bugün ailemi kaybettiğimin 15.sene-i devriyesi
anne, baba; eğer şu kısa beraberligimizde sizlere layık bi evlat olamadıysam affedin beni çocukluğuma cahilliğime verin ama şundan emin ol baba tam senin istediğin gibi bi adam oldum saygılı terbiyeli çalışkan gören aynı baban gibisin diyor bana
Bazı geceler çok dayanılmaz oluyor. Geçmişe olan özlem ve sevgi kokusunu üzerimden atamıyorum. Ne kadar aciz bir durumda olsam da yinede sizi özlüyorum sizinle beraber bende yarımı toprağa gömdüm kalan sağ yanımda yaşamaya yetmiyor artık keşke bende yanınızda olsam keske beraber olsak 15 sene önceki gibi
dayanamıyorum artık yokluğunuza omuzlarım eziliyor kıyabiliyormusun aslan parçana baba yoksa sende beni mi bekliyorsun?
bunu buraya yazmak ne kadar doğru ama içimden geldiği için, söylemek istediklerim için yazıyorum; allahım, hatalarımdan ve günahlarımdan senin merhametine sığınmak istiyorum. halen hayatta ve yaşamım iyi kötü devam ettiği için sürece sana yalvarmak istiyorum, umarım affettiğin ve son bir kez daha şans verdiğin kulların arasına nail olurum. hayırlı geceleriniz, iyi sahurlar olsun.
Bazen hepimiz o kadar çok konuşuyoruz ki, ne kendimizi ne de karşımızdakini duyabiliyoruz.
Bazen o kadar çok konuşuyoruz ki, çığlık atanları bile duyamıyoruz.
Susalım, biraz. Hepimiz bir an da susalım. Duymamız gereken kelimeler var. Acımasızlığımız, bencilliğimiz, düşüncesizliğimizle ilgili birçok kelime var...
haylaz küçük arkadaşım, on bir yaşındaki batuhan serbestiz artık dediğimde; gevezelik etmek yerine çantasından okumak için montaigne denemeler kitabını çıkardı. bense gülümsememi gizleyerek şaşkınlıkla bir kitaba, bir de bugüne kadar herhangi bir kitapla veya bilinen bir dersle hiçbir yakın ilişkisini görmediğim ve kızları bu yaşında, bir hayli erken keşfeden çapkın batu'ya baktım. denemeler ve batu şaka gibi...yüzümdeki şaşkınlıkla karışık hayranlığımı gizlemeye çalışarak;
- çok güzel bir kitap batucum, kim önerdiyse sana bu kitabı tebrik ederim.
batu gururla:
+ kendim seçtim kitaplıktan, sefiller' i aldım önce, sonra baktım iki tane, üstelik çok da kalın, geri bıraktım. ama duyduğuma göre o da çok güzelmiş. bundan sonra onu da okuyacağım. Dedi.
+ ablamın bize gelen arkadaşında görmüştüm. O okuyordu.
- sen zeki olduğun kadar akıllı bir çocuksun da aynı zamanda bunu biliyor musun batu? önceliklerini belirlemen harika. bir düşünelim bakalım; orta okulda fransız klasikleri, lisede rus klasikleri olsa; edebiyat, şiir, felsefe falan arada halledersin sen... üniversitede sana hayır diyebilecek bir kız düşünemiyorum açıkçası. sen kaptın bu işi. sahi gitarın var mıydı senin?
Kızlar sözcüğünü duyunca hafiften yanakları pembeleşen ve fakat gözleri parlayan batu heyecanla:
+ yoo, yok!!
- matematik, türkçe, ingilizce ve fen kolay da gitarı bilemedim? sen bir an önce harçlıklarını biriktirip en kısa zamanda ucuz bir gitar almalısın. gitarı sen alırsan mecbur kursa yazdırır sizinkiler.
+ sahi mi?
- sahi yaa!! hem hotel california'dan başla sen fransızca kasar şimdi.
Üniversite okumaya karar verdi mi bilmem ama Dün öğrendim ki; batu okulundaki gitar kursuna kayıt olmuş.
Bugün evimin yakınındaki A101 adlı marketin manav reyonunu görünce isyan etmek geldi artık içimden. görevli ile kavga etmemek için zor tuttum kendimi.
manav reyonunun Fiyatları bir yana, Semt Pazarları toplanınca belediye işçilerinin yerlerden temizlediği sebze ve meyvelerden hiçbir farkı yoktu. öyle ki; birer kilo domates ve soğan seçemedim.
ilkokulda ülkemizin özelliklerini sıralarken ezberlediğimiz o cümlenin, ''türkiye kendi kendi yeten bir ülkedir.'' cümlesinin o zamanlar ne anlama geldiğini bilmezdim. fakat bugün o bana sunulan ''çöp'' diyebileceğim sebze ve meyveden sonra kendi kendine yetememenin ne acı bir şey olduğunu gördüm. bu artık bu millete yapılan büyük bir saygısızlıktır.
Yazık, ne olursa olsun biz bu muameleyi hak etmedik. gerçekten çok yazık.
Bugün tekrar yaşayınca hatırladım: ilk kez karşılaştığım çoğu insanda daha önceden tanışılmışlık hissi uyandırıyorum sanırım. Sebebini bilmiyorum ama artık bu durumu garipsemediğimi farkettim, mutlu oluyorum hatta.
Bugün ölçü almak için eve tekne büyüklüğündeki mercedesiyle gelen jean reno'ya benzeyen perdeciye babam sohbet esnasında "işler nasıl gidiyor?" diye sordu.
Çok şükür diye söze başlayan Leon, şu an hatırlayamadığım bir sürü şey anlattıktan sonra, girne amerikan mezunu olduğunu, mağazada duran eşininse bilkent mezunu olduğunu; krizde işsiz kalınca anne mesleği perdeciliğe devam etmeye karar verdiklerini, epeyce de iyi kazandıklarını, üstelik bu kararın, eşiyle hayatlarında verdikleri en doğru karar olduğunu söyleyerek sözlerine son verdi. Bir an işimi söyleyip söylememek arasında tereddüt yaşadım.