sonra bakmadığım tek yer olarak çöp kaldı.
Çöpe daldım, patates kabuklarının arasında telefonu buldum. Aman Allam çalıyordu. Biri beni arıyordu.
Nutella bulaşmış telefonu alıp kulağıma götürür ve 'alooo buyrun' derken, diğer telefonun işi bittiği için
(e telefonumu buldum ya) kapatıp attım. Devam ettim, 'aloo buyrun'. Ama telefon kapanmıştı.
"Gerizekalı kapattı" dedim.
Kafamı kaldırdığımda benimki halıdan kalkamıyodu gülmekten.
evet kendime gerizekalı dedim. Neyse ki kapatmıştım da duymadım. Tam böyle oldu. Mutlu musunuz şimdi ibneler?
kalabalık içinde müzik dinlerken on kere kulaklığı kulağımdan çıkarıp ses dışarı gidiyor mu diye bakarım.bilirim ki gitmez ama naparsın takıntı olmuş bir kere.o değil şarkıyı mahvediyorum.gidiyor duygu yoğunluğu.
kankasının zoruyla Kocaeli Spor'un maçına giderken hodri meydan taraftarlarını görmeden önce " ama ben GS'liyim yaa.. Kocaeli de ne ? " diye bağırmak.
( hala o gün dayak yemediğime şükrederim... )
Sabah okula gitmek için otobüs beklerken 'ayakta gitmem ben yea, bir sonrakine binerim' tribine girip yarı dolu otobüsleri es geçmek, derse geç kalmak üzere olduğunu farkedince tıka basa bir otobüse lambur lumbur binmek, yol boyunca milletle göt göte gidip nihayetinde derse geç kalmaktır. Aptallığın dik alasıdır.