Tekirdag sarkkoyde pansiyonda bi hafta boyunca kalmistim ve her gun kari kizlar gelmelerine ragmen yanima birine bile dokunmamistim, cunku o zaman sevgilim vardi ve asiktim, ne kadar iradeliymisim diye hala kendimle ovunurum, cunku sevgilim bana guveniyordu.
istanbulun biraz dışında biraz sahil kenarında komşu ile konaklamistik bi kaç kişi çadırda bi kaç kişi arabada yatiyorduk ilk kez gittigimiz için olayları bilmiyorduk ormanlık falan vardı kahvaltıdan sonra az bi yürüyüş yapiyorduk tabi kör sinek benzeri bi sinek sürekli isiyodu çok rahatsız ediciydi yiyecek fazla bir şey almadık kafede de hiç bir şey kalmıyordu 1-2 gün denize girip geri eve döndük aç kalmıştık biraz.
yer fethiye- ölüdeniz. arkadaş tayfasıyla gelmişiz 3 abazan erkeğiz. neyse ilk günümüz. hisaronunden oludenız minibusune bindik. bilen bilir hisaronu bir ingiliz köyü zaten türk nufustan cok ıngılız var. neyse bindik gidiyoruz. indiğimiz yerde ingiliz oldukları belli olan 2 kız indi. kocaman plaj ve bombos. ilk gunumuz zaten pek bılmıyoruz oraları. kızları takibe basladık uzaktan.
Sonra serdiler havluları. biraz uzakta ayakta dikildik. yanlarına mı otursak baska bir yere gitsek mi diye beyin fırtınası yaptık. Sonra en önden ben kızlara doğru ilerlemeye başladık. o an slow motionluktu yalnız. şahin k nın bi videosu vardı denizden çıkıyordu. tam bir oydum o an işte. kızların yanına geldım arkadaslar arkamda bekliyor. uzun zamandır ingilizce pratiğim yok ve aklımda hiçbir şey düşünmeden kızlarla konusmaya giriştim.
-hi, can i ask you something? ( boyle okuyunca cool oldu di mi, ben cumleyi soylerken adeta bir tıvorlu ismaildim)
+yes
-can you protect our goods? we will swim. if you want to swim we can protect your goodsasıdjhsdf (hayatımın en uzun 5-10 saniyesiydi. grammerden tut, telaffuza tam bir rezillik. )
+sure
burdan sonra havluları hemen yanlarına serdik. kısa bi süre için arkadaşlarla yüzüp geldik yanlarına. ne onlar bir şey soyluyor. ne biz. kızlar pas vermiyor zaten. sonra sessizliği bozmak için konustum:
- you from england right?
+yea
o arada başka seylerden daha bahsetmeye calıstık ama siklemediler açıkça. biz de zaten konusamıyoruz.
o konu zaman aşımına uğramış olsa da arkadaş ordan seslendi:
-which city ?
-... (cevap vermediler ama bence duydular.)
diğer arkadaş sesini yükselterek tekrar sordu which city diye.
newcastle dediler.
o ana kadar hiç konusmayıp soru sormayan kızlar ilk kez soru sordular.
+where are you from?
-turkey ( o an fıkrasına gülünmeyen adam gülüşü belirdi suratımızda. ilk kez ılgılendıklerınden mıdır nedır bılınmez)
der demez hiçbir şey demeden kalkıp gittiler. o an o kadar iğrenç hissettim ki. ıyyy çok utandım yıne sozluk. ama sunu anladım ki ıngılızler burnu havada bir ırk. yani sevmemiş, hoslanmamıs olabılırsın ama az nezaket yahu. bye de bari.
baya dusundum neden boyle davranmıs olabıleceklerini:
-ingilizce konusamamak sıkıntı arkadaşlar. yok tatlıi şirin olarak bakıyorlar falan onlar yalan inanmayın.
-türk diyince gittiler. turkleri sevmiyor olabılırler.
- tipsiz olma ihtimalimiz yok. hani ben pelleyim beni geç :p, diğer 2 arkadaşım manken gibi yani ondan degıldır.