babannem bir gün hamur yoğuruyor yırttım kendimi bende yoğuracağım bende diye. rahmetli kıyamazdı çocuklara. tabi annem öfke krizleri geçiriyor heryerini batıracaksın birde seninle uğraşıcam falan diye ama nafile kim dinler annemi. kolları sıvadım daldım leğene. o heyecanla fazla yüklenmiş olmalıym ki omzuma kadar hamura battım. swh.
izmirin varoşlarında doğdum büyüdüm. herkesin yaşamak için illegal olduğu bir mahalle ama aynı zamanda herkesin birbirini tanıdığı bir yer. neyse bir gün fena bir yağmur yağıyor ve evin aşağısında merdiven altından sesler geliyordu. (burası köpeğim ölmeden önce onu bağladığım beslediğim yerdi.) ses kesilmeyince çıkıp evden aşağı indim. merdiven altından sokakta yaşayan bir adam çıktı. benim yaşım 16 falan adam ise 40 yaşlarında. ben bişey söylemeden adam bana ''kusura bakma abi çok yağmur yağıyordu buraya sığındım'' dedi ve yine bişey söyleyemeden çıktı gitti. bu olay bende çok büyük etki bıraktı. 40 yaşında biri 16 yaşındaki bir çocuga çaresizlik yüzünden abi diyordu. işte o gün bu düzeni değiştireceğime yemin ettim. canımada mal olsa elimden geleni yapacağım ve yapıyorum. böyle düzenin ta amk
8. Sınıfta dershaneye gidiyordum. Üçlü bir kız grubumuz vardı. Bir gün arkadaşlardan biri lavaboya girdi. Bilenler dikkat edenler vardır illa ki tuvaletlerin üst kısımları açıktır. Neyse bende diğer arkadaşla yandaki kabine girdim. Arkadaşımın eline tırmanıp tuvaletteki arkadaşımla dalga geçecektim. Masum bir amacım vardı anlayacağınız. Arkadaşımın eline ayağımı koydum ve kendimi yukarı çektim. Buraya kadar herşey güzeldi. Ama aşşağıya baktığımda arkadaşımı değil çömelmiş işini gören biriyle karşılaştım. O kadar şok oldum ki kafamı bile çeviremedim. Artık dışarda lavoboya girerken yukarı bakıyorum sürekli. Buda böyle bişey işte.
daha 6 veya 7 yaşındayım. ilkokula başladığım zaman. annem heyecanlı ben heyecanlıyım. annemin bir ayağı topaldı ve yüz felciydi. annem bana baktı çantam hazır, her şeyim hazır ve dedi ki: "oğlum; benim halimi görüyorsun. okulda arkadaşların olacak belki benden utanırsın, çekinirsin. arkadaşlarına annem bu demek istemezsin. babanla git istersen olur mu ben yanlış anlamam." hiçbir şey demedim. kapıyı açtım. ayakkabılarımı alıp kapının önüne koydum. sonra annemin de ayakkabılarını alıp kapının önüne koydum. hadi dedim anne, gidiyoruz. annem "emin misin oğlum?" dedi. eminim anne dedim. giydik ayakkabılarımızı tuttum annemin elinden okulun en kalabalık bölgesine kadar ellerini hiç bırakmadan güler yüzlü bir şekilde yürüdük ikimizde. sonra sınıfa girecekken herkesin göreceği şekilde, annemi doya doya öptüm ve sınıfıma girdim.
evet arkadaşlar anne candır. anneye saygısızlık yapmayalım, onları üzmeyelim. bu da aklımdan silinmeyen bir anımdı. annemi mutlu etmek benim görevim.
bi keresinde bi arkadasima rica etmistim beni asla anlayamadigim bi derse calistiricakti iste ders calisiyoduk kirmizi bi yaziya kahverengi mi demisti ne oyle bisi tam hatirlamiyom. hahshjhh off renk koru musun ahmet hshj deyip salak gibi gulmustum. evet renk koruyum abim de renk koru demisti. o gunden sonra uc dusunup bi konusuyom. cok uzulmustum.
daha 6 veya 7 yaşındayım. ilkokula başladığım zaman. annem heyecanlı ben heyecanlıyım. annemin bir ayağı topaldı ve yüz felciydi. annem bana baktı çantam hazır, her şeyim hazır ve dedi ki: "oğlum; benim halimi görüyorsun. okulda arkadaşların olacak belki benden utanırsın, çekinirsin. arkadaşlarına annem bu demek istemezsin. babanla git istersen olur mu ben yanlış anlamam." hiçbir şey demedim. kapıyı açtım. ayakkabılarımı alıp kapının önüne koydum. sonra annemin de ayakkabılarını alıp kapının önüne koydum. hadi dedim anne, gidiyoruz. annem "emin misin oğlum?" dedi. eminim anne dedim. giydik ayakkabılarımızı tuttum annemin elinden okulun en kalabalık bölgesine kadar ellerini hiç bırakmadan güler yüzlü bir şekilde yürüdük ikimizde. sonra sınıfa girecekken herkesin göreceği şekilde, annemi doya doya öptüm ve sınıfıma girdim.
