bugün

Ara ara saçmasapan inleyip saçmasapan konuşur hale geldim.
Deliye döndüm.
çoğu şeyi uzaktan izliyorum. müdahale etmek istiyorum kimi zaman ancak güzel aksaklıklar engel oluyor bana. işte akışa bırakmanın tam zamanı, zaten başka da bir şey gelmiyor elimden. çoğu düşüncemi plan sanıyordum, plan diye bir şey de yokmuş zaten.
Az önce sağ elimin orta tırnağı kırıldı. O kadar uğraşıp badem şekli verdiğim tırnaklarımdan biri kırıldı ve o kadar özenle yaptığım tırnakların düzeni, estetiği bozuldu. Aşırı sinirimi bozdu. Çünkü o kadar emek vermiştim.
Aslında konunun tırnakla bir alakası yok.
Yine bir sürü bürokratik iş yüzünden haftabaşınde ülkenin en overrated şehrine gitmem gerekli. Sıkıcı gerçekten.
Son zamanlarda gülmek gelmiyor içimden. Bir hüzün rüzgarı esti.
tutturla kazan.
Her şey geçiyor.
insanlar geçiyor, zamanlar, hevesler...
An geçiyor, acı geçiyor, sevinç, hüzün...
Geçmez denilen ne varsa geçiyor işte.
Ölüm teğet geçiyor ve sonunda hedefini bulup günleri üstüne katarak bu sefer de sizi dünyadan geçiriyor. Her şeyin geçtiği şu geçici dünyada geçici şeyler uğruna geçici çabalar vermemiz bizi bizden geçiriyor.
Aslında, hayat geçerken biraz da bizi peşinden çekiyor. Geçmiş oluyoruz. An'ken anı'ya geçiyoruz. Bir dönüşüm yaşıyoruz. Değişim değil, Dönüşüm. Geçirmek. Geçmek.
Bense kendimi geçmek isterken fazlaca Dönmüş olduğumdan olsa gerek; yine, tekrardan kendimle karşılaşıyorum. Bu ezberlemiş olduğum sima artık canımı sıkıyor.
Her şeyden sıkıldım.
Bazen saatlerce ağlıyorum. Çok doluyorum, çok yoruluyorum. Sanki dünyada tek başıma kalmış gibiyim. Bazen iliklerime kadar hissediyorum bu duyguyu. Bazen haksızlık yapıyorum gibi hayatımdaki kişiye de. Ama ilk defa içimdeki his çok başka. Bazı şeylerle aramdaki bağ kopacak gibi hissediyorum. içimde yapmak için değil de yıkmak için inşaatlar başladı gibi hissediyorum. Düşünceler, fikirler, kararlar, planlar her biri birbirinden ağır. Kimi zaman hayatın da bağını benle kopardığını düşünüyorum. Her ayağa kalktığımda daha zaman geçmeden daha da sert çakılıyorum yere. Kimse için bir şey istemiyorum. Kimsenin de bana bir şey yapmasını istemiyorum. Kendime ayağa kalkmak için yarattığım amaçlarım bile sanki ne yapıyorsun salak der gibi bu dönemimde. Her şeyden nefret ettim. Her anımı sorgular ama anlam bulamaz hale geldim. Üzüntüden belki de kafamdaki saçlarım tek tek azaldı. Gerçekten değer mi? Neler uğruna nelerden vazgeçtiğimiz. Kırmaya kıramadığımız ama sonunu göremediğimiz. O yolu seçerse ondan uzaklaşacağını bileceğin halde, kimsenin hayatını etkilememek, sonrasında keşkesi olmamak için susmak. Bu yaşanılanlara değer mi? Hayatımızın merkezi ne, ne için ne yapıyoruz.kim için burdayız, ya da oradayız. Bu bunalımdam çıkamıyorum. Her gün yaramın biraz daha iyileşmesini beklerken, daha derin açılıyor. Kendim için bir yol alıyorum. Bu yolun ortalarına gelmişken de tekrardan bir başıma kalmış gibiyim. Bir yandan korkutuyor, bir yandan güç veriyor. Ne belli ne belli değil sürüklenip gidiyorum.
Hayatta hiçbir zaman hiç kimseye tam olarak güvenmedim.
istisnasız herkes buna dahil.
Bazen bazı insanlara inandım doğru.
Ama benim kafamda hep bir acaba var. Hep vardı.
Sevgili anlamında söylemiyorum sadece, eş dost akraba, hatta birinci dereceden aile de buna dahil.
Şüphe tepkiyi diri tutar.
Irkımın tarih öncesi çağlarda yaşadıklarını araştırdıkça bunun neden genlerime kodlandığını anladım.
insan beyni enteresan bir mekanizma.
Yani benimki öyle.
Mamutun kafasını yarmaya taş ararken atam primat, bakın şimdi nereye geldik..
görsel
Doğayla bir savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz.
Sanki ben sarma yiyormuşum da alper gelip "ada ben ayrılmak istiyorum." Demiş gibi saçma ve kırıcı bir hayat.
Hayatta fazla değer verdiklerin gün geliyor satıyor. Ama mesafeli olunca sattığı zaman o kadar koymuyor adama. Her zaman bir kademe Mesafe ikili ilişkilerde şarttır.
Bir an önce planladığım sürecin içerisine girmek istiyorum.
Sağa sola dağılmayayım diye burda salak salak vakit geçiriyorum.
Karaciğer için diyet yapmaktan çok yoruldum. Her an bırakabilirim.

Sevdiğim hiçbir şeyi yiyemiyorum. Makarna, krema, tatlı, abur cubur olarak satılan hemen her şey, kırmızı et vesaire. Kısıtlanmış bir haldeyim.

Hareket etmekten nefret ettiğim halde iki gün spora gidiyorum.

Sonuç alsam bu kadar kısıtlanmaktan yine razıyım. Ama yok başta 3 kilo versem de 2 haftadır aynı kilodayım. Tık yok. Usandırıyor.
Dudaklarım çatlayıp kanadığına göre winter is coming.
--spoiler--
Dünyada bir tek insana inanmıştım. O kadar inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. Ona kızgın değildim. Ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkân olmadığını hissediyordum. Ama bir kere kırılmıştım. Hayatta en güvendiğim insana duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi.
--spoiler--
bir şerefsizliği unutmak için illa ki şerefsiz birine mi dönüşmek gerek? bu ne böyle?
öküz gribi olmuşum galiba burnumun bi tarafı bağımsızlığını ilan etmiş hiç hava girişi yok diğeride tıkanırsa nefesi götten alacaz galiba ölürde yazamazsam anlayın bu dertten gittim.
Türk gelinliğinin aslı kırmızıdır. Gelenekçe alı moru geline takarlar, teli duvağı örterler. Göreneğimizde düğün konusunda hiç tuzsuz düşük iş, hal ve hareket yoktur. Allah'ın yüce adı anılır, ulu peygamberimizi överek kız istenir, alınır. Ev ocaktır, yuva yavrucakların büyütüldüğü anaların dizinin dibi... Güzel olan ne varsa; yaşamın kısır birer şatafat budalalığından ırak olduğu o yerlerde yaşanır, mazinin mutlu günlerinden süzülür, hatırlanır. Kendini "hediye paketi" gibi görenler de beyaz giydiler diye ak pak olduklarını zannedebilirler. Saflık ve güzellik boyada süste püste değil, ruhta ve güleç nurlu yüzdedir.
cedi reyiz yine adalet dağıtıyor okuyunda nasiplenin lan develer.
#cedi reyiz yine adalet dağıtıyor okuyunda nasiplenin lan develer.#

:-).
Canım inanılmaz bir tatlı istiyor. Daha yeni uyandım ve saat geç olmuş. Keşke erken uyansaydım, hüüüğ.
Bipolar hastalarının ömrü erkeklerde 20 yıl kısalıyormuş.

Türkiye ömür ortalaması 75 yıl.

Bu da demek oluyor ki en fazla 55'e kadar yaşayacağım.

Şu anda 34 yaşındayım.

En fazla 20 yılım kaldı.

Kimin ne zaman öleceğini Allah bilir tabii. Daha önce veya daha sonra da ölebilirim.

Ömrümü daha faydalı işlere harcamayı düşünüyorum.
iş hayatında fazla disiplinli biriyim. Bu yüzden tembel ve sorumsuz insan gördüğüm an sinirime hakim olamıyorum. Keşke her işi yalnız yapabilsem diyorum.