Kavgalı olduğunuz fakat konuşmak ve barışmak için bir araya geldiğiniz Sevgilinin kolundaki yeni (daha doğrusu sizin ilk defa gördüğünüz) saatin bir an için ilginizi çekmesi sonucu (hani böyle şaşırır da balıklama atlarsınız ya bir şeye) saate yapışmanız, sevgilinin de bunu "^birileriyle buluşacaksın herhalde ki saat kaç ona bakıyorsun ben seni tutmayayım" diye yorumlayıp masadan fırlayıp kalkması o gazla önüne gelen ilk taksiye atlaması ve boku bokuna biten bir ilişki...
belki de hayatının aşkına kavuşmaya bile engel olan anlardır.
benimki şöyledir;
sene 2009 du galiba tam hatırlamıyorum. yaz tatili için ailece fethiye'ye tatile gittik. sahilde Yeni yaptığım baklava dilimi kaslarımla kız tavlamaya çıkmış, sağa sola çapkın bakışlar atıyordum.
ya sıcaktan ya da yokluktan hayal ya da gerçek arası suya girmek ve girmemek arasında kalmış bir kadın gördüm.
tabi ki bakmadım bakmam zaten. ben efendi bir erkeğim.
Kıvırcık saçları bikinisinin askısından, iri ve dolgun göğüslerine doğru dökülüyordu.
maviydi bikinisi arkadan bağlamalı olanından.
incelemedim tabi ama, kalçaları da dolgun ve taş gibiydi.
adım adım yaklaştıkça farkediyordum ki bacaklarında selülit bile yoktu. dikkat etmedim ama, ayak bileğinde halhalı vardı. ucunda kalp olan.
terlikleri parmak arası ve Yeşil beyaz renkliydi.
memesini tokatladığım sanki tanrıça gibiydi.
aramızda 3 metre kaldı ya da kalmadı, karar verdim.
"Merhaba" demeliydim ona.
yaklaştıkça kalbim ritim bozukluğuna uğruyordu. yokluktan ya da sıcaktan olacak ki, söylemesi ayıp erekte oluyordum. normalde olmam tabi. efendi bir erkeğim ben.
lanet olası şort dardı.
sanırım çüküm kalbimden daha istekli olacak ki, bütün pompalanan kanı kendine çekti şerefsiz.
birden bire döndü!
o dönünce ben de döndüm ve geldiğim yöne doğru yürüdüm.
o an kesip atasım geldi şerefsizi. ama yapamadım.
tanrıça geride. ben, arkası dönük pansiyon yolunda ve kalbim ne olduğunu anlayamaz halde atıyordu. biz bu karmakarışık ruh halindeyken, küçük şerefsiz halen kendi derdindeydi.
kesip atmalıydım, yapamadım.
Nasıl yapabilirdim ki?
daha ne mutluluklar ya da rezillikler yaşayacaktık onunla.
annem ve babamdan gizli dershaneyi kırıp arkadaşım çok seviyor diye onunla beraber levent yüksel i ziyarete gitmiştim.hastaneye girerken arkadaşımla "kimseye çaktırmadan sıvışalım"diye konuşuyorduk ki elimizde çiçeklerle kapıdan adım attık bütün kamera ve mikrofonlar bize uzatıldı.salak salak röportaj verip levent yüksele olan sevgimizi anlattık. sonrasında ziyaretçi almadıkları için sertap erener (o zaman evlilerdi) bizden çiçekleri aldı.birde basın toplantısına basın mensuplarıyla beraber girip levent yükselin durumunu öğrendik. neyse buraya kadar herşey genede yolundaydı.aradan bir hafta geçti.ailecek tv karşısında o dönemin meşhur programı magazin forever ı izliyorduk ki birde baktık arkadaşım ve ben tv de mikrofonlara nameler okuyoruz. babamdan nasıl kaçtığımı bilemedim. annem araya girdi. o sırada telefon çaldı komşular evi arıyor emi13 tv de diye.buda yetmezmiş gibi ertesi gün gazetelerde boy boy resimlerimiz."levent yükselin hayranları hastaneye akın etti"diye.(sadece 2 kişiydik nasıl akınsa).ailemden gizli ilk kez birşey yaptım oda bütün tv ve gazetelere çıktı.bir hafta babamdan saklanmak zorunda kaldım. bu başıma gelen pişmiş tavuğun başına gelmez herhalde.
en şanssız anlardan biridir. an içinde hassiktir, boku yedik, haaayııır dediği anlardır.
ilk bisikletimi 3 yaşındayken almıştım. o aralar herkesde bisiklet yok. bisiklet 4 tekerlekli. sene 1987 sıcak bir yaz günü. yolda gidiyordum. annemler yola çıkma diye bağırıyorlardı. yola çıktığımda arkadan 3 kişilik genç kafilesi hızla geliyordu. 1. genç bana çarpmamak için direksiyonu sağa kırdı. diğer gence çarptı. ikisi de düşmüştü. diğer gence bişey olmadı. bana da bişey olmamıştı. gençler çok kötü yere düştü. fakat bir yerleri kanamıyordu. toplandılar gittiler. annem hemen yanıma koştu. baktı. sonra anlattığına göre bisikletimi saklamış.(1996) uyutmaya çalışmış. bana çok kızmış.*