evet arkadaşlar anne candır. anneye saygısızlık yapmayalım, onları üzmeyelim. bu da aklımdan silinmeyen bir anımdı. annemi mutlu etmek benim görevim.
annem üvey annem için bak görüyo musun aynı bana benziyo baban bilinçaltında unutamıyo beni demişti bende evet ama bu senin 2 üst modelin anne yeni kasaya geçmiş demiştim. ağzıma vurmuştu
daha 6 veya 7 yaşındayım. ilkokula başladığım zaman. annem heyecanlı ben heyecanlıyım. annemin bir ayağı topaldı ve yüz felciydi. annem bana baktı çantam hazır, her şeyim hazır ve dedi ki: "oğlum; benim halimi görüyorsun. okulda arkadaşların olacak belki benden utanırsın, çekinirsin. arkadaşlarına annem bu demek istemezsin. babanla git istersen olur mu ben yanlış anlamam." hiçbir şey demedim. kapıyı açtım. ayakkabılarımı alıp kapının önüne koydum. sonra annemin de ayakkabılarını alıp kapının önüne koydum. hadi dedim anne, gidiyoruz. annem "emin misin oğlum?" dedi. eminim anne dedim. giydik ayakkabılarımızı tuttum annemin elinden okulun en kalabalık bölgesine kadar ellerini hiç bırakmadan güler yüzlü bir şekilde yürüdük ikimizde. sonra sınıfa girecekken herkesin göreceği şekilde, annemi doya doya öptüm ve sınıfıma girdim.
evet arkadaşlar anne candır. anneye saygısızlık yapmayalım, onları üzmeyelim. bu da aklımdan silinmeyen bir anımdı. annemi mutlu etmek benim görevim.
sözlük yazarlarının hayatlarında iz bırakmış hatıralarıdır. gerçekten de iz bırakmış olma ihtimali olan anılardır.
not: gerçek bir hikayeden yuvarlanmıştır.
4-5 yaşlarındayım. evet inanması zor ama bir zamanlar o yaşlardayım, neyse kalp ilacımı almayı unuttuğum günlerden birinde, ne diyordum. haa! kedi yavrusu seviyoruz dadaşlar diyarında ki apartmanımızın önünde.
anne babası belirsiz tiplerle ilk tanıştığım, sık sık meydana gelen depremlerin etkisi ile altıma yapmışlığımın olduğu dönemler, ayrıca nerdee o eski bayramlar! ebeveynleri belirsiz o tipe bir şey battı ve kediyi kucaklayıp bizi kovalamaya karar verdi aniden.
madem bir kovalayan var, biz de kaçan kovalanır deyimini tamamlayalım diyerek kaçmaya koyulduk. çil yavrusu gibi (gerçekten yavruyuz bu ara da) kaçışmaya başladık. ayrılırsak dikkati dağılır diye dağıldık ya da beni tanıdılar siz kaçın diyerek kendimi ateşe attım. tam emin değilim. bilin bakalım küçük çöp kime çıktı? bilemediniz! bana tabii. tamir edilmesi imkansız olan kanı bozuk, herkesi bıraktı benim yakamı bırakmadı. düştü peşime.
bağıra bağıra koşar iken bir yokuş fark ettim. oh be! tamam şimdi kurtuldum diyerek, yokuş aşağı koşturmaya başladım. hikayemizin kötü başrolü rampanın başında durdu. neden durdu? niçin durdu? kafamda deli sorular. yırttım galiba (ama neyi bilmeden) diye içimden nara atmam ile, kediyi havaya fırlatması ve benim kediye kafamın üzerinde yerin var demem bir oldu. malum misafirperverlikte aceleci olmak gerek. hayatta şansın benden yana olmayacağı, yokuş aşağı havaya fırlatılmış bir kedinin milyonda bilmem kaç ihtimal ile iniş pisti olarak başımı kullanmasından belli olmuştu. işte ilk estağfirullah diyerek, şans oyunlarına tövbe edişim de tam bu zamanlara denk gelmiştir.
iki korkak bir hamama yakışır misali, kedicik korkuyor ben korkuyorum. ama ben kediyi tırmalamıyorum. tam bu esnada kedicik yanağımdan bir dal alıp, beni ümitlendirmek suretiyle duygularımla oynadı. sonradan vicdan azabı duymuş olmalı ki, ahirete intikal etmeye karar verdi. işte tam bu evrede, devreye sevgili anneciğim giriyor. annemin yanacığımdaki tırnak izlerinin ihtiraslı bir kız arkadaş tarafından meydana getirilmediğini fark etmesi pek uzun sürmedi. hiç uzun sürmedi. sürmedi işte. çirkinim evet!
yeri gelmişken anneme;
tırnak izleriyle, kediciğin vefatını hercule poirot'dan ödünç aldığı gri hücreler yardımıyla analiz ettikten sonra, kediciğin kuduz olduğu sonucuna ulaşarak hayatımı kurtardığı için teşekkür etmek istiyorum. ve hemen geri alıyorum. çünkü akabinde 40 gün boyunca gezmelerdeyiz edasıyla sizin anlayacağınız annemin beni gezmeye gidiyoruz diye kandırması ile, aç olmamasına rağmen karnım, iğne taarruzuna uğramıştır.
bahsi geçen iğneler, koca koca bilgisayarların ebat ve nesildaşı olan iğneler. diğer 10 tanesinin saldırı mevkisini söylemem pek mümkün görünmüyor. günümüzde kuduz hastalığının, bir iki iğnelik işi var. yeni nesil çok şanslı vesselam.
Hayatı anlamaya yardımcı genellikle trajik olaylardır.
Ilkokul'un başladığı yıllar henüz. Küçücüğüm daha. Ailecek dayımın evine gidiyoruz, yeni mezun oldu işe başladı evini arabasını değiştirdi. Tüm aileyi ağırlamak istedi yeni evinde. Teyzelerim ve dayımlarla gittik hep beraber. Gidişi uçakla yaptık, dönüşte malesef o otobüse kaldık. Tatil gunuydu. Guzelce kaldık dayımlarda sıra dönüş kısmına geldi.
Neyse bindik otobüse, annemle babamın gözü şoförü hiç tutmadı. Bizim şehre gelmemize 150 km civarlarında yol varken, anneme sıkıldığımı öndeki abinin yanına geçmek istediğimi söyledim. Annem nedense hiç istemeye istemeye kabul etti. Geçtim abinin yanına, kırmızı kazaklı kot pantolonlu yeni mezun yada son sınıf biri. bugün 34 35 yaşında olacaktı, eğer o gün o olay yaşanmasaydı.
Abinin yanına oturdum. Yolu izlemeye, virajları saymaya başladım. Abi gülümsedi gel yer değişelim dedi, cam kenarında oturuyordu abi. Kabul ettim ve birkaç dakika sonra, hafifte kar yağıyordu, otobus yalpalanmaya başladı. Yalpalanmalar yerini ani sarsıntılara bıraktı.
Ve devrildik.
Babam bağırıyordu adımı.
"Baba ben iyiyim", "abiye bak baba abiye" dedikten sonra elimle işaret ettim. Babam doktor bu arada. Abiye baktı, malesef kaybettik gencecik adamı.
Belki bugun yasiyorsam o abi sayesinde.
Kader yasam seçimler...
hiperaktiflikten her hafta bir kez kolu yerinden çıkmasına rağmen gelecek hafta kolumun yerinden çıkması için elimden gelen tüm aktiviteleri başarıyla yerine getirmektir.
Salak kuzenim sürekli beni keçi , inek vs.. yapıp koluma ip bağlar gezdirirdi. Sonra da tekbir getirir keserdi .
Ben de oyunun bari bir başı falan olsun önce iki diyalog olsun isterdim ben de katiliyim konuşayım diye ama yok bir iki tur atıp kafayı kesecek illaki. Bir kere istediğim gibi oynamıştık da çok mutlu olmuştum .
Çok istemesem de yine de oynardim ne salak cocukmusum kurbanlik olmak hoşuma gidecekmiş neredeyse.
iki tane pelerin diktirmisti baba. biri kirmizi, biri mavi. superman oluyordum iste. iki koltuk vardi, birinden digerine atlayip duruyordum. bir koltugun hemen yaninda odun sobasi vardi, ben atlarken alt tarafi degmis sobaya sanirim, ya da yaninda dururken hatirlamiyorum cok, ama o kokuyu asla unutmam. simdi bile o kokuyu sevme nedenim olan bir olaydir, o siralar gercekten ucuyordum cunku, mutluluktan ama. bir daha hic ucmadim.