erasmus'ta yaşanılan ; sorumluluğun kenarından geçmediğimiz , para derdi çekmediğimiz , istediğimiz kadar uyuyabilip kalkınca derse gitmek zorunda olmadığımız ,buna rağmen hayli yüksek ortalama yaptığımız , birkaç ülke başkentini özgür insan tadında arkadaşlarla birlikte görme şansını elde ettiğimiz , bozuk aksanımızla lak lak yapsak bile "lan ingilizcemiz gelişiyor" ayağıyla ortamlarda boy gösterdiğimiz , dönünce sıkılacağımızı bilsek de "gurbetlik hasreti çektiğimiz" anlardır.
sene 1900 küsür, toy delikanlıyız, biraz da çapkınız, derdimiz vücut yapalım, arabayla manita gezdirelim, arkadaşlarla maceralara dalıp geyiğin eğlencenin ve kızların keyfine varalım, pembe yıllar, pembe gözlükler...
derken bir gün, mahalleye yeni taşınan bir manita, gördüğün yerde elinden sigarayı atıp önünü iliklersin, öyle ilik gibi bi abla, pas da vermiyor kimseye, havasından üşütüp hasta oluyorsunuz o derece bir çaresizlikteyiz mahalle gençleri.
derken bir gün anlıyoruz tabi bu meyvelerin hangi ağaçtan geldiğini, bizimkinin bir sevgilisi varmış kırmızı mustang le geliyor kızı almaya, saçları jöleli arkaya taranmış ama hakkını yemeyelim allah ı var çocuk tam bir piç.
bizim tatlı hayaller tabi yerini acı gerçeklere terk eyledi, kafamız basıyordu az buçuk dünya hallerine fazla üstelemedik, üstümüze de alınmadık, ezdirmedik olan bitene kendimizi, vurduk yine geyiğin dibine eski günlerimize döndük üç beş günde
yalan tabi.
ben dönemedim eski günlere, böyle içimde o gençliğin verdiği gerçekçi olup imkansızı isteme vaziyetleri. şöyle yaparsam, şöyle parayı vurursam bu kız bana gelecektir hesapları, orhan gencebaylar, türk filmleri, yırtmaya çalışan mahalle delikanlısı tripleri, duvara yaslanıp tespih sallamalar, bakkala çakkala laf sokup looser lıklarını yüzlerine vurmalar, arada tabi sidikli manitalar..
derken bir gün ayrılmış bu piçten, öğreniyoruz tabi mahallenin mossad ıyız, cia iyiz, hi5 iyiz, yonja sıyız.. ne yapmalı ne etmeli, kıza dalavere mi çevirmeli diye yüksek sesle düşünürken adımız desidero ya çıkmış, tak! ampül yandı kardeşinizin kafasında, dedim ben buna bir mektup yazayım, aklını başından alayım, gerisi gelir evelallah, yazdım aynen mektubu, dedim "sen bizim mahalleye geldin geleli bizde ne akıl kaldı ne fikir" verdim küçük kızlardan rana ya, biz ona mahallede mesanger rna derdik, beklemeye başladım yumurtayı, bir gün iki gün üç gün dedim bir mektuba cevap bu kadar gecikmez, verdim kararı, kestim kızın yolunu sabah okuluna giderken, dedim "almadın mı mektubu" "aldıııım" dedi kayıtsız, "e" dedim "cevap?", "cevabım hayır" dedi. kendimi o kadar hazırlamışken mektupla birlikte gönderdiğim bir köşesi evet, diğeri hayır yazılı iki kopartılacak yeri olan kağıdın "evet" kısmı koparılmış bana verileceğine, bişey diyemedim tabi o an, kaldım öyle mal gibi afedersiniz, "çekilir misin lütfen" dedi (çok kibar kızdı allah için) gitti artık okula mı yoksa okula diye başka bir piçin yanına mı bilemezdim..
nesine vuruldum ki ben bu kızın, artizliğine mi, ulaşılmazlığına mı, güzelliğine mi, edasına işvesine mi..
ben bunları düşünürken, dedim ben bu kızı kaçırayım, topladım eli ayağı düzgün itleri, abilerimizden birinden de beyaz bir şahin ayarladık başladık arabada beklemeye, dedim "gerginlik var arabada gereğinden fazla, ikişer kutu efes alın gelin lan!" 5 kişiyiz arabada 10 bira parası, gitti benim haftalığın yarısı tabi neyse, önemli değil bu kısımlar, o sırada biz manitayı tek beklerken, bi tane lacivert tek kapılı bmw yle geçtiler yanımızdan, kız önde oturuyo, yanında da lavuğun biri, bi ara bize bakıp güldüler gibi geldi bana, arkadaş, kız sanki mıknatıs, nerde piç, nerde lavuk var hop! kızın yanında. çekiyo böyle entel dantelleri...neyse dedim "kısın lan müziği" diye bağırdım, cengiz kurtoğlu çalıyor haliyle, kafam kaldırmadı o an o yoğun duyguları, indim arabadan kafam da hafiften olmuş, inince bi iki sendeleyip yere düştüm, "bunlar" dedim "bize mi güldüler lan" dedim beni kaldırmaya gelen it recep e, "yok abi" dedi "onlar zaten gülüyorlardı, biz üstüne montaj olduk", recep e dönüp bir okkalı tokat patlattım, "sus laaan!" diye bağırıp, (sonra gönlünü aldım tabi orası ayrı)...
o gün eve de gitmedim, it çakır la üsküdar la 1. köprü arasında köprüyü gören bir yerde tenekede ateş yakıp şarap içip sabahladık.
sonra bütün bunları unutmak için, tıp fakültesini kazanıp normal bir insan olmaya çalıştım, bir milyon şey soktum kafama, çok kitap okudum, kafam iyice şişti, ama bugün bile bana derseniz ki "unuttun mu" cevabım "hayır" olacaktır. dese ki birisi "o da sana boş değilmiş, kıskandırmak için yapmış onları" "vallaha mı lan" deyip boynuna atlarım. deseler ki "seni bekliyormuş cehennemin dibinde", koşa koşa giderim yalınayak. deseler ki "olum kız seni sordu bugün bize, "nerde" dedi "beni hala ister mi bilmiyorum ki" dedi "hadi ordan, dalga geçiyorsunuz lan" demem, "he he he en sonunda" diye sevinirim şerefsizim